Giovanni Scognamillo’nun vampir maceraları!
.
Giovanni Scognamillo’nun adının önüne bir sıfat gibi eklenen “levanten” kelimesi hep “Batı’dan gelip Doğu’ya yerleşen yabancı uyruklu kişi” açıklamasına ihtiyaç duyar. Çünkü bileni azdır.
Ama tam da bu nedenle onunla ilgili yazılara bir türlü sinemacı kimliği ile başlayamayız. Hem de “Yapımcı, oyuncu, yönetmen yardımcısı, eleştirmen” gibi birçok sıfatı olmasına rağmen... Hem de “Türk Sinema Tarihi”, “Amerikan Sinema Tarihi”, “Dünya Sinema Sanayi” gibi birbirinden değerli, kaynak kitaplara imza atmasına rağmen.
Dahası onun bir “korku tutkunu” olmasını, korku sineması, edebiyatı, kültürü üzerine araştırma kitapları olmasını da hep sonraki cümlelere saklarız. Hatta Jean Gennaro takma ismiyle yazdığı “Mumyanın Mezarı” romanından bahsetmeye bir türlü vakit bulamayız.
Favorim Dracula!
Nitekim gazeteci Emel Armutçu’nun aylar süren röportajlar sonunda “Bir Levanten Şövalye” adı altında kaleme aldığı nehir söyleşi kitabı da onun “Levanten” özelliği ile başlamış. Ama “korkuyla olan ilişkisi” de özel bir bölüm olarak yer almış, hem de çok keyifli bir bölüm... Mesela diyor ki, “Benim favorim tabii ki Dracula! Çünkü sahip olmadığım bir sürü şeye sahiptir o. Ölümsüzdür, yakışıklıdır, zengindir, on kişi kadar güçlüdür.”
Tabii bu bölüm, sadece Scognamillo’nun kendi “tutkuları”yla sınırlı değil. Nitekim o, son derece keyifli üslubuyla bizlere aslında kendi korkularımızı ve onlara yaklaşım biçimlerimizi de anlatıyor. Mesela evine gelen ve kendisini vampir sanan genç misafirlerine yaptığı şakalar gibi:
“Bir defasında asistanım Nalan, daha üniversite öğrencisi iken, bir-iki sınıf arkadaşını eve getirdi. Beni vampir olarak tanıtarak... Kızlar da inanıp heyecan içinde geldiler, bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Bir ara Nalan’la mutfağa gidip mendillerimize ketçap döktük ve dudaklarımızı silerek oturma odasına döndük, kızlar şok geçirdi ve biri gerçekten inandı.
Bir başka sefer de Orkun (Uçar) ikisi erkek, biri kız üç lise öğrencisini getirdi, bir rock konserine katılmak için İzmir’den gelmişlerdi. Hepsi de siyahlara bürünmüştü ve Orkun onları “Vampir”le tanıştıracağına söz vermişti. Zavallı çocuklar panik içindeydiler, divanda yan yana oturdular, birbirine yapışmış ve gözlerini benden ayırmadan bakıyorlardı. Bir süre sonra Orkun bana, “Üstat dozunuzu aldınız mı” diye sordu. Ben de evet anlamında ciddi ciddi başımı salladım. “Gevşeyin çocuklar” dedi Orkun, “Tehlike yok, üstat tok.” Ve çocuklar rahatladı.
Bir başka gece Orkun, bir barda çalışan kızı getirdi, yine vampirle tanıştırmak için... Kız hem kuşkucu, hem tedirgindi, bakışlarını hep benden kaçırıyordu. Orkun konuyu vampirlere ve kurbanlarına getirdi. Bir süre lafladık sonra kıza dönüp “Sen bu gece kalabilirsin” dedi; “Üstat seni kabul etti.” Ama kız kalmadı aksine koşa koşa kaçtı. Evet, hoş şakalar değildi bunlar ama gerçekten gençlerin saflığı bazen beni çileden çıkarıyordu!”
Scognamillo’dan vampirler üzerine
n Vampir mitosu belki insan kadar eskidir ve dünyanın her kıtasında mevcuttur. Voltaire “En iyi kanıtlanmış batıl inanç vampirlerdir” demiştir.
n 17. yüzyılda birden vampir salgını kopar Balkanlar’da. Resmi araştırmalar yapılır, vampir diye bilinen mezarlar açılır. Din adamları, doktorlar ve devlet görevlileri içi kan dolu, tırnakları uzamış, bozulmamış cesetler hakkında detaylı raporlar hazırlar. Bunların kalbine kazık çakılıp, kafaları kesilir.
n Ülkeden ülkeye göre değişir vampirler. Mesela Malezya vampirleri enselerindeki bir ağızdan kan emerler. Afrika vampirleri ağaçlara tırmanıp oradan kurbanlarını avlar, Filipin vampirleri tıpkı yarasalar gibi uçar, Çinlilerinki zıplayarak yürür.
n Vampir müziği daha çok rock, hard rock tarzıdır. 1800’lü yıllardan kalma birkaç vampir operası da vardır.