Doğulu Pamuk, batılı Rüşdi, en batılı ABD
Orhan Pamuk ve Salman Rüşdi’nin New York’ta düzenlenen “Anavatan” temalı sohbetlerini nihayet birinci kaynaktan okuyabildik. Akşam Gazetesi’nden Mehveş Evin, bu buluşmayı kaleme aldı da Pamuk ne demiş, Rüşdi ne dememiş anlayabildik
Basına yansıyan tabiriyle “Büyük Düello”nun biletleri günler öncesinden bitmişti. New York entelijansiyası belli ki dünyanın diğer yarısında doğmuş, yaşadığı kültürle ya da devletiyle ters düşmüş ve ülkelerinden uzakta yaşayan bu iki adamın “vatan” üzerine söyleyeceklerini merakla bekliyordu. Ama burada bir parantez açmak şart; Salman Rüşdi hakkında çıkarılmış bir ölüm fetvası var ve bunu çıkaran doğduğu ülke Hindistan değil; İran. Orhan Pamuk ise 301’den yargılandı, linç edilmek istendi, herkesin gözü önünde tehdit edildi. İşin tuhafı Nobel’le birlikte de devlet erkanı başta olmak üzere gurur kaynağımız oldu.
İşte tam da bu yüzden Orhan Pamuk, konuşmaya “İstanbul’u yüceltmesine rağmen ülkesinde korumayla dolaşabilen bir yazar” olarak takdim edilmesini düzeltmek ister gibi “Burada sürgün hayatı yaşamıyorum. Ülkemde biraz fazla güvenlikle dolaşıyorum, hepsi bu. Buradayım, çünkü burada kendimi daha rahat hissediyorum” diyerek başlıyor. Ama sonra da şöyle diyor: “Tarih sunidir... Politikalar değiştikçe değişir. Vatan ise otantiktir. Kokusu, sesleriyle...” Salman Rüşdi’ye göre ise “Vatan anlatılan bir şey, bir öykü...” Hatta kimi zaman insanı, özgürlüğünü, yaratıcılığını, evrenselliğini kısıtlayabilecek de bir şey: “Bir insanın evini hiç bırakamayacak olması üzücü. Karşıt dürtüler söz konusu: Evi, yani rahatlık duygusunu geride bırakmakla kendini bulmanın verdiği heyecan çarpışır. Bir yere ait olmak ve kalmak ‘iyi’dir ama seçilmiş olan ‘gitmek’ hep problem yaratır.” Homeros’tan bu yana edebiyatın en temel meselesi olan bu yaklaşımın, kendini her ülkeden mensubu bulunan edebiyat adındaki bir milletin üyesi olarak tarif eden Orhan Pamuk’tan gelmemesi ise çok ilginç. İşte bu fark Mehveş Evin’in de gözünden kaçmamış ki şu tespiti yapmış: “Rüşdi’nin durumuyla onunki çok farklı. Doğduğu Bombay’ı genç yaşında terk eden Rüşdi, İngiltere’de uzun yıllar yaşamanın verdiği rahatlık içerisinde zaten kendi dilini yarı yarıya unuttuğunu söylüyor. Rüşdi’nin rahatı ve İngilizvari mizahından çok farklı bir yerde Pamuk. Aksanından kendine güvenine, bir yabancı olduğu her halinden belli.” Yani bizim en Batılı yazarımız Rüşdi’ye kıyasla daha bir Doğulu durmuş bu tabloda...
Peki iki adam arasındaki bu farkı dünyanın diğer yarısındakiler fark etmiş mi? Rüşdi’nin şu sözleri her şeyi anlatıyor: “Avrupalı bir yazar ABD’ye gelince taşınmış olur. Ama bir Hintli yazardan beklentiler daha farklı. Hep bir sürgün olarak kalıyorsunuz.”