Bu bahar kitap turları yapın
Güneş yüzüme vuruyor, oysa perdeler kapalı...
Kulağıma, yan apartmanın bahçesindeki ağaca konmuş geveze kuşların bahar sesleri çarpıyor. Artık rüyamda ne yaşadıysam, öylesine, hiç aklımda olmadan “Tembelliğime neşe katan kuşlar...” diye mırıldanıyorum. Anlıyorum ki, kendine şiir arayan bir kayıp dize gelip beni dilime konmuş.
Seviniyorum. Biliyorum ki, bu bahar da ne yapıp edip iş nedeniyle yaptığım zorunlu okumaların dışına çıkacağım. Altını çizdiğim, kenarlarına notlar aldığım kitapları tekrar raflarından indireceğim ya da bir kenara ayırdığım “okunması arzu edilen kitaplar”dan bol bol okuyacağım. Hatta seçtiğim kitaplar için özel mekanlar belirleyip kendime “kitap turları” düzenleyeceğim.
Mesela Jose Saramago’nun “Küçük Anılar”ını akşam güneşinin çalışma odamı doldurduğu saatlerde okuyacağım. Evlerden soğan kokularının ve akşam telaşının yükseldiği... Bir çocuk gibi baş aşağı oturacağım; gövdem koltuğun oturma yerinde, ayaklarım duvara dayalı olacak! Belki acıkıp annemi arayacağım. Pascal Mercier’in “Lizbon’a Gece Treni” de nicedir aklımda... Bu romana Beşiktaş’taki, iskelenin yanında başlamak sonra da vapura binmek istiyorum. Haydarpaşa’da inip belki trene atlar, yataklı ile Eskişehir, Ankara da yaparım... Hatta bu yolculukta bir de Agahta Cristie okurum.
Bu bahar Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi”ni de tekrar okumalıyım. Ama Boğaz kenarında, bir bankta... Çünkü ara verdiğimde biliyorum ki uzun bir yürüyüşe ihtiyacım olacak.
Ülkenin içindeki halden, hangi caddeye sapsam çıkmaz sokağa düşmüşüm hissinden kurtulmak için de Che’nin “Motosiklet Günlüğü”ne sarılacağıma eminim, işe gidip gelirken... Yıllar önce okuyup nutkumun tutulmasına neden olan John Fowles’un “Büyücü” romanı için ise güzel bir ada yolculuğu planlıyorum, belki birkaç gece konaklayıp rutin hayatımdan uzaklaşıp bambaşka bir dünyaya dalacağım.
Bunlar bahar planlarımın bir kısmı... Size de benzer turlar yapmanızı öneririm. “Ama hangi kitabı okumalıyız” diyorsanız, işte size yazarlardan birkaç tavsiye:
Tuna Kiremitçi: Her bahar âşık olanlar ve aşklarına vuran güneşin tadını Türkçe’nin lezzetiyle harmanlamayı bilenler için, Oktay Rifat’ın seçme şiirleri (Bir Aşka Vuran Güneş) hazine değerinde. Bir park kanepesinde, güneşe karşı oturmuş kedi gibi gerinirken okuduğumuzda, bizi şu hız ve gürültü çağının dışına çıkarabilecek bir oksijen çadırı. Sadece âşıklara değil, Türkçe üzerine düşünmeyi seven ve konuştuğumuz dilin nelere kadir olduğunu merak edenlere de söylediği çok şey var.
Müge İplikçi: Haruki Murakami’nin “Yaban Koyununun İzinde” romanı hem sürükleyici hem de rahat okunan bir dedektif öyküsü. Bahar yorgunluğunuza iyi gelecektir.
İskender Pala: Yerli yazarlardan Refik Halit Karay’ın “Üç Nesil, Üç Hayat”ı, Sait Faik’in “Hikayeler”i... Doğu edebiyatından Şirazlı Sadi’nin “Baharistan”ı, Batı edebiyatından da Montaigne’nin “Denemeler”i bahara çok yakışacaktır.
Hamdi Koç: Richard Yates’in “Hayallerin Peşinde” isimli romanını öneririm. Bu roman, bir çiftin modern hayat içinde bir türlü yollarını bulamamaları üzerine kurulu. Yani evliliğin çöküşü, çıkmazı... Çevirisi de çok güzel. İnsanların hayatları için anahtar olabilecek kitaplardan olduğu bu baharda okunmasında fayda var.
Faruk Duman: İtalo Calvino’nun “Dere Tepe Ters” isimli kitabını öneririm. Bu kitap çocuk kitabı olarak yayımlandı ama bence yetişkinler de okumalı. Kitap, bir ağacın dalları ile köklerini beraber anlatarak düşsel bir ortam yaratıyor. Kahramanlar ormanda gezindiklerini sanıyorlar ama aslında köklerdeler.