Boşluğu dolduran kitaplar
İtalyan tarihçi Fabio L. Grassi’nin kaleme aldığı Atatürk kitabı son bölümünde günümüzdeki Kemalizm tartışmalarına da değiniyor.
Bir 10 Kasım daha tartışmalarla bitti... Ve hemen her yıl olduğu gibi bu yıl da taraflar birbirini Atatürk’ü ya da tarihi bilmemekle eleştirdi... Tabii bundan kitaplar da nasibini aldı. Bu nedenle yabancı gözlemcilerin, tarihçilerin, yazarların Atatürk üzerine yazdıkları kitapların hep özel bir yeri oldu. Çünkü bu kitaplar öyle ya da böyle dünyanın Atatürk’e bakışını ifade etti. Bu yüzden uzun yıllar, Lord Kinross’un 1964’te yayımlanan “Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu” kitabı yurt içinde ve yurt dışında Atatürk için temel başvuru kitaplarından oldu. Bunu daha sonra Andrew Mango’nun, on yıl önce yayımlanan “Atatürk” kitabı izledi. Fransızca, Almanca, İspanyolca hatta Rusça daha pek çok Atatürk kitabı da yazıldı. İtalyanca hariç. Dört yıldır İstanbul’da yaşayan İtalyan tarihçi, Fabio L. Grassi’nin “Atatürk” kitabı her şeyden önce bu boşluğu doldurduğu için önemli bulunuyor. Fabio L. Grassi, Atatürk ekseninde Türkiye tarihini ele aldığı kitabının son bölümünde Kemalizm tartışmalarına da değinerek bugün gelinen noktayı da şöyle yorumluyor: “Atatürk’ün hedefi birlik ve dayanışma içinde olan, üstün uygarlık kabul edilen bir ulus yaratmaktı. Bu cesur deneyim sonunda ortaya çıkan Türkiye Batı değerlerinden yana olanlarda hayranlık uyandıracak pek çok başarıyı gerçekleştirmiş olmanın yanı sıra, derin bir şekilde kutuplaşmış durumdadır. Batı uygarlığıyla ona açıkça direnen ve karşı çıkan İslami uygarlık arasında hassas bir noktada bulunan bir ülkedir. Devlet-Demiurgos’un işini yavaşlatması gibi Türk devleti borçlanma içindeki bir toplumdur. Mustafa Kemal Atatürk’ün ortak gurur kaynağı olarak büyük ve birleştirici bir figür olacağını düşünmemeye neden yoktur. Şeriat yasasının kaldırılmasını ve tarikatların kapatılmasını onaylamayan müminler bile Çanakkale ve Dumlupınar savaşlarının gururunu yaşayabilirler.”
Edebiyat dünyası bu kitabı konuşuyor
Bir süredir, kiminle sohbet etsem hep aynı soruyla karşılaşıyorum: “Hakan Günday’ın Ziyan romanını okudun mu?” Daha “Yarısındayım”... demeden karşımdaki cümlemi tamamlıyor; “Bu çocuk çok farklı, başka bir şey”... Bu sözler Günday’ın ilk romanı “Kinyas ve Kayra” yayımlandığında da söylenmişti. Çünkü karşımızda Türk Roman geleneği içinde bayrak devralmak isteyen, dergilerin etrafında şekillenerek oluşan edebiyat ortamlarından yetişmiş bir yazar yoktu. Kendi dünyası ve yazını vardı. Nitekim bu da ona farklı bir bakış açısı sunuyordu, otosansürü de olmayan. Belki de bu yüzden Hakan Günday, son romanı “Ziyan”da askerliği yazabildi. Ben yarısındayım, bitireceğim ama öyle bir çırpıda değil. Yavaş, yavaş, özümseyerek.