Bıyık söylencesi
.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığından sonra yaşananlar, bana Tahsin Yücel’in “Bıyık Söylencesi” romanını hatırlatıyor. Çünkü onunla ilgili yorumların kendisinden çok bıyık modeliyle ilgisi var.
Sözüm “Nasıl olur da sosyal demokrat bir parti muhafazakar birini aday gösterir” tepkilerine değil. Bu çok doğal. Ama sosyal medya başta olmak üzere İhsanoğlu ile ilgili söylen “laiklik karşıtı ve geri kafalı” yorumları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Aksine Ekmeleddin İhsanoğlu ile iki kez röportaj yapmış, sohbet etmiş biri olarak şunu çok net söyleyebilirim ki, kendisi bırakın “geri kafalı” olmayı ciddi bir entelektüeldir.
O zamanlar (10 yıl oluyor) IRCICA’nın genel direktörüydü. Ofisi de Yıldız Sarayı’ndaydı. Kendisiyle uzun uzun kitaplardan bahsetmiştik; edebiyattan, Türk edebiyatının damarlarından, şiir geleneğimizden... Mekanımız Yıldız Sarayı olduğu için II. Abdülhamid’in opera ve polisiye roman tutkusuna ayrıca değinmiştik. Söyler misiniz, kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan kaç politikacı padişahların anlı-şanlı zaferleri yerine şiirlerinden, bestelerinden bahsedebilir? İhsanoğlu’nun ise seçtiği kelimelerden, referans verdiği yazar ve kitaplardan iyi bir okur olduğu hemen belli oluyordu. Okurluk düzeyini daha iyi anlakmak için IRCICA’nın yayınlarına şöyle bir bakmak yeterlidir. Zira Osmanlı’nın astronomi, matematik, coğrafya literatürü üzerine kıymetli pek çok kitabı Türkiye ve dünya literatürüne kazandırmışlardı.
Kendisine “İslam ülkelerinde demokrasinin olmaması bilime kapalı olmaları ile açıklanıyor, ne dersiniz?” diye sormuştum. Aldığım yanıt, bırakın hamasi muhafazakar bir söylem içermeyi aksine herkesin doğru bildiği bir yanlışı düzeltiyordu: “Evet İslam dünyası demokraside fakir, bu doğru ama bunun nedeni bilimle ilgili olamaz. Çünkü Pakistan’da, Mısır’da fizikte, kimyada Nobel kazananlar var. Sorun İslam dünyasındaki sosyo ekonomik gelişmeyle ilgili. Sosyal ve ekonomik refah geliştikçe demokrasi de İslam ülkelerine yerleşecektir.”
Yani İslam toplumlarının hepsinin bilime kapalı olduğu falan yoktu. Dahası Marks’ın dediği gibi demokrasi gibi “üst yapı” değerlerini belirleyen “alt yapı”ydı. Bu durumda da demokrasiyi belirleyen elbette bilim değil ekonomi olacaktı. Ama işte bize bunu hatırlatan kişinin “geri kafalı”, iddia sahiplerinin de “modern” olarak tanımlandığı ülkeye de Türkiye deniyor!
Bu yüzden çatı adayı olarak adı açıklandığından bu yana Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili yapılan yorumlarla
“Bıyık Söylencesi”nin içinde dolanıp duruyoruz. Diyorum ki, hani İhsanoğlu bıyıklarını kesse, üzerine Sırrı Süreyya gibi bir deri çekse, biraz da delikanlı üslup takınsa tüm kaygılar bitecek. Yoksa İhsanoğlu’nun Hillary Clinton’ın onunla özel sohbetler etmek isteyeceği kadar Orta Doğu’yu bilen ve hakim bir entelektüel olmasının “endişeliler” için hiçbir önemi yok. Olmasını da beklemiyorum çünkü hep birlikte oy vererek, gönül rahatlığıyla seçtiğimiz Meclis’te entelektüel yok!
Not: İhsanoğlu’nun 10 yıl önce yaptığımız röportajımızdaki şu sözleri de onun küresel düşünen ileri görüşlü bir entelektüel olduğunu gösteriyor: Zira o günden Arap Baharı’nı öngörmüş: “Gelecek 10 senede İslam dünyasında çok önemli gelişmeler olacak. Rejimler, liderler ve onların gelenekleri ihtiyarladı, tükendi. Sovyet blokundakine benzer değişimler yaşanacak. Zorla olmasa da sistemler iç dinamikleriyle değişeceklerdir.”