Bir oyun kurucu olarak Necip Fazıl...
.
Bazı insanlar vardır; hep dört ayaklarının üstüne düşerler. Kiminde sanki şeytan tüyü vardır, nasıl bir mizaca sahipse artık sırtı yere gelmez. Bence Necip Fazıl da sırtı hiiiç yere gelmeyenlerden. Ama onunki, bir "şeytan tüyü"nden değil de kendine olan sevgisinden kaynaklanır sanki... Bu öyle bir sevgidir ki, bu sayede devlet ve aktörlerinin yer aldığı bir oyunda piyon gözüküp kendi oyununu oynamayı hep becermiştir.
Aksi halde bir insan nasıl olur da, ideolojisi bugün bile yaşatılan Büyük Doğu Dergisi'sinde en hızlı İslamcı-milliyetçi-muhafazakar kesilip sonra da içki sofralarına oturmaktan rahatsızlık duymaz. Ya da yine bu dergide azınlıklar hakkında ırkçılığa varan sözler edip ardından Ermeni dostlarıyla kumar oynamaktan... Gerçi arada sırada köşeye sıkışıp Kamer Genç'in "çiçekleri suluyorduk" demesi gibi, bir yanıt verme zorunda hissettiği anlar da olmamış değil. 1951’deki kumarhane baskınında yakalandık-tan sonra söyledikleri gibi. Evet, Necip Fazıl kumarhanede basılmıştır ama kumar oynamak için değil, gazetelere kumarha-nelerle ilgili bir yazı yazmak için! Zaten daha sonra söyleyeceği gibi bu baskın Demokrat Parti'nin onun için düzenlediği bir komplodur!
Bu arada, fark ettiğiniz üzere Necip Fazıl propagandasının yapıldığı üzere hiçbir zaman sadece DP'li olmamıştır. Ve elbette CHP karşıtı da. Her iki partinin örtülü ödeneklerinden aldığı paralar ve buna uygun yazıları pek bir meşhurdur. Necip Fazıl'ın "ırkçı", "cinsiyetçi" fikirleri hariç bu çelişkili kişiliğinin benim için hiçbir sakıncası yok. Hatta onun, her daim bireyi kullanan devlet isimli aygıtı kullanma becerisi karşısında gülümsemeden edemem. Çünkü bana göre asıl becerisi konjönktürü iyi okuması ve bu sayede en iyi pozisyonu alabilmiş olmasıdır. Ama ona bu pozisyonu sağlayan, konjönktürün hep bir de bağımsız değişkeni oldu: Nâzım Hikmet. Zira, Nâzım'ın kitleleri peşinden sürükleyen büyük yeteneğine karşı hükümetler, sağ politikalar her daim kendine bayrak yapacağı bir şair arayıp durdu. Ve bence Necip Fazıl, bu arayışta "Çare Necip" dedirtip "kendi oyununu" oynadı.
Bu yazıyı İBB Şehir Tiyatroları' nın 100’üncü yaşını üç yeni oyunla kutlaması üzerine kaleme aldım. Zira bu üç yeni oyundan ikisi Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet'e ait. Belli ki, şehir tiyatroları, oyun türünde pek parlak ürünleri olmayan Necip Fazıl'dan oyun koymak ve tepki çekmemek için (hem de sadece 3 oyundan biri olarak) Nâzım'a da yer vermiş. Şahsen Nâzım'ın yerinde olsam, bu durumdan fena halde sıkılır; "Bu kadar da gölgemden faydalanma" derdim ama bir yandan da bilirdim, söz konusu Necip Fazıl o her daim kendi oyununu oynamayı bilir!