Bilimin sahildeki serüveni
Antalya, Konyaaltı sahili... Birkaç saatlik boş bir zamanım var, dağlara doğru yürüyüş yapıyorum...
Masmavi bir deniz, harika bir kumsal... Dağlar heybetli ve gizemli. Ve de mor. Her türlü hayalinizi de korkunuzu da ona yükleyebilirsiniz. Ben geleceği ve dinginliği yüklüyorum.
Hava sıcak... Dakikalar ilerledikçe daha da artıyor, terlemeye başlıyorum. İster istemez tempom aksıyor, sahile insanlara çevriliyor gözlerim. Suya ilk girenlerin “çok soğuk” çığlıkları, bir süredir suda olanların “ hadi gel ama su çok güzel” iknaları artık kapsama alanımda. Şezlonglara uzanmış yazın ilk güneşine teslim etmişler kendilerini. Çekirdek çitleyenler, buz gibi bir kolanın ya da meyve suyunun serinliğini tadanlar, kaçamak ya da cesurca öpüşenler, laflayanlar... Her kesimden her türlü insan güneşin altında... Ama bakıyorum, bakıyorum kitap okuyan kimseyi göremiyorum. Biraz daha yürüyorum, artık iyice terledim, ileride genç bir kadın şezlonga uzanmış, tek elinde kıvırarak tuttuğu kitaba dalmış... Oh, diyorum neyse ki birileri okuyor... Ama az sonra kadının yanındakine “sorry” demesiyle dağlar bir sis perdesinin ardında kalıyor sanki. Üstelik vıcık vıcık da terledim.
Bakkaldan istenen eşkenar üçgen...
Artık sahilde bir kafede oturmuş, çayımı karıştırıyor, bir yandan da “Niye kimse okumuyor” diye hiddetle söyleniyorum, yanıtını evimin içinden bile iyi bildiğim halde... Bunu fark ettiğimde, yani son derece klişe bir soruyu sorduğumu, iyice hiddetleniyorum. Üç-dört masa ilerimdeki iki gencin konuşmasına kulak misafiri olunca hiddet yerini artık teslimiyete bırakıyor; “Oğlum n’apcan matematiği. Bakkala gidip bana bir eşkenar üçgen mi ver, diyecen!” (Bak sen şu esprinin yüksek IQ’suna!) Neyse ki, az sonra biraz da olsa bir rüzgar çıkıyor, kafenin üstüne serili samanların hışırtısıyla sakinleşiyor, tekrar dağlara, dinginliğe ve geleceğe bakıyorum.
Ama eve dönüp haftalık yazım için geçen haftadan ayırdığım kitabı elime aldığımda bu duygu tekrar masama yerleşiyor. Söz konusu kitap NTV Yayınları’ndan çıkan “Bilimin 400 Yıllık Resimli Serüveni.” Sayıların icadından sicim teorisine bilimdeki gelişmeleri sığ olmayan ve daha da önemlisi sıkıcı olmayan ilginç bilgilerle anlatan küçük resimli bir ansiklopedi bu. Üstelik kitap ilgi alanınıza girsin ya da girmesin size bir şeyler okutmaya kararlı. Öyle ister ilgilen ister ilgilenme, diyen kitaplardan değil. Zorla değil ama güzellikle okutmanın yöntemini keşfetmiş. Mesela sayfa kenarlarında kişiler ya da olaylarla ilgili verilen hap bilgiler artık en umursamaz kişinin bile gözüne bir virgül atacak kadar ilginç bilgiler içeriyor. Mesela İsrail’in Einstein’a başkanlık teklif ettiği ve onun da reddettiği gibi.
Kitap o kadar zekice tasarlanmış ki, matematiğin anlamı üzerine o salak espriyi yapan sahildeki gençliğe bile bilimi sevdirebilir. Ama dediğim gibi Antalya sahilinde, güneşin altında, geniş bir zaman diliminde hiç kimse kitapla ilgilenmiyordu.
Ama insan yine de kendini tutamayıp soruyor; benim de gençliğimde tedavülde olan, bu sığ ve bir o kadar sıkıcı espriyi yapan genç bu kitabı okusa hayata bakışı mesela en basitinden üniversite tercihi değişmez mi?