Barış için elele!
.
Bu topraklar savaşlar ve kahramalık hikayeleri ile yoğrulmuş... Savaş görmemiş, ailesinden şehit çıkmamış bir şehri var mıdır, sanmam. Belki de bu yüzden, soğuk kış gecelerinde Anadolu köylerinde sobanın etrafında hep birlikte oturulurken kahramanlık hikayeleri anlatılır. Her ev, bir kahramanlık, cesaret hikayesi ile soğuğa karşı birbirine sokulur.
Kiminin dedesi Yemen’e gitmiştir, kiminin Çanakkale’ye. Ya da bazıları bir İnce Memed gibi özgürlük için dağlara çıkmıştır.
Ama o evlerde, herkes yattıktan sonra ya da el ayak çekilmeye başlarken veya hikayelerin sonunda gizlice kapı arkalarında ağlanır. Kimse hıçkırığını kendi bile duymak istemez, gözyaşı akmasın diye gözler sıkıldıkça sıkılır. İçe aksın istenir tüm o kahramanlık hikayesinin diğer yarısı... O kayıp, o acı, o irin içe aksın. Aksın ki, bir daha dışa çıkıp dedeleri gibi torunları ölmesin.
Bu yüzden bu topraklar, halklarının savaşçı geçmişine ve kişiliğine rağmen savaşı sevmez. Çünkü savaş denilen şeyin sadece ve sadece birer kahramanlık hikayesi değil; yerinden kopan, kırılan kollar, kesilen bacaklar olduğunu bilir. Adresine ulaşamayan mektuplar, bir daha toparlanamayan aileler olduğunu da... Bu topraklar savaş denilen şeyin kazanmaktan çok bir kaybediş olduğunu ve bu kaybedişin de insan hayatının yanı sıra insanlık olduğunu her şeyden ama her şeyden daha iyi bilir.
Savaş bir kere başladı mı artık kimse masum değildir. Artık her an meşru müdafa gerekir. Eve ekmek götürmek ya da barışı sağlamak için hayatta kalman gerekir ki bu bir başkasının ölümü demek olabilir.
Savaş gündemde.
Avrupa ve Ortadoğu’nun arasında bir ülkeyiz. Coğrafyamız bize nefes aldırmıyor. Kabul. Ama önce, herkes iki saniyeliğine bir merminin içini delip geçtiğini düşünsün. Birkaç saniyeliğine bir cephede, kamuflajlarıyla doğaya sığınmaya çalışan genç askerlerin kafasını kaldırmadan kurşun sesi beklediğini... Televizyondan sanki bir lazer gösterisiymiş gibi seyrettiğimiz füzelerin düştüğü binaların içinde olduğunu, o binanın üzerine yıkıldığını, nefes borusuna toz toprak dolduğunu ve küçücük bir aralık bulup oradan tüm dünyaya ve elbette tanrıya “Orada kimse var mı“ diye bağırdığını düşünsün. Ve o sese, mürekkep yalamış okumuş abi-ablaların “Jeopolitik analizler“le cevap verdiğini...
Şimdi sorumuzu yüksek sesle soralım: Bir savaşta kaybedilen nedir? “İnsanlık”, diyorsanız yarın siz de en beyaz elbisenizle barış için el ele verin ve “Buradayım“ diye bağırın. Evet, burada, bu topraklarda tahmin ettiğimizden de çok kahraman var!
Geliyoooor!
Bugüne kadar dünya müzik listelerinde 30 kez liste birinciliği, 355 Platin Albüm Ödülü, 35 Milyon DVD Satışı, 2012 dünyanın en çok satan erkek sanatçısı gibi kolay kolay ulaşılamayacak başarılara sahip klasik müziğin dev ismi Andre Rieu İstanbul’a geliyor. Dünyanın en seçkin orkestralarından Johann Strauss Orkestrası ile birlikte 29 Kasım’da konser verecek olan Rieu’nun biletleri satışa çıktı. Biliyorum Kasım’a çok var ama biletlerinizi şimdiden almanızı öneririm.