Avrupa’da olsa Serkil Doryan, Emek Sineması markası için satın alınırdı
Buket´in Kitaplığı
Ne zaman Paris"e gitsem İstanbul için ağlarım. Âşıkların kentinde dolaşırken, evde çocuğunu bırakmış bir anne gibi suçlu hissederim kendimi. Hissederim çünkü daha dün yapılmış gibi ışıl ışıl parlayan 300-400 yıllık binalar arasında dolaşırken aklıma Karaköy, Beyoğlu, Tarlabaşı, Balat gelir kederlenirim. Hele pasajlarını gezerken evrim sürecinin bir yerlerinde sıkışıp kaldığımıza emin olurum. Çünkü çoğu 1800"lü yıllarda (hem de) Osmanlı ve İran pasajları model alınarak yapılan bu pasajların dekorları bugün neredeyse hiç değişmeden korunmuştur. Tahta oyuncak, porselen mağazalarının, sahafların, filateli butiklerin, pastacıların, galerilerin, antikacıların, kafelerin arasında dolaşmak bir keyiftir. Bu yüzden de bu pasajların Paris"in dünyanın en ünlü cazibe merkezlerinden biri olmasında payı çok büyüktür. Ve bu nasıl bir kültürse (bizim hiç bilmediğimiz kesin) kimsenin aklına bu pasajları sadece "kâr" amacı güden "tüketim" merkezlerine dönüştürmek gelmez. Ama bizde ise her şey gibi onlar da satılıktır.
Bence biz tarih sevmiyoruz. Bana sakın, "Muhteşem Yüzyıl" dizisinin reytinglerini falan söylemeyin. Tartışmaya değer bile görmüyorum. Biz kesinlikle tarihi ve tarihi değerleri sevmiyoruz. Yeni olan herhangi bir şey için tüm geçmişimizden vazgeçmeye hazırız. Yoksa köylülerin evlerindeki bakır sahanları, bakraçları, gömme dolaplarının kapılarını iki kuruş paraya satmalarını hatta naylon maşrapalarla takas etmeleri nasıl açıklanır? Yoksa Emek Sineması"nın da bulunduğu 1884 yapımı Serkil Doryan Pasajı"nın yıkılması nasıl gündeme gelebilir. Şaka mı bu! İstanbul"a profiterolü getiren İnci Pastanesi"nin yerinden olması, Türkiye"nin en büyük ve en eski sinemasının kimliğinin yok sayılması bir projenin kapsamına nasıl girebilir? Oysa bu binanın satışı Fransa"da ya da Viyana"da söz konusu olsaydı, bu iki değerin (bazılarının anlayabilmesi için ekonomi terimiyle söyleyelim; markanın) varlığı bırakın tartışma konusu olmasını satışın bizzat nedeni olurdu. Yani Serkil Doryan"ı satın almak isteyen firma, bu iki markaya da sahip olmak isterdi. Çünkü bu iki markaya sahip olduğunda tüm İstanbul guide"larına gireceğini bilirdi. İstanbul"a gelen turistlerin sırf bu iki mekânı görmek için pasaj kimliğine saygılı alışveriş merkezine geleceğini bilirdi. Ama işte bizde alışveriş merkezi denince akla sadece taksitli satışların yapıldığı, bir-iki ünlü markanın olduğu, "şarkıcı ve oyuncular alışverişe gelsin, mekânımız dolsun" diyerek el açan yerler akla geliyor. Sonra da Paris"e gidenlerin, Louvre"u gezdikten sonra "Şimdi sıra La Fayette var, orayı da görelim" demelerine şaşırıyorlar. Bence bu zihniyet daha çok şaşırır, daha çok taksitli alışveriş ve kampanya yöntemine başvurur.
Vicdanlarımız bizi ayırır
Erhan Tuncel, savunmasında VatanKitap"taki "Bizi birbirimize bağlayan nedir?" başlıklı editör yazımdan alıntılar yapmış. Şok geçirdim. Şaka sandım. Doğruymuş. Ne diyeceğimi bilmiyorum çünkü yazım vicdan üzerineydi. Bizleri insan kılan ve birleştiren şeyin vicdan olduğu... Demek ki, yanılmışım. Vicdan birleştirici olduğu kadar ayrıştırabiliyormuş da...
40 yıllık dostluk
İKSV 40 yaşında. Eczacıbaşı ailesine Türkiye"yi dünyayla ve sanatla buluşturan bu güzel vakıf için bir kez daha teşekkürler. Ne olağanüstü şeyler yaptınız bu 40 yıl boyunca ve bizlerin hayatına güzel dokunuşlarda bulundunuz. Ne güzel dostumuzsunuz.