Yaz uzatmaları oynarken...
.
Yaza veda etmek her zaman sancılı olmuştur benim için. Ağustos doğumlu olmamın etkisi var mıdır bilinmez, ama bir türlü kabullenemiyorum, her güzel şey gibi yaz aylarının da gelip geçici olduğunu. Bu yüzden de elimden geldiğince uzatmalara bırakırım bu en sevdiğim mevsimi. Soğuktan donana kadar askılı giymek için direnmem, yağmurlara rağmen parmak arasında ısrar etmem hep bundandanır. Hele ki İzmirlilerin “Ağustosun yarısı yaz yarısı kış” diye bir sözü vardır ki beni çıldırtır. Gelin görün ki Eylül ayının ortasını bulduk ve kaçınılmaz son geldi çattı. Yine de durum fena değil. Arada sağnaklarla, sonbahar geldiğini hissettirse de sıcaklar ülkeyi terketmiş değil. İşte bu yüzden, yani yaz uzatmaları oynarken, gelin bana kulak verin ve bir yıl ötelemeden bunları mutlaka yapın:
- Ev eşyası mı değişecek, araba taksidine mi girilecek, yeni sezon alışverişi mi yapılacak! Boşverin! Yaz bitmeden mutlaka denize girin! Hatta deniz tatili yapmış olsanız bile ne yapıp yapın, bir kez daha denize atlayın. Yazın en güzel günleri bunlar unutmayın!
- Çocuğunuz henüz anaokulu çağındaysa okulu kırmaktan korkmayın ve mevsimin tadını çıkarın. Sınıflar büyüyüp sınav stresleri hayatınıza girince bu günleri çok ararsınız hatırlatırım!
- Açıkhava sineması keyfi yapın... Belki çocukluk yazlarımın en mutlu saatlerini, dayımın, teyzemle beni götürdüğü açıkhava sinemalarında yaşadığımdandır, bayılırım yıldızların altında film izlemeye. Çekirdek sesinden esas kızın ne dediğini anlamadığımız, tahta sandalyelere evden minder getirdiğimiz günler geride kalmış olsa da tıpkı büyükler konuşurken bir koltukta uyuklamak gibi tatlı yine yazlık sinema...
- Pazara gidin. Özellikle de belde köy ya da kasaba pazarlarına... Kışlık salçayı, kuru patlıcanı, zeytinyağını alın, kış gelince bu günlerin hatırasıyla ısının.
- Güneşi gördükçe sokağa atın kendinizi. Piknik yapın, yürüyüşe çıkın, kapı önünde lâflayın, parka gidip ağaç altında dergi karıştırın. Ne yaparsanız yapın, ama güneşe yüzünüz dönük kalın.
- Açıkhavada uyuyun. Mümkünse hamak... Olmadı balkon, park, bahçe, farketmez. Gündüz keyfi ayrı, gecesi ayrı güzel. Yıldızlar yağsın üzerinize, kışın sıkıntılı gecelerinizde hatırlayıp su serpilsin yüreğinize.
- Havalar henüz sıcakken bol bol yazlık kıyafetler giymeye devam edin. “O da ne demek şimdi” demeyin! Yeni sezon botları-montları “ilk giyen” olmak uğruna, 30 derecede kışlıklarla boy gösteren kadınları gördükçe yüreğim daralıyor. Boşverin vitrin modasını, doğanın havasına takılın. Ne olur, zamansız olun ama mevsimsiz kadınlardan olmayın!
Not: Yaz biterken şunu farkettim ki Türk kadınını her yerde kolaylıkla ayırt etmek mümkün. İster yurt dışı ister yurt içi farketmez. 100 tane karma ülkeden kadın olsun karşımda, Türk kadınınını kırk kilometreden tanırım. Nasıl mı? Kızmak yok ama...
- Genetik kodlarının dışında saç rengi olan kadın, Türk kadınıdır mesela. Bir Afro-Amerikalı bir de Türk kadınları, doğal yapılarına aykırı saç rengi kullanırlar. Bir dikkat edin! Esmer olup kızıl saç kullanan ya da hiç değilse çocukluğunda sarı saçlı olmayıp ille de sarı saçla dolaşan Avrupalı ya da ne bileyim mesela İranlı ya da Portekizli bir kadına rastlamadım hiç. Özellikle yurt dışında çevrenize bir bakının; eğer kendine ait durmayan saç rengine sahip bir kadın varsa yanına gidip “merhaba” deyin! Yanılmadığımı göreceksiniz.
- İlle de dolgu topuk. Her zaman, her yerde ve her koşulda ille de dolgu topuk giyen bir kadın varsa kesin bizdendir! Arnavut kaldırımlı taş yollar ya da dik patikalar hiç farketmez, Türk kadını dolgu topuksuz rahat etmez.
- Aksesuarı bol kadınlar... Kadınlarımız... 40 derece sıcakta ve plajda dahi olsa, boynunda kat kat zincirler sallanıyorsa, ne kadar daralırsa daralsın bileziklerini çıkarmıyorsa, rahatını değil her daim havasını düşünüyorsa yüzde yüz Türk kadınıyla karşı karşıyasınız demektir.