Çocukları kandileriyle başbaşa bırakın
.
Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi, yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin...
Usta yönetmen Tarkovski’nin yıllar önce söylediği bu söz, bana göre bugün çocuk eğitimi için her anne-babanın evinin duvarına büyük harflerle yazması gereken en önemli motto. Bir düşünsenize, çocuğunuz en son ne zaman kendiyle başbaşa kaldı? Elinde tablet - bilgisayar ya da akıllı telefon olmadan, televizyon açmadan, ordan oraya bir grup etkinliğine koşturmadan ya da arkadaşlarıyla buluşmadan... Bir düşünün! Ve kendi çocukluğunuzu hatırlayın. Ailenizin, sizin her dakikanızı doldurmak için kendini paralamağı o sakin günleri...Kendinizi, “bugün çocuğum için ne etkinlik planladım” duygusu içinde yakaladıkça, koca bir aferini hak ettiğinizi düşünüyorsunuz belki de. Peki, “İşim var şimdi hadi git oyalanacak bir şeyler bul” diyen ebeveynlerimizin belki de bize en büyük iyiliği yapmış olabileceği hiç aklınıza geliyor mu? Üstelik de oyun konsollarımız, son model akıllı telefonlarımız ve bilgisayarlarımız olmadan! İki dakika kendiyle kalsa “of”lamaya başlayan, hele ki elinden tekno oyuncakları alınırsa, katsayısı yaşının küçüklüğüyle ters orantılı olarak tırmanan bugünün çocuklarında sizce de bir yanlışlık yok mu, peki?
Günümüzde, üniversitelerin araştırma konularının başında, yeni neslin iş ve sosyal yaşamda nasıl idare edilebileceği ve uyum sorunları geliyor.. Aileler ise en çok, sosyal medya ve oyun bağımlılığı ile, çocuklarının kitap okumamasından yakınıyor. Gelin düşünelim, bir insan neden kitap okur? Ve insanın kitap okurken ya da herhangi bir hobi ile uğraşırken, en çok neden konsantrasyonu dağılır?
Foerde, Knowlton ve Poldrack tarafından yapılan bir araştırmaya göre, beyin, aynı anda iki farklı görevi birden yapabilme yetisine sahip değil. Araştırmacılara göre, zihin görevler arasında geçiş yaparken de odaklanmada ciddi bir yavaşlama meydana geliyor. Yani, bir işle ilgilenirken sürekli cep telefonunu kontrol etme hali, sadece çocuklar için değil hepimiz için beynin o sırada uğraştığı başka görevleri yerine getirmesine engel olan bir durum. Stanford Üniversitesi de araştırmalarıyla, beynin bu işleyiş mekanizmasını doğruluyor.
Özetle; yokluk ve yalnızlık, kendi kendinle olan ilişkini güçlendirir ve yaratıcılığını arttırır. Elinde her an cep telefonu ile dolaşan, her saniye arkadaşlarıyla bir program yapan, aileleri tarafından etkinlikten etkinliğe koşturulan çocuklardan kitap okuma, resim yapma gibi konsantrasyon gerektiren şeylerle ilgilenmesini beklemek bir hayal. Ders başarısı ve yetişkin olduğundaki yaşam becerisi için de aynı şey geçerli. Beyin, ilgi alanlarında ordan oraya savruldukça işleyişi yavaşlıyor madem, biraz büyüklerimizin izinden gitmeli. Çocukları kendi ile başbaşa bırakmanın tam vakti hatta belki de vakit geldi de geçti...