Umarım uzayda yaşam vardır
Olmaz denilen oldu, Trump ABD Başkanı oldu. Eğer Trump sözlerinin arkasında durursa dünya üzerinde barışçıl umutlara veda etmek zorunda kalırız
Olmaz denilen oldu, Trump Amerika Birleşik Devletleri Başkanı oldu. Malumunuz, Amerika'da Başkanlık seçimleri epey uzun zamana yayılır. Eyalet temsilcileri, iki büyük partinin kendi adaylarının seçimi derken önce aylar süren bir eleme yaşanır, sonra adayların televizyon düellolarıyla ikili mücadele sürer ve Kasım ayının ilk salı günü de Başkanlık seçimi yapılır. Seçimler genellikle halk tarafından önemsenmediğinden ve ABD Başkanı ülkeyle ilgili kararları alan en yetkili mercii filan olmadığından, oy kullanım oranı da epey düşük olur. Dikkatinizi çekmiştir, Başkan'ın kim olduğu Amerikalıları çok ilgilendirmez.
Seçime ilk defa ilgi vardı
Amerikalılar yaşamında birebir karar verme hakkına sahip olmadığı için kendilerini o temsil etmiş bu temsil etmiş çok da önemsenmez. Ülkenin, dış politikalarını belirlemede etkin kişidir Başkan. Bizim ABD’deki seçimleri, büyük dikkatle takip etmemiz işgüzar merakımızdan değil, seçilecek olan kişinin aldığı kararların yarın bizi tırmalayacak olmasındandır. Bu yıl Amerikalılar, kendi ülkelerindeki seçime uzun yıllar sonra ilk defa bu kadar ilgi gösterdiler ve sandığa gittiler.
Elbette, adaylardan birinin antipatik bulunan sansayonel milyarder Donald Trump diğerinin ise eski "first lady" ve belki de ABD’nin ilk kadın Başkanı olarak tarihe geçecek Hillary Clinton oluşu, bu ilginin en büyük sebebiydi.
Irkçı söylemleri, kadınlarla ilgili amiyane konuşmalarıyla çok büyük bir kesimin nefretini toplayan emlak milyarderi Trump seçilmesin diye, Hollywoood starları "oy ver" kampanyaları bile düzenledi. Amerika'nın "elitleri" Trump seçilmesin diye canını dişine taktı. Söz düellolarında hep kaybeden oldu Trump.
Oylarda açık ara hep geriden geldi. Ama sonunda "olmaz" denilen oldu, Trump Amerika'nın 45. Başkanı oldu. Umarım uzayda yaşam vardır...
Amerikalı seçmenler bize benziyor
Peki, Hıristiyan heteroseksüel beyaz erkek grubu dışında herkese karşı radikal söylemlerde bulunan, mesela Meksikalılarla araya duvar çekmek isteyen, siyahilere ikinci sınıf muamele yapan, Müslümanları ülkesine sokmayacağını defalarca dile getirerek Amerika'da Müslüman düşmanlığını körükleyen, kadından 'para ile satın alınan bir mal' olarak bahseden, vergi kaçakçılığını akıllılık olarak gören, nükleer silah isteyen ve daha pek çok faşist fikri bulunan Trump nasıl oldu da çoğunluğu ikna etti. Aslında çok da şaşırtıcı değil. ABD dünya lideri konumunda olsa da, vatandaşların çoğunluğu için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Amerikalılar, iki uçta insanlar. Bir yanda buluşlar yapıp, eserler üreterek dünyayı yöneten lokomotif azınlığın yaşadığı, öte yanda, genel kültür seviyesi düşük, hayatı sorgulamayan, dünyada ne olup bittiğiyle ilgilenmeden, basit zevklerini elde ettiği sürece mutlu olan insanların çoğunlukta olduğu ülke Amerika. Küresel bir kriz yaşanan bu dönemde, otoriter, maço bir baba figürüne sığınmaya çalışan ABD halkı ile Türkiye seçmeni arasında epey benzerlik var. O yüzden Trump nasıl kazandı sorusunu, biraz kendimizde bulabiliriz.
Bilgiyi önemsemiyor
Avrupalı için korkunç görünen ve asla yandaş kazanamayacak şahsiyetler Amerika ve Türkiye'de makbul olabilir. Avrupa'nın ortak bir bilgi ve kültür seviyesindeki halkı, biçimi, insan hakları önceliği, sorgulayıcı düşünce sistemi, kültür ve eğitim önceliği, sosyal adalet isteği, entellektüel birikim gerektiren siyasi konjonktürü ile politikacıların donanımları yanında belirli bir zerafet ve saygı seviyesinde olması gerekliliğini şart koşarken, ABD ve bizim gibi bilgi sahibi olmayı çok da önemsemeyen çoğunlukların yaşadığı ülkelerde iktidarın dili kaba-saba, tribün maçoluğu üslubunu yeterli sayıyor.
Baba figürü arıyorlar
Avrupa zihniyeti, ülkesini en iyi idare edecek ve kendini en iyi temsil edebilecek yöneticileri ararken, Amerikalı seçmen, etrafa kafa tutacak, kendine sahip çıkacak bir baba figürüne ihtiyaç duyuyor. Tıpkı bizim gibi. İki ülkede de çok zenginler ve fakirler arasında olduğu gibi entelektüeller ve cahiller arasında da büyük uçurum var, ayrıca iki ülke halkalarını da medya yalanları kolaylıkla yönlendirebiliyor.
Bu noktalarda da Amerika ile benzer kodlar içindeyiz. Temel farkımız ise, Amerikalılar yöneticilerini, özgürlüklerini koruduğu, konforlarını sağladığı sürece bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek çıkarları karşılığı kabullenirken, bizler ezile büzüle, kayıtsız şartsız iktidarlara biat etmeyi seçiyoruz. Eminim Trump, Türkiye'de de seçime girebilse, kendi dinini ırkını değil de, bizdeki çoğunluğunkini savunsa, rahatlıkla "Başkan" çıkardı. Ama nefret etme biçimi bunca benzerken, nefret edilenler taban tabana zıt olunca, yandı gülüm keten helva. Trump'un siyaset tarifinde reddettiği her şey bizim coğrafyamızda. Eğer söylemlerinin yarısının arkasında durursa ya da radikal faşistler Trump rüzgarına kapılırsa, dünya üzerinde barışçıl umutlara hepten veda etmek zorunda kalırız.