Türkiye bunları konuşuyor!
.
Başbakan
Haftalardır süren Gezi Park ve beraberinde getirdikleri ile Başbakan sürekli konuşuyor, sürekli konuşuluyor. Son dönemde, bitmez bir enerji ile günde üç ayrı konuşma yapan Başbakan’ın sert tutumu ve bu tutumun ardındaki olası nedenlere ilişkin bolca tahmin yürütülüyor.
İsyan edenlerin, halkın başka bir kesimiyle değil doğrudan iktidarla sorun yaşamasına rağmen, Başbakan’ın halkı zamirlere bölme üslubunun ardında gizlenmiş “özel” bir neden bekleyenler çoğunlukta. Ekonomiden, barış sürecine, Suriye’den Amerika’ya uzanan teoriler çok ama elbette gerçeği öğrenmek için zamana ihtiyaç var. Ama Başbakan oranlarla ifadesinde, yüzde
elliden, yüzde yüze geçmedikçe, bu konu gündemden düşmeyeceğe benziyor.
Fenerbahçe-Beşiktaş
Gündeme bomba gibi düştü ve hepimizin içini yaktı. Son haftalardaki dedikodular, pek hayırlı sinyaller vermese de bu kadar vahşi bir sonuç beklenmiyordu. Fenerbahçe için 2+1 yıl, Beşiktaş için 1 yıl olarak kesilen Avrupa Kupaları’ndan men cezası, tam anlamıyla “yüreğimize oturdu!” Takımlar, itirazda bulunacak elbette ama sonuç değişmezse, maddi ve manevi kayıplar büyük olacak. Elbette, bu durumdan kazançlı çıkan takımlar da var. Bursaspor Şampiyonlar Ligi’ne terfi ederken, Kayserispor da “play off”a katılacak. En büyük talih kuşu ise bu durumda Kasımpaşaspor’a konmuş olacak. Kasımpaşa da hiç hesapta yokken 3’üncü ön eleme turundan kupaya dahil olacak. Fenerbahçe ve Beşiktaş’la aynı durumdaki Romen takımı Steaua Bükreş’in ise 5 yıl ertelemeli 1 yıl men ceza alması, yani 5 yıl şike olayına karışmazsa ceza almayacak olması suları iyice bulandırdı. Sanırım, Türkiye’ye özellikle Fenerbahçe’ye kesilen cezaların çok ağır olduğu konusunda çoğunluk hemfikir. Bu arada, Türkiye’deki başka bir mahkemenin kararıyla, Aziz Yıldırım’ın görevinin askıya alınması, Fenerbahçe camiası için bir başka cephe daha açtı. En futbolsuz geçen mevsimde, gündem bir anda futbol oldu. Elbette benim gibi pek çok kişinin aklında bir sürü soru var: 3 Temmuz’da oynanması gereken
Süper Kupa, bu durumda ne olacak,
bu sorulardan sadece bir tanesi? Benim gibi Fenerbahçeliler için karın ağrıları içinde gelişmeleri beklemekten başka çare yok!
Elbette bu konu öyle çabuk tükenip bitmeyecek ve belli ki daha uzun
süre konuşulacak.
Müezzin Fuat Yıldırım
Gezi Parkı protestoları sırasında, “Camide içki içildi!” diyen iktidara inat, “Ben din adamıyım, yalan söylemem, içki içildiğini görmedim” diyerek, Müslümanlığın önce “doğruluk ve dürüstlükten” geçtiğini hatırlatan, Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım, inancını, devlet politikalarına kurban etmeyerek, ruhani bir sembol haline geldi. Böyle din adamlarına ülkemizin o kadar ihtiyacı var ki... Dilerim, sesini duyurmak ve temsiliyet hakkı isteyen Gezi gençliği gibi Müezzin Fuat Yıldırım da inandığını ve bildiğini söylemekten geri durmadığı için, iktidara başkaldırmış kabul edilerek ceza görmez!
Tarkan
Aysel Gürel’in anısına, pek çok sanatçının Aysel Gürel şarkılarını seslendirerek oluşturduğu karma bir albüm olan “Ayselim” çıktı. Âdeta, “yıldızlar geçidi” gibi olan albüm, kendinden önceki benzerleriyle mukâyese kabul etmeyecek kadar başarılı. Açıkçası, müthiş bir zamanlama ile çıkmış, çok keyifli bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Bu yaz belli ki dillerde tanıdık şarkılar olacak. Birbirinden başarılı performansların içinden Tarkan ilk anda dinleyiciyi çarpıyor. Alışılmış şarkı-şarkıcı zincirine yeni yorumlarla eklenmek pek mümkün olmaz ama Tarkan müthiş yorumu, inanılmaz sesi ile bu kalıbı kırmış gibi görünüyor. İnsan, Tarkan’ın alaturka gırtlak nameleriyle dolu ama bir o kadar sağlam ve hâkim yorumunu dinledikçe yeniden dinlemek istiyor. Tarkan, “Firuze” yorumuyla, önümüzdeki yaza damgasını vuracak gibi görünüyor.
Beş Yıldızlı Hareket
Herkes, İtalya’da son seçimlerde yüzde 25 oy alarak birinci parti çıkan, Beppe Grillo isimli 64 yaşında Cenova’lı bir komedyenin kurduğu ve gücünü sosyal medyadan alan bu siyasi oluşumu konuşuyor. Asıl adı; Giuseppe Piero... Beppe olarak tanınıyor. Tam bir hiciv ustası. Keskin bir zeka ile sivri dilini hiç sakınmadan demokratikleşmek için halkı harekete geçirmek amacıyla kullanan çok popüler bir komedyen. Ne sağcı ne solcu! Sistemin bozuk işleyişine tümden karşı! Gelenekselleşmiş parti düzenine de karşı olduğu için bunu bir “hareket” olarak tarif ediyor. Kendini de kesinlikle bir lider olarak görmüyor. “Sözcü” olduğunu söylüyor. Dört yıl önce, bilişimci bir iş adamının da sosyal medyada örgütlenme konusundaki iş birliğiyle politikaya soyunan Beppe, önceleri mafya ve geleneksel politikacılar tarafından pek ciddiye alınmadı. İlk önce Sicilya’daki yerel seçimlerde sürpriz yaparak, kendine güvenen “koltuk sahiplerini” şaşırttı. Ve bir kaç ay önce, bu benzeri olmayan, sosyal medya üzerinden yürütülen siyaset neticesinde, birinci parti çıkarak, geleneksel düzeni darmadağın etti. Grillo, blogunda paylaştığı yazılarla, var olan siyasi düzenin çarpıklıklarına, komedyen olmanın verdiği esprili uslubuyla halkın dikkatini çekerken, bir yandan da okuyucusunu , hakları ve antidemokratik olarak gördüğü her şey için itiraz etmek üzere harekete geçmeye çağırdı. Güçlenmeye başladığında, medyadan ambargo yedi. Hiç televizyona çıkmadan, sadece sosyal medya üzerinden seçimi kazandı. Siyasetçilerden umudunu kesmiş İtalyan halkına “uyarıcı” etki de bulundu ve başta gençleri, genç ve yenilikçi bakışa açık herkesi yeniden aktif hale getirdi. Sanatçıları ve akademisyenleri, fikirleriyle yanına çekti ve sonunda siyasetteki ezberi beklenmedik bir şekilde bozdu. Grillo, kendisi aday olmadı. Sadece sözcü olarak kaldı. Bu hareketin beş yıldızı şöyle sıralanıyor: “Su, Çevre, Ulaşım, İletişim ve Büyüme”... Bu yeni sistemde seçilen, çoğunluğu genç vekiller ise, altı ayda bir internet üzerinden seçmenler tarafından yeniden oylanıyor. Böylece “garanti koltuk” kavramı da ortadan kalkmış oluyor. Her harcama, internetten şeffaf olarak halka açıklanıyor. Kim bilir, belki de Beppe, tüm Avrupa’ya yayılacak yepyeni bir siyasi akımın temellerini atıyor! Belli ki uzun süre, bu yeni söylem ve parti olmayan parti ve muktedir olmayan iktidar modeli konuşulacak. Kodları çözülmeye çalışılacak, sürdürülebilirliği tartışılacak. Ama şu çok belli ki; artık hiç bir şey eskisi gibi kalmayacak!
Banu Özkan Tozluyurt
“İmza: Kızın” isimli ilk mektup derlemesiyle, okuyucunun yüreğine öyle bir dokundu ki hemen ardından, “İmza: Karın” kitabı da büyük başarı yakaladı. Tanıdığınız pek çok kadının babalarına ve eşlerine yazdıkları mektuplardan oluşan bu iki kitap, baskı üstüne baskı yaparak okuyucuyla buluşmaya devam ediyor. (“İmza: Karın” kitabında, benim de eşim Tolga’ya ithafen yazdığım bir mektup bulunuyor.)
Ve şimdi yepyeni bir mektup-derleme-kitap raflardaki ve kalplerdeki yerini hızla aldı: “Babamı Beklerken...”
Psikolog Pelin Çınar
ve Burak Bilge tarafından hazırlanan bu kitap, Balyoz Davası sürecindeki sekiz babanın kızlarıyla olan hikâyesini, mektuplarla birlikte anlatıyor.
Boğazınızda bir düğüm, ve yüreğimizde yangınla okuyacaksınız...
Mektup özlemi: Çocukluğumun en etkili iletişim aracı mektuplar bu gün yine baş tacı! Ama bu kez, gündelik bir iletişim olarak değil, birikmiş duyguları ifade biçimi olarak edebiyatta hayat buluyor. Belli ki, benim neslim mektupları çok özlemiş. Öte yandan “mektup”, gençler için nostaljik ya da demode değil bambaşka bir mecra olarak yeniden filizlenmeye başlıyor. Anlık değil, uzun zamana yayılmış, fevri değil birikmiş duyguların, hisler kıtasının taze ifade biçimi artık mektuplar... Amaç mektuplaşmak değil, mektubun ta kendisinde hayat bulmak... Yaşadıklarımızı temize çekmek belki de...