“Suni gündem”in Osmanlıcası
.
Bütün hafta “Osmanlıca”nın liselerde zorunlu ders olma ihtimalini tartışıp durduk. Belli ki önümüzdeki haftalarda da bu mevzuu sürecek. Adeta çocuklarının önüne oyalanması için doğru oyuncakları atan veliler gibi, iktidar mensupları da her hafta önümüze yeni bir oyuncaklı gündem çıkarmakta ustalaştı artık. Ama itiraf edelim, önümüze konan oyuncaklar sahiden çok renkli ve cezbedici. Her ne kadar oyalanmakta olduğumuzu farketsek de yine de bu janjanlı gündemlere el atmaktan kendimizi alamıyoruz. Örneğin bu hafta; Türkiye’nin, gelir adaletsizliği bakımından, Meksika’dan sonra ikinci ülke olduğunu öğrendik. Zengin ve yoksul arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini zaten gözlemliyorduk ama Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün 1985-2010 arası döneme ait inceleme raporuyla, bu gerçekle bilimsel olarak yüzleştik. Ekonomimizin son yıllarda iyice küçülmesi ve önümüzde bizi bekleyen ekonomik kriz gibi sorunları şöyle bir konuşup geçtik. Hayatımıza yön verecek sayısal verilere koca bir nokta koyduk, yine Osmanlıca’da düğüm olduk.
PARAYI VEREN BEDELLİYİ YAPAR
Bu arada “Bedelli askerlik” bir talih kuşu misali yine gelir adaletsizliğindeki dünya ikinciliğimize yakışır biçimde zengin çocuklarının omuzuna kondu. Kelle koltukta, can bedeli bile parayla memleketimde... Ama biz yine de Osmanlıca’yla rol çaldık. Eh ne de olsa Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız, “parayı veren düdüğü çalar” dan “parayı veren bedelliyi kapar”a geçmekte zorlanmadık. Bu sözü, “Osmanlıca” nasıl yazardık, işte bir tek bu noktada kusur kaldık!
Türkçe’nin; Arap alfabesiyle yazılan, biraz da Farsça’dan katılan versiyonu olan Eski Türkçe’nin ya da şu günlerdeki moda adıyla ‘Osmanlıca’nın, günümüzde de Saray ve çevresi tarafından kullanılmasına fazla itiraz olmazdı sanırım. Ama liselere zorunlu ders olması fikri, halihazırda günümüz Türkçe’sini doğru düzgün yazamayanlar çoğunluktayken epey ütopik oldu kuşkusuz. Hani, “eski Türkçe kelimeleri gençlere öğretelim, dilimizin zenginliğini kaybetmeyelim, edebiyat dersinin sınırlarını genişletelim” filân değil önerilen. Zorunlu ders olarak, Osmanlıca’nın tüm gençliğe dayatılma teşebbüsü. Durum böyle olunca; sosyal medya kullanıcıları, çevrelerindeki afiş ya da tabelalarda yakaladıkları yazım yanlışlarını paylaştı bolca. Eğlencenin seviyesi yine doruktaydı. Bu arada eğitim seviyemizin son 12 yıldır, fen, matematik ve okuduğunu anlama alanlarında, dünyada ilk 40 ülkenin içinde yer alamaması gerçeği hasır altına atıldı. Tabii ki “Osmanlıca” dersini tartışmak varken gerisi teferruat kaldı.
İşte size bu haftadan bir gündem örneği daha; şiddet mağduru kadınların görünümü devlet eliyle değiştirilecekmiş. Yani “eskisini koruyamadık size yenisini verelim” diyorlar bir nevi. Yoksa “şiddetten şiddet beğen” mi deniyor kadınlara? Pişmanlık yasasından faydalananlara uygulanan yöntem, erkek teröründen muzdarip kadınlara teklif ediliyor. Herhalde, “kadın da kocasıyla evlendiği için pişman olmuştur” diye fikir yürütülüyor ki aynı kefeye konuyor. Kadınların “eşitsizliğe” çekilerek erkek terörünün körüklendiği ülkemizde, kadının, eceliyle ölebilmesi için kaç kere suret değiştirmesi gerek, bunun hesabını kimse yapmıyor! Estetikle yüz değiştirmek yeter mi peki? Hayatta kalmak için suretini değiştirmek zorunda bırakılan kadın, tüm kimliğinden kovulmuş olmaz mı? Ama efendim bunların ne önemi var? Affınıza mahsuben; “kadın” kelimesi Osmanlıca’da nasıl yazılır, biz bunu tartışmaya devam edelim, olmaz mı!