Safranbolu’da dört mevsim
.
Cinci Han’a uğramadan geçmeyin
İpek Yolu üzerinde olduğu için, ticari hayatta oldukça etkili olmuş ve bu sayede hanlar hamamlar bakımından iyice zenginleşmiş. En önemlisi olan Cinci Han, günümüzde olduğu gibi korunmakla birlikte otel ve lokanta olarak hizmet veriyor. Benim için Safranbolu, Cinci Han olmadan düşünülemez, bu yüzden her zaman bu tarihi handa, adeta zamanda yolculuğa çıkar gibi konaklamayı tercih ederim. Eğer Safranbolu’ya seyahat ederseniz, Cinci Han’a uğramadan, Osmanlı Mutfağı seçkilerinden olan yemeklerini yemeden hiç olmazsa bir kahvesini içmeden dönmeyin.
Osmanlı döneminde Kastamonu’ya bağlı olan Safranbolu, Cumhuriyet döneminde Zonguldak iline bağlanmış. 1995 yılından itibaren ise, bir zamanlar Safranbolu’nun mahallesi olan Karabük il olmuş ve Safranbolu da bu ile bağlanmıştır.
Bugün bir müze kent olan Safranbolu, 1994 yılından beri Unesco’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Farklı dinleri buluşturan, çok kültürlülüğü ile tarih ve kültür meraklıları için tam bir hazine olan Safranbolu, üç önemli bölüme ayrılıyor:
- Eski şehir: Çoğu koruma altındaki, yarı ahşap üç katlı evlerin oluşturduğu adeta bir açık hava müzesi halindeki kısım.
- Kıranköy-Granköy: 1923 Mübadelesinde Yunan-Ortodoks halkın yaşadığı bölge.
- Bağlar bölgesi: Varlıklı ailelerin, özellikle yaz aylarını geçirdikleri üzüm bağları ve meyve bahçelerinden oluşan, muhteşem bir doğaya sahip olan bölge.
Muhteşem doğası ve film dekoru gibi evleri...
Evleriyle ünlü olan ve adeta bir film dekoru gibi görünen, olduğu gibi korunmuş mahalleleri sayesinde turistleri çeken Safranbolu’da yaşam da korunmuş. Eski adetler, eski el işleri, bakırcıları, lokumcuları, safran satan baharatçıları, Osmanlı’dan kalma kahveleri ve birbirinden güzel hikayeleri konuklarına anlatan esnafıyla, bir yere farklı kültürü ve yaşamı için seyahat edenleri de kendine çekiyor. Evlerin çoğu müze, lokanta ya da otel olduğu için, içlerini rahatlıkla gezebiliyor olmak büyük keyif veriyor. Sakın çekinmeyin! Otel de olmuş olsa, sadece ziyaret etmek istediğinizde, büyük bir misafirperverlikle karşılanacağınıza emin olabilirsiniz. Gezebildiğiniz kadar çok ev ve han gezin. Hepsi birbirinden farklı bu yapılar karşısında büyüleneceksiniz. Safranbolu’yu gezmeye merkezden başlayabilirsiniz. Yemeniciler arastası ve bakırcılar çarşısı ile onları çevreleyen Safranbolu evleri doyulmaz güzellikte. Arasta kahvesinde bir kahve içerken, yerel müzisyenlerin keyifli zamanına denk gelirseniz, güzel de bir sokak konseri içinde bulursunuz kendinizi. Kahvede anlatılan hikayelerin ise deyimlerini bildiğinizi ama anlamlarını bilmediğinizi farkedeceksiniz. İşte örnek: Safranbolu, dericilik açısından bölgesinde önemli bir yer. Tabakhane de ham derinin tabaklandığı yani işlendiği yere denir. Şimdilerde kimyasal malzemelerle yapılan işleme, zamanında taze köpek dışkısıyla yapılırmış. Bu yüzden, toplanan dışkılar alel acele tabakhaneye yetiştirilirmiş. “Tabakhaneye b.k yetiştirmek” deyimi de işte böyle ortaya çıkmış. Ben de bu deyimi Safranbolu’ya mâl eden esnafın yalancısıyım.
Dünyanın en büyük kanyonu burada
Safranbolu ziyaret listenizde, en başlara koymanız gereken yerlerden biri de Havuzlu Köşk. Ben yıllar evvel ilk kez film çekmek için gitmiştim Safranbolu’ya. Yapımcımız Türker İnanoğlu’nun memleketi olduğu için de el üstünde tutulmuştuk bu güzel ilçede. O zaman, çekim yaptığımız Havuzlu Köşk’e, yıllar sonra ziyaret için yeniden gittiğimde, bu büyüleyici güzellik karşısında aynı heyecanı içimde hissettim. Eğer macera seven gezginseniz yine Safranbolu ve çevresine hayran olacaksınız. Motorsikletçiler, bisikletçiler ya da benim gibi doğada uzun uzun yürümeyi ve bir de fotoğraf çekmeyi sevenler... Safranbolu’nun hemen yanıbaşındaki Pınarbaşı Bölgesi tam size göre. Vallah Kanyonu, 12 kilometre uzunluğu ve 1300 metreyi bulan yüksekliği ile dünyanın en büyük kanyonlarından. Biz çoluk çocuk, sonradan yapılmış olan 180 basamaklık gözetleme platformuna çıktık, ama biraz tehlikeli olduğunu ve kış ayları için uygun olmadığını söylemeliyim. Buraya gitmek için muhakkak köylülerin rehberliğine başvurun. Pınarbaşı’na gitmişken, Ilıca Şelalesi’ne gitmeden dönmeyin. Mağaraların arasında dolaşıp, üst-başla suya düşmek ayrı bir zevk. Denedim, bana güvenin. Elbette havaların biraz ısınmasını bekleyin. Safranbolu’ya dört mevsim gidin. Sokaklarında bir anda bastıran sağanak yağmura yakalanıp, o güzelim ahşap evlerin saçağında saklanın, soğukta çarşı kahvesindeki soba başında bir bardak çay ve esnafın sohbetiyle içinizi ısıtın, mutlaka bakır sahanlardan alın, sokakta size ikram edilen lokumları geri çevirmeyin, Hıdırlık Tepesi’nden ilçeye kuşbaşı bakın, uzunca süren bahar aylarındaysanız Pınarbaşı’nda doğayla kucaklaşın, Cinci Han’a hayran kalın, Osmanlı tarifi nefis et yemeklerini yiyin ve bol bol fotoğraf çekin... Havalar ısınmışsa ve eğer vaktiniz bolsa, birbuçuk saat araba mesafesinde Amasra’ya da bir gün gidin. Deniz kenarında, muhteşem günbatımını izleyin ve kıyıdaki balık lokantasında taptaze balıklardan yiyin. Güzelcehisar Kumsalı’nda bir baştan başa gezin. Ne yapıp edin, her mevsim bir başka güzel Safranbolu ve çevresini keşfe gidin...