Ne haftaydı ama!
.
Kırmızı halı, futbol maçları Meclis kavgaları, biber gazı Buyrun birlikte göz atalım...
Antalya Televizyon Ödülleri
Aslında bu geçtiğimiz hafta sonunun konusu ama ben de Cumartesi-Pazar yazdığım için, bir haftalık periyoda dahil ettim. Önceki yıllarda ben de jüriydim, o yüzden sonuçlar beni hiç şaşırtmadı. O zaman söylediğimi bugün de tekrar etmek zorundayım: Kategoriler bu kadar fazla olduğu sürece, ona ayıp olmasın, şunun hatrı kalmasın diye bol bol ödül dağıtıldığı sürece, bu tören hak ettiği değeri bulamayacak. Bir ödül töreninde, her dalda çok sayıda kişi “en iyi” ödülünü alırsa, bunun kıymeti harbiyesi olmaz. Adı üstünde “en iyi”! Kendi alanında, bir kişi alacak ki ödülün bir önemi olsun. Hele, “en iyi yeni sezon” diye bir kategori belirlenmiş ki akıl sır alacak gibi değil. Üstelik, “Suskunlar” dizisinin, yayından kalktıktan sonra “yeni sezon” kategorisinden aday olması ayrı bir muamma! Hem “Karadayı” hem “Muhteşem Yüzyıl”, “drama” dalında ödül alsın diye formülize edilmiş belli ki. Erkek oyuncu olarak da sadece drama dalında, hem Kenan İmirzalıoğlu hem Halit Ergenç ödül aldı. Kıvanç Tatlıtuğ ise zaten aday gösterilmemişti. Her jüri, Kıvanç Tatlıtuğ’u aday göstermek ister, performansıyla hakkıdır çünkü! Ama, Antalya Televizyon Ödülleri’nde, yapımcılar, kendi dizilerinin oyuncularını kendileri aday gösteriyor. Haliyle, yine işin içine hesap kitap giriyor. Son derece yanlış olan bu uygulamanın da değiştirilmesi ve adayları jürinin seçmesi şart. Aksi halde yapımcısıyla arası kötü olan bir oyuncu, ağzıyla kuş tutsa aday gösterilemeyecek. Özetle, ne seyreden bir şey anladı ne ödül alanın gururu okşandı. Zaten memlekette, tek tük ödül töreni var, herkesi memnun etme kaygısıyla, bunları da değersizleştirmemeli. Demem o ki Amerika yeniden keşfedilmemeli.
1 Mayıs
Tam anlamıyla bir skandal! Hesapta halkın iyiliği söz konusuydu. Çukurlar tehlikeliydi. Herhalde, hiçbir inşaat sahası, insanlara ve bir bayrama bu kadar zarar vermezdi. “Benim dediğim olacak“ sevdasından, memleketçe utanç hanemize bir çentik daha atmış olduk. En baştan sendika başkanlarıyla konuşulsaydı, güzellikle önlemler alınsaydı,
1 Mayıs “Bayram” olsaydı... Sonradan yapılan açıklamalar da “özrü kabahatinden büyük“ dedirtti. “Orantılı güç kullandık“ dendi. Gerçi haksız sayılmazlardı, sonuçta bire bin de matematiksel olarak bir “oran”dır!
2 Mayıs
1 Mayıs utancını, ikiye katladı. Kendi gibi yeni yetmelerin gözdesi Justin Bieber, ülkemize geldi. Havaalanını birbirine kattı, gazetecilerin başında şemsiye paralandı ama bir gün öncenin tersine hiçbir kuralı tanımayan Bieber, polisçe ödüllendirildi. Ayağına gidildi, işlemleri yapıldı, gülücüklerle selamlandı. Bieber’in gazı, biber gazını solladı. Binlerce vatandaş bir Bieber etmiyormuş, kanıtlandı.
Futbol dolu bir hafta sonrası... Yorumlarım ve tahminlerim...
21’inci yüzyılda ilk kez bir Türk takımı, UEFA’da yarı final oynadı. Heyecan doruktaydı. Ne yazık ki olmadı. İstanbul’da oynanan ilk maçı kazanmış ama o maçta, final biletini kaybetmiştik aslında. Kaçan penaltı, direkten dönen toplar, “buraya kadar“ der gibiydi. Farklı bir galibiyet yaşansaydı, Portekiz’de kıl payı kaçan zafer, Fenerbahçe’nin olacaktı. Eh, futbolun da zevki burada değil mi? Maç bittikten sonra bile “olsaydı”lar meşgul ediyor zihnimizi. Artık söylenecek tek söz var: Bize bu heyecanı yaşattığın için “Teşekkürler Fenerbahçem.”
Futbolda heyecan bitmiyor tabii. Şimdi pek çok kadının “gene mi maaaaç“ diye isyan ettiğini biliyorum. Hem UEFA hem Şampiyonlar Ligi’nde final maçları var önümüzde. Ben Bayern Münih kupaları kaldırır diyorum. Hem Şampiyonlar Ligi kupasını hem de Süper Kupa’yı... Kazanmakla yetinmeyen, maç bitene kadar, skorunu muhafaza etmeyi değil büyütmeyi hedefleyen futbol anlayışıyla, bence sonuna kadar
hak ediyor kupaları.
Gelelim UEFA’ya... Chelsea ve Benfica arasındaki final maçının kazananı dilerim Chelsea olur. Benfica, Fenerbahçe’yi yendiği için böyle söylediğimi düşünenler çok olacaktır. Oysa, sahiden ilgisi yok. En nefret ettiğim futbol anlayışının Benfica’da olduğunu gördüm. Centilmenlikten uzak, acımasız ve kaba bir deyimle “sürekli çamura yatan“ oyunlarını, maçı oynayarak değil entrika dolu ve rakip futbolcuları yaralayarak saf dışı bırakma stratejilerini son derece sevimsiz ve sportmenlikten uzak buluyorum. Ben futbolcunun da futbolun da zeki, çevik ama en önemlisi ahlaklısını seviyorum.
Ve bugün... Günlerden Pazar... Yine bir futbol heyecanı... Galatasaray, Sivas Spor karşısında galibiyet alırsa, şampiyonluğunu ilan edecek. Aksi halde, amansız rekabet devam edecek. Ben haftalar evvel, twitterda Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutladım.
Bu aşamadan sonra, bence Galatasaray, liderliğini riske atacak bir yenilgi almaz. Elbette kimse bilemez. Düğüm bu akşam çözülecek. Ben bir Fenerbahçeli olarak, Galatasaray’ın bu akşam şampiyonluğunu ilan edeceğini düşünüyor ve şimdiden kutluyorum.
Afife Tiyatro Ödülleri
Türkiye’nin en saygın ve en önemli ödül töreni... Ne yazık ki televizyonda yayınlanmadı. Törene katılamadım ama daha sonra arkadaşlarımın paylaşımından izledim.
Son derece şık ve Avrupa ayarında bir tören olmuş. Koca bir yıl boyunca dizilerin elli katı oyun oynandığı için, rekabet de o oranda yüksek. Yine de komedi ve dram dışında kategori yok. Bu yüzden, kazananlar sahiden büyük bir havuzdan çıkıp ödülü almanın gururunu yaşıyor. Ödülleri gözünde fazla büyüten biri olmadığım halde, benim de aldığım ödüllerim arasında “Afife”nin yeri ayrıdır. Korhan Abay da ödül törenlerinde sunumun ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor.
Çok başarılı ve artık bu ödülle özdeşleşti diyebiliriz. Büyük bir alkışı hak ediyor. Ben, hem ödül töreniyle hem de katılan tüm tiyatrocularla gurur duydum. Ne diyelim, darısı diğer ödül törenlerinin başına...
Meclis kavgaları terbiye sınırını zorladı...
Uzun yıllardır Meclisimiz ne yazık ki kavgasız ve hakaretsiz gün geçirmiyor. Bize de bir zamanların Tâlat Halmân ve Hasan Ali Yücel gibi, entelektüel, edebiyata muhteşem çevirileriyle imza atmış, zarafet timsali bakanlarımızı hasretle anmak düşüyor. Kavganın bile bir uslûbu olması gerektiğini çoktan unutmuş milletvekillerimiz, bu hafta, terbiye sınırlarında zirveyi zorladılar. Sanatçılara, her fırsatta “Halk için örnek teşkil etmeniz lazım” diyen devlet adamlarımız, halkı temsil ettikleri için örnek teşkil etmesi gerekenin, kendileri olduğunun farkında değiller belli ki! Elbette istisnaları tenzih etmek gerek ama Meclis toplantılarını izlediğimizde, istisnaların kaideyi bozmadığını görüyoruz.
Üstelik, çocukların da haberleri izlediğini, çevresinde olup bitenlere duyarlı vatandaşlar yetişmesi için izlemeleri gerektiğini düşünürseniz, artık etrafına küfreden, bağırıp çağırarak konuşan çocuklara da kızmamamız gerekecek. Milletvekillerimize müdahale edemediğimize göre artık görev RTÜK’e düşüyor. Çocuklara fevkalade zararlı olan bu görüntülerden çocukları uzak tutmak ve terbiyelerinin bozulmasını önlemek için, ya haberleri geç vakite almalılar ya da siyasilerin konuşmalarına bolca “bip” uygulatmalılar! Hayali kahramanların her hareketinin sansürlendiği dizilerimizdense, gerçek kimlikleriyle halkı temsil edenlerin Meclisine sansür daha gerekli belli ki!