Marjinal değil bir Ege köyü
.
Geride bıraktığımız üç hafta, heyecanlı, üzücü, sarsıcı, şaşırtıcı, kışkırtıcı, ezici, umut verici, kalp kırıcı ve hepsini toplarsak “yorucu” geçti. Ülkedeki bu beklenmedik “hareket”lilik, fikri ne olursa olsun, biraz duyarlı her bireyi , tam zamanlı takipçiye dönüştürdü. Şafak sökmeden uyumaz olduk. Yarım yamalak rüyaların ardından, tüm yaşananların gerçekliğine şüphe duyarak uyanır olduk. Tüm alışkanlıklar ters-yüz oldu. Uyanınca yataktan kalkamadan twittera girer olduk. Ruhu dik olan herkes, başıönünde, akıllı telefonundan gündemi okudu. Yaz üstü harcamalar elbise sandalete değil, internet paketlerine yapılır oldu. İşte, evde hep aynı konu konuşuldu. Millet, vekillerinden bin kat fazla siyasete kafa yordu. Bahara suç atacak hâlimiz yoktu. Sonunda, pes etmedik ama yorulduk.
İşte tam bu haldeyken, sular hafif duruluyor, yorgunluk, duygular soğudukça daha fazla kendini gösteriyorken, eşim, kendinden hiç beklenmeyecek bir teklifte bulundu: Kalk, 3 gün bir yere gidelim!
Ve bu sefer de ben kendimden hiç beklenmeyecek bir cevap verdim: Hiçbir yere gidemem, ne olur ne olmaz! Ayrıca zaten yorgunum!
Dünya tersine dönmüştü! Her daim, pabucu kapının ağzında yaşayan ben değildim sanki! Üstelik, ne zaman bir yerlere gitme fikrini öne sürsem, işini bahane eden ve ayak sürüye sürüye seyahate çıkan eşim ısrar ediyordu, tebdil-i mekân için. Benimse otel bakmaya bile ne hevesim ne de mecâlim kalmıştı.
Ada ile ilgili yanlış bilinenler
- “Çocukla gidilmez! “Tam tersiiii! Çocukla gidilecek en güzel yer. Ada’yı büyütürken, Bodrum’da ufak, hemen kumun üstünde, pratik, küçük bir otel o kadar çok aramıştım ki! Ne yazık ki ülkemizde, en güzel koylar, o devasa tatil köyleri ve 5 yıldızlı otellere parsellendiği için, pansiyon dışında bir seçenek bulmak nerdeyse imkânsız. Plajlar bile işgâl edilmiş vaziyette. Oysa Mykonos’ta durum çok farklı. Her yer gayet düzgün ama aşırı lükse kaçmayan plaj dolu. Şezlongu kullanırsan parasını ödüyorsun ama gidip havlunu kumun üstüne atınca da kimse ters ters bakmıyor. Tuvaletlerini kullanmalarına, duşa girmene bile bir şey demiyorlar. Üstelik, plaj boyu yan yana o kadar çok 5-10 odalı, son derece şık küçük otel var ki, mayonu değiştirmeye odaya gidebiliyorsun. Ben, Ornos plajı üzerindeki Villa del Sol otelinde kaldım. Üç katlı ama küçük bir villa verdiler bana hem de otel odası fiyatına. İki tane iki kişilik banyolu odası, bir de mutfak ve tuvaletli büyük bir salonu vardı. Üstelik nefis tasarım objeleriyle döşenmiş bir oda... Lüks olduğu halde, kalabalık aileler ya da arkadaş grupları için, ekonomik kalıyor. Otelin kendi restoran ve plajı da var. Yemekleri de muhteşem. Otel müşterilerine, plaj da ücretsiz. Yol yok, araba yok, göz alabildiğine kumsal ve muhteşem bir deniz. Yunanlı ve İtalyan çocuklu aileler doldurmuştu kumsalı. Evin tam önünde çok şık bir de havuz var. Ben deniz sevdalısı olduğum için, plajı tercih ettim. Küçük-büyük her yaştan çocuklu aile için kesinlikle Ornos bölgesini tavsiye ederim. Üstelik, “Hora” denilen ana merkeze 3 dakika.
- ”Marjinal eğlence var!” Zaten, “Marjinal” neye deniyor, iyice kafamız karıştı... Şu kadarını söyleyebilirim; muhakkak vardır ama ben görmedim. Hayatta her zaman “nereye” ve “nereden” bakarsan, orayı görüyorsun. Muhakkak vardır ama biz ailece tatil yaptığımız için, bizim gittiğimiz yerler, çoluk çocuklu yerlerdi. Kalabalık aileler, çoğunluktaydı. Bodrum Çarşı’ya benzer, Hora’da özellikle “Little Venice-Küçük Venedik” bölgesinde, ufak ve çok şirin barlarda insanlar eğleniyorlardı. Ama “marjinal” bir şeyle , karşılaşmadığımı söylemeliyim.
- ”Mykonos aşırı kalabalık!” Bunu söyleyenler, Bodrum’a, Çeşme’ye, Fethiye’ye hiç gitmemişler herhâlde! Ama elbette tüm yazlık yerlerde olduğu gibi, Mykonos’un da şimdi tam zamanı! Canlı ama kalabalık değil. Hava boğmuyor. Köy havası korunmuş, fazla bina yok, eski zamanların Bodrum fotoğrafları gibi... Kısaca çok ferah...
- ”Sosyete akın ediyor, fiyatlar uçuyor! “Yanlış! İnanılmaz lezzetli yemekler, Bodrum’un yarı fiyatına... Bir Bodrum aşığı olan ben, yaptığım bu karşılaştırmalara çok üzülüyorum ama itiraf etmek zorundayım ki uçak dahil, Mykonos’ta tatil, Bodrum’da tatilin yarı fiyatına yapılıyor.
Otel organizasyonu yine bana düştü
Sonunda, bir akşam iş dönüşü, Tolga kurnaz bir manevrayla, 3 kişilik Mykonos uçak biletlerini önüme koydu. Kızayım mı, sevineyim mi bilemedim! Otel organizasyonu gene bana düşmüştü. Bu sefer ben de kurnazlık ettim ve hiç uğraşmadan, zaten son zamanlarda hayatımın en önemli parçası olmuş internete girerek, bir süredir sadece yazılarını okuyarak keyiflendiğim Jabiroo’ya göz attım. Ücretsiz olarak, yalnızca mail adresimi bırakarak daha önce üye olduğum bu seyahat sitesinden, çeşitli gezi noktalarıyla ilgili yazıları, önerileri filan okuyordum. İlla okuduğum yerlere gitmek için değil, dünyanın bu kadar güzel köşeleri olduğunu görmek için okuyordum. Gidebilme ihtimâlini seviyorum çünkü. Hayal kurarak, gitmiş gibi
ya da her an gidecek gibi hissetmek, mutlu ediyor beni. Üstelik, bu defa hayali gerçekleştirmeye bir adım daha yakındım. Elimde uçak biletleri, Jabiroo’nu sayfasına girdiğimde, Mykonos’ta bir otel açıldı önümde. Artık, “Bu bir işaret” diye düşündüm. Ve hiç tereddüt etmeden, sitenin indirimli sunduğu odalardan birini seçip satın aldım. İnce eleyerek, sık dokuyarak, seçim yapan biri olduğum için aslında riskli bir hareket yapmıştım. İyi ki de yapmışım. Eğer siz de benim gibi sadece küçük ve butik otelleri seviyorsanız, bu uygulamayı kesinlikle tavsiye ederim. Şimdi sizi, Mykonos notlarım ve eşim Tolga Eşiz’in şahane fotoğraflarıyla baş başa bırakıyor, hepimizin güzel tatil yapıp, mutlu bir yaz geçireceği günler diliyorum.
Mykonos’ta mutlaka
- Denize gir. İnanılmaz pırıl pırıl, turkuaz bir deniz ve incecik kum. Plajlar her yerde halka açık. Ben özellikle Ornos’u beğendim. Hele çocuklular için şahane... Ama, akşamüstü partisi isteyenler için, Paradise beach...
- Ornos plajinda Konstantis restoranında çatlayana kadar, Yunan mutfağının tadına varın.
- ”Hora“ muhteşem. İncik, boncuklar nefis. Özellikle de “doğal taş, kristal, lav ve derilerle tasarım yapan “Athene Protasis” markasına bayıldım. Bu yazıyı yazarken kolumda olan şahane bileziğe baktıkça 7 Euro’ya aldığıma inanamıyorum.
- Gün batımında, yel değirmenleri... Mykonos’un simgesi... Kaçırnayın... Güneşi batırdıktan sonra, aşağı indiğinizde, kilisenin hemen yanındaki ağaçlı büyük avluda, taze ev yapımı makarna yapan güzel bir restoran var. Deniz mahsullüsünü yemeden ayrılmayın...
- Deniz mahsulünün her çeşidi, gayet mâkul fiyatlara doya doya yiyin...
- Değirmenlerden bakınca göreceğiniz “Little Venice”e karşıdan bakmakla kalmayın, arka sokaklarına da girin. Kendinizi bambaşka bir yerde hissedecek, sahiden Venedik’te olduğunuzu sanacaksınız.
- Araba kiralayın! Otoparklar ücretsiz, taksi az. Araba kiralamak günlük 35 Euro.
- Ben Agean Havayollarını kullandım ama Atlas Havayolları’nın İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan Mykonos’a sefere başladığını unutmayın.
- www.jabiroo.com a göz atmadan seyahat planlamayın.