Kar yağdı memleketin şirazesi kaydı!
Kar yağdı böyle oldu! “Aman Berna abartma, ne oldu?” demeyin hiç! Bir akşam kar yağdığında memleketin şirazesi kayıveriyor hemen.
Eh, ne de olsa aynı kitabın sayfaları olduğumuz için haliyle hepimiz az ya da çok dağılıyoruz muhakkak. Bu hafta da öyle oldu. Üç arkadaşımla, her yıl olduğu gibi Konya’ya gittik, Şeb-i Arus haftasında. Üstelik bu yıl işlerin yoğunluğundan dolayı hiç gidebilme umudumuz yoktu. Benim çekimlerim tam gaz devam ederken ve sabahlara kadar çalışırken, Esra yurt dışına çıkacakken, Aslı İzmir’de çocuklarının peşinde koşuyorken, benim aylar öncesinde niyet edip aldığım biletlerin uğruna iki ayağımız bir pabuçta gittik Mevlana’nın huzuruna. İyi ki de gittik. Eğer eni konu program yapmaya kalkarsa insan, çok şeyi ıskalıyor hayatta. Velhasıl kelâm, kılı kırk yardık ve bir geceliğine Konya’ya gitmeyi başardık. Ama, tahminimiz gibi bir günde dönmeyi başaramadık. Daha gökten yere düşmeden, ülkemize bomba gibi düşen kar bizi mahsur bıraktı çünkü.
Başka ülkelerde 10 katı yağmasına rağmen bizdekinin onda biri tesir etmedi elbette onların hayatlarına. Üç damla kara tutsak kalmak bize mahsus ne de olsa! Kanada’da uçaklar kalktı, Moskova’da maçlar oynandı, Almanya’da çocuklar okula rahat rahat gitti. Bize de yarım kalan karşılaşmadan ötürü Juventus taraftarlarının attığı “stadın üstünü açtılar” diye dalga geçen ironik tweetler kaldı.
“Kar yağdı böyle oldu” dedik ve biz de üç çok yakın kız arkadaş Konya’da kalakaldık. “Kader” dedik, “Mevlana salmadı” dedik, odamızdan bir cam kürenin içinden izler gibi yağan kar altındaki türbenin güzelliğini izledik. Birbirimize içimizi döktük, güldük, ağladık ve eski dostlukların sıcağında sabahladık. Ve “eski dost” nedir bir kere daha hatırladık...
Eski dost nedir?
- Eski dostlar sizi sizden iyi tanır. Onlarla konuşurken kendinizi ifade etme zahmetine girmenize gerek kalmaz.
- Onlar, siz konuşurken söylediklerinizi değil söylemediklerinizi duyarlar.
- Sizin yerinize sizden iyi karar verebilirler. En saçma soruları onlara sorabilirsiniz. “Acaba ben bu ayakkabıyı giyer miyim?”, “ne yesem?”, “tatilde nereye gitsem?..” Ne anneniz, ne eşiniz ne çocuğunuz, yalnızca eski dostunuz doğru cevapları size verir...
- Eski dostlar aynı zamanda doktorunuzdur. Karnınız ağrıdığında sebebini onlar bilir. Muhakkak 20 yıl önce de aç karına turşu suyu dokunmuştur. Siz unutursunuz ama onlar asla unutmaz.
- Eski dostlar aynı zamanda kâhindirler. “Dün gece rûyamda seni gördüm” diye arayıp, başınıza gelen ve gelecek olanları önünüze döküverirler.
- Rüya tabircisi görevini de üstlenirler. Çocukluğunuzdan beri yaşadığınız korkuları, heyecanları, yediğiniz tüm dayakları, hayalleri, hırsları, aşkları ve size ait daha başka ne varsa iyi bildiklerinden, rüyalarınızı da içinde bulunduğunuz psikolojiyi de on numara yorumlarlar.
- Herhangi bir durumunuzu saklamaya kalkmak, “iyiyim” diye kandırmak nâfiledir. Gözünüzün bebeğinden, olan biteni okurlar. Dostun hası, en kandıramadığınızdır.
- Siz güldüğünüzde ne olduğunu bilmeden sırf o an siz güldüğünüz için gülendir. Bir yandan gülüp bir yandan “anlatsana, anlatsana” diyendir. Aynı durum ağlarken de geçerlidir.
- Derdinizi anlattığınızda derman olmak için elini taşın altına koyandır.
- “Tam senlik” demeye yetkili olandır. Film, kitap, masa örtüsü fark etmez. Eski dost “tam senlik” dediyse, bakmadan alınır. Neye ihtiyacınız olduğunu herkesten iyi bilen yine onlardır.
- Küsken bile o seviyor diye hediye alıp kenarda biriktirendir. Aslında eski dost, içinde hiç küsmeyendir.
Yarınki yazım: Şeb-i Arus ve Konya
Milli Eğitim Bakanlığı sesimizi duyuyor muuuuu?
Sürekli yazıyoruz, çiziyoruz, sosyal medyada paylaşıyoruz ama nafile! Her yıl denenen sınav sistemlerinin kâbusu bir yana, eğitimde bir arpa yol katedemiyoruz. M.E.B, öğrencilerin bilgisini ölçmek için hangi sınav modülünü kullanacağını düşünmeye harcadığı mesaiyi, çocuklara bilgi verme metodlarını değiştirmeye harcasa belki bu gün ülkemizdeki öğrencilerin “Pisa” (Uluslararsı öğrenci değerlendirme programı) sonuçları en alt seviyelerde çıkmazdı. Birleşmiş Milletlere bağlı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, 65 ülkede üç yılda bir 15 yaşındaki öğrenciler üzerinde sınavla eğitim araştırması yapıyor. Türkiye’de de bu sınav 57 ilde yapıldı. Sonuç: Facia!
- Çocuklarımızın yarış atından hiç farkı yok
Sonlardayız! Matematik, fen ve okuyup anlama kategorilerinde yapılan sınavlarda, 2000 yılından beri hiç ilerleme kaydetmeyip, eğitimi en başarısız ülkeler arasındaki yerimizi korumuşuz. Üstelik de çocuklarımızı yarış atı gibi sınavdan sınava koşturduğumuz, en çok ödev verilen, sokakta oyun oynamadan çalıştırılan bir eğitim sistemi içindeyken bu başarısızlığımız! Avrupa’daki orta okul çocuklarının gördüğü müfredatı, ülkemizde daha ilkokul sıralarında vermemize rağmen bu başarısızlığımız! “Aman bir okul kazansın” diye çocukluğunu yaşamamacısına ders çalıştırdığımız bir sistem içinde olduğumuz halde bu başarısızlığımız. Evde daha fazla test çözsün diye sinemaya, tiyatroya, konsere vakit bırakılmayan bir düzene rağmen bu başarısızlığımız! Belki, tam da bu yüzden başarısızız!
- Siyasiler tehlikenin farkında değil mi?
Şu anda, M.E.B’de acil toplantılar yapılıyor ve Meclis’te “Pisa” hezimetinin tartışılıyor olması gerek. Obama, Amerika’nın “Pisa” sonuçlarını beğenmedi diye -ve tabii ki bizim gibi sonlarda değiller- resmen açıklama yapıp konuyu gündemin en başına aldı. Allah aşkına, bizim ülkemizde hiç açıklama yapan yetkili oldu mu? Günlerdir, Başbakan’dan ya da en azından Milli Eğitim Bakanı’ndan, “bize ilaç gibi geldi” açıklaması dışında bir durum değerlendirmesi, ya da hiç olmazsa durumun vehametinin farkında olduklarını ifade eden bir açıklama yapmasını bekliyorum. Kimseden ses yok!
- Eğitim sisteminin değişmesi kaçınılmaz
Ben sesleniyorum o halde: “Milli Eğitim” sesimiz geliyor muuu? Matematik, fen ve okuduğunu anlamada, dünya sıralamasının sonlarında eğitim düzeyi olan çocuklarımızı, neye göre sınav yapıp ölçüyorsunuz? Neden sadece fen, matematik ve okuduğunu anlama üzerinden öğrencilerin zihinsel yeteneklerini ölçmüyorsunuz? Muş’un köyündeki çocukla, kolejde okuyanın İngilizce sınavındaki haksız rekabetine niye “dur” demiyorsunuz? Tüm gününü ödev yaparak geçiren çocukların emekleri boşa gidiyor, görmüyor musunuz? Ben ki, çalışkanlığı seven, ödeve de kantarın topuzu kaçırılmadıkça karşı olmayan biriyim. Ama, ezbere dayalı, doğayla ilişkilendirilmemiş, sanatla biçimlenmemiş ve neden-sonuç ilişkisiyle sunulmamış ödevler, çocuklarımız için hamallıktan öteye geçmiyor. Eğitim, ülkemizde, öğrenerek geliştirmek yerine bir kambur gibi çocukları eziyor.
- Neden sınıfta kaldık, açıklama bekliyoruz!
Bilim yapmadan, bilgi üretmeden, okuduğunu anlayacak dil becerisine ulaşmadan, ne eğitimin ne de ülke ekonomisinin ilerlemesi mümkün olmadığına göre artık eğitim sisteminin değişmesi kaçınılmaz görünüyor. İdeolojileri ve hesaplaşmaları bir kenara bırakıp, bu ülkenin geleceği için adımlar atılmasını istemek hepimizi hakkı. Bırakalım bu şaşırtmacalı kurnaz sorularla öğrencilere maymun zekâ testi yapmayı da bilimin ışığında düşünme yeteneklerini nasıl geliştiririz ona bakalım. Ve bu kadar ağır bir eğitim sistemimiz olduğu halde neden dünyanın en önemli eğitim araştırmasında ve sınavında sınıfta kaldık, bir yetkiliden zahmet olmazsa açıklamasını bekleyelim.