Kadıköy Cumhuriyeti’nden sevgiler...
Kadıköy adeta İstanbul’un paralel evreni... Avrupa Yakası’na oturanlar için “Karşı”, Bizans’ın “Körler ülkesi...” Çarşısından, Moda’ya kiliselerinden camilerine işte Kadıköy ruhu.
İstanbul, Anadolu ve Avrupa yakasına bir köprüyle bağlı olduğu için, günlük hayatta, oturduğu yakanın karşı tarafına giden herkes “karşıya geçiyorum” ya da “karşıda işim var” diye tarif eder gidecekleri yeri. Taksiye binseniz “karşıya mı abla” diye sorar. Neresidir “karşı taraf”, işte o soru İstanbullular arasında sıklıkla karışıklığa neden olur, çünkü nereden baktığınıza göre “karşı” da değişir. Nişantaşı sakinleri Kadıköy’e “karşı” derken, Kadıköy’de oturan için de Nişantaşı “karşı taraf” olarak adlandırılır. Bir gün telefonda konuşurken arkadaşım “sen karşıda oturuyorsun, ben Sarıyer’de” deyince, ben de hemen “yoooo sen karşıda oturuyorsun” demiştim. Aslında tarihte, karşı taraf diye adlandırılan yer “Galata-Pera” dır. “Pera” zaten kelime anlamı olarak “karşı” demek. Bizans döneminde, Romalılar, Galata’ya “karşı taraf” anlamında “Pera” demişler. Bu gün ise köprünün her iki yanı, birbirine “karşı!”
KÖRLER ÜLKESİ
Geçtiğimiz hafta sonu, seçimler vesaire derken bunalıp, iç açıcı bir tavsiye almak umuduyla, Saffet Emre’yi aradım. “Hadi gel gezelim” teklifi üzerine, takıldım seyahat üstadının Moda-Kadıköy turuna ve kendi mahallem olan bu semtleri bu kez de tarihini Saffet Emre’den dinleyerek ve öğrenerek gezdim. Önce, Kadıköy’ün hikâyesini Saffet Emre’den dinleyelim: “Efsaneye göre, Bizans’ın kurucusu Byzas’a, ünlü bir kahin yeni ülkesini “körler ülkesinin” tam karşısına kurmasını söylemiş. Haliç ve Boğaz’ın Marmara Denizi’nde birleştiği yere vardığında Byzas, Kalkedon’a bakmış ve “burada yaşayanlar karşının güzelliğinin farkına varmadığına göre kör olmalılar” diye düşünmüş. Böylece M.Ö. 667’de, daha sonra sırasıyla Konstaninopolis ve İstanbul olan Byzantium şehrini kurmuş ve Kadıköy’de “körler ülkesi” olarak tarihteki adını almış. Yıllar sonra ise Evliya Çelebi, Kadıköy’den bakınca gördüğü manzara karşısında çok etkilenir ve “asıl onlar kör” diyerek, hayranlığını belirtir.”
MARTILAR İLE OKUDUK
Geziye, hemen Kadıköy Vapur İskelesi’ndeki okulumun önünde buluşarak başladık. Dünya’nın en güzel manzaralarından birine sahip İ.Ü. Devlet Konservatuvarı, denizin hemen yanı başında durur. Önünden yol geçmediği için, sınıfta oturduğunuzda adeta vapurlar binanın içinden geçiyor gibi hissedersiniz. Kapı önünde balıkçılar dizili olduğu için, martı eksik olmaz pencerelerinden. Muhteşem gün batımı sırasında, bir sınıfa arkadaşlarla girer, piyano ve flüt eşliğinde, martıların vapuru kovalayışını izlerdik. Benim için anısı çok kıymetli okul binam, aslında 1920’lerden kalma eski hal binası. Ne yazık ki hiçbir hükümet döneminde gereken ilgiyi göremeyen bu tarihi yapının içi gerçekten çok kötü durumda. Bütün köhneliğine rağmen, yine de sanatçı yetiştirmek için daha ilham verici bir yer düşünemiyorum.
ZAMANA DİRENEN ÇARŞI
Kadıköy’ün çarşısı, kendini hiç değiştirmeden olduğu gibi kalan tek çarşı bence İstanbul’da. Kapalıçarşı ya da Mısır Çarşısı gibi, turistik amaçlı otantik bir revizyondan da geçmedi hiç. Nasılsa hep öyle. 25 yıl önceki balıkçılar çarşısı, bugün yine aynı. Lokantaları, barları, pastanaleri, kalabalığı, zamansız bir biçimde, orda ve değişmeden kalacağına dair bir güven duygusu veriyor insanın içine.
Kadıköy’ün sayfiyesi Moda
Moda, okul hayatım boyunca Kadıköy’ün sayfiyesiydi benim için. Eşimle flört ettiğimiz günlerde, o beni okuldan alır, birlikte Moda’ya yürür, çay bahçesinde oturur sonra da Ali Usta’dan dondurmamızı yerdik. Bu kez aynı gezintiyi, yanımızda kızımızla yapmanın mutluluğu paha biçilmez bizim için. Bir de tasarım butik keşfediyoruz Ada ile: Zelazo. Tuğlacı Emin Bey Leylak Sokak’taki bu küçük mağazaya mutlaka uğrayın. www.mandalinarossa.com’dan da tasarım giysilere göz atabilirsiniz. İstanbul’un en güzel hamburger ve tostlarını da yine Moda Kırıntı’da yiyebilirsiniz. Moda’ya gelmişken Vedat Tek tarafından yapılan vapur iskelesinde bir küçük mola vermeden dönmeyin. Ve tabii ki hepimizin kahramanı Barış Manço’nun müze olan evi biraz nostalji, çokca hüzünle ziyaret edilecek yerler arasında. Girişte Barış Manço’nun balmumu heykelini görünce, gerçekliği karşısında şaşkına döneceksiniz! Moda, her dem güzel kadın gibi hep alımlı. İnsanı kendine çeken bir şeyler var rüzgarında. Hele baharda, hele aşıksanız, Moda havasını mutlaka solumalısınız.
Gezi şehitlerine selam
Kadıköy’ün sembolü “Boğa Hekeli” dir. Kadıköylüler, bir sokağı tarif edecekleri zaman muhakkak “Boğa’dan yukarı, Boğa’dan aşağı” derler. Moda’ya çıkınca ise, semtin yeni sembolü bir park ve heykelle karşılaşıyor artık ziyaretçiler. Gezi Parkı Direnişi sırasında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş Meydanı ve yine aynı sebeple yaşamını çocukken yitiren Berkin Elvan anısına yapılan, demirden “ekmekçi Berkin’i arıyor” heykeli, insanın gözünden bir damla yaş süzüyor farkında olmadan.
Baylan’ın kup griyesi ve kitapçı kafeler
Benim için Kadıköy, “lezzet ve kitap” demek. Baylan’da oturup “kup griye” yemek, Ali Muhittin Hacı Bekir’den acıbadem ezmesi alıp, Cafer Erol’un bakır kapaklı kavanozlarından, azar işiteceğini bile bile şeker aşırmak, sahaflarda, kitapla insanın hamur gibi birbirine yoğrulmuş kokusunu içine çekmek, şimdilerde moda olan ve benim büyük haz aldığım kitapçı-kafelerde soluklanmak demektir. Aşık olduğum Süreyya Operası’nın hemen yanında açılan “Tasarım Bookshop”, operaya girmeden önce çay içip kitap karıştırmak için kesinlikle tavsiyemdir.
Çiya’da ziyafet Eta Bal’dan bal
Çarşı’nın içinden geçerken, bize enerji versin diye ballı yoğurt ısmarlıyor Saffet Emre. Tabii aynı yolun geri dönüşünde “Eta Bal”dan, bal almayı kafama koyuyorum. Kadıköy’deki favori lokantam “Çiya” ise akşam yemeği için davetkâr kokular salıyor sokağa. Eve dönmeden önce burda kendime bir ziyaret çekmeyi de planlıyorum. Bu arada Saffet Emre’de, Kadı Nimet’de balık yemeyi tavsiye ediyor hararetle. Kadıköy çarşıda gezerken insanın aklı fikri yemeklerde kalıyor.
Semtin cami ve kiliselerine uğrayın
Yolumuz üzerinde, bir kaç kiliseye girip çıkıyoruz. Önce, Kadıköy’ün en bilinen Rum-Ortodoks Azize Euphemia Kilisesi’ni görüyorum. Sonra, yıllardır önünden geçtiğim, ama içine girmediğim Ermeni Surp Takavor (Kral İsa) Kilisesi’nin pencerelerine hayran oluyorum. Bahariye Caddesi’nin ilerisinde Surp Levon (Aziz Levon) Ermeni Kilisesi’ni de görüyorum. Yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim. Kadıköy’deki camiler Üsküdar’dakiler kadar gösterişli değildir, sadeliklerinden sevdiğim Osman Ağa ve İskele Camii en işlek camilerdir.
Kadıköylüler için not: Unutmayın, bugün “Kadıköy Cumhuriyeti” olarak, “karşı tarafta” maçımız var. Bazıları buna “derbi” diyor. Ben ise her daim kazanan tarafın belli olduğu bir maça derbi denemez fikrindeyim. Çok mu iddialı konuştum? O halde maçtan sonra görüşelim. En büyük dileğim, bu günkü Galatasaray-Fenerbahçe maçının adil ve centilmence geçmesi. Her iki takıma da başarılar, Fenerbahçeme biraz daha fazla şans dilerim!