Şampiy10
Magazin
Gündem

GEZİ-YORUM

.

ABONE OL
Vatan Haber


Gezi’de neler oluyor? Gitmeyenlerden dinlerseniz, anarşik bir şeyler oluyor. Hatta devrim hazırlıkları yapılıyor. Tehlikeli örgütler yuvalanıyor, marjinal gruplar bir takım işler çeviriyor...

Eğer Gezi Parkı’na giderseniz, insanların, özlemini çektiği bir Türkiye’nin minyatürünü oluşturma gayretini görürsünüz. Her yer çadır ve piknik yeri. Herkes samimi olarak birbiriyle ilgili. Sözü olup da içine atmış ne çok insan varmış meğer! Kabul görmenin, özgürce kendini ifade etmenin hafifliği herkesin üstünde bir meltem gibi esiyor. Parka gelen destekçiler, bu rûzgâra kendini kaptırıyor hemen. Şarkılar, danslar, tiyatro eksik olmuyor.

Süreçle ilgili açıklamalar yapan yetkililer televizyonda konuşma yaparken, Gezi Parkı, orta yerine indirilmiş kocaman bir piyanonun etrafında toplanmış binlerce destekçisiyle müziğin tadını çıkarıyor. Yabancı müzisyenler de bu muhteşem enerjinin cazibesiyle, unutulmaz performanslar sergiliyor. Böyle ânlarda, insanlar lâfın gelişi değil, gerçekten mutluluktan ağlıyor. Kısaca, kim, nasıl aktarmaya çalışırsa çalışsın, Gezi Parkı en güzel günlerini yaşıyor.

En eğlenceli: Kesinlikle LGBT. Farklı cinsel yönelimdekilerin sesi olan grup, kendilerini neşeyle ifade ediyor. Özgürce, kendileri olarak kâbul görmeye o kadar hasret kalmışlar ki, bu fırsatı şenliğe çeviriyorlar. Dansla, müzikle gelen geçeni hemen içlerine alıp coşturuyorlar. Elbette herkes gibi, istedikleri demokratik ve ötekileşmeyen bir yaşam biçimi modeli...



En dolu: Kadınlar... En çok “içine atmış” kesim. Her şeylerine karışılmasından usandıkları için, en büyük baş kaldırı kadınlardan geliyor. Serbest kürsüde ellerine mikrofonu alıp, şikâyetlerini sıralamaktan geri durmuyorlar. Kaç cocuk yapacaklarının, çocuğu nasıl doğurmaları gerektiğinin, giyimlerinin, çalışmalarının, kısaca özellerine ait her şeylerinin şekillendirilip kendilerine dikte edilmeye çalışılmasından usanmış durumdalar.

“Elini bedenimden çek” sloganlarıyla, en ateşli destekçiler, kadınlar...

Sanatçılar: Kapatılan ya da kapatılması planlanan kurum ve salonlara rağmen , “bize her yer sahne” diyorlar. Ülkenin en iyi oyuncu ve yazarları, gösteri hazırlayıp sahneliyor. Bu “sanat eylemi” önümüzdeki günlerde, bambaşka bir yaratıcılığın anahtarı olacak gibi görünüyor. Burada öyle halk konserlerine, plânlı popülerizme itibar edilmiyor. Kendiliğinden gelişen bir yaratım süreci işliyor. Doğal olan sahipleniliyor.

Başbakan’ın, özellikle oyuncuları hedef alan ve hedef gösteren konuşmaları, bedel ödeteceğini bildiren açıklamalarının sebebini kimse anlamıyor. Sanatçılar, dünya üzerindeki meslektaşları gibi, “ifade özgürlüğüne” vurgu yapmaya devam ediyor. Kendileri ve seyircileri için istekleri ise , “ucuz bilet” dolayısıyla “bol sanat” haklarının ellerinden alınmaması. Devletin, “halka hizmet” olarak görmesi gereken sanat kurumlarının ticari bakış altında yok olmaya mâhkûm edilmemesi. Gelişmiş devletlerin, sanat politikalarının ülkemizde de geçerli olması...

Yaşam: Destek için yemek masaları kurulmuş. Zaten, tıpkı misafirlikteki gibi, kimse “eli boş” gelmiyor. Sadece ağaçları beklemek için oradaki çadırlarda yaşayanlar değil, günübirlikçiler de karnını doyuruyor. Hatta, “Kek-pasta yedirmeye çalışan teyzeler orantısız ısrar uyguluyor” diye espriler yapılıyor. Yardımlaşma ve dayanışma en üst seviyede yaşanıyor. Komün hayatı sürüp gidiyor.

Popülasyon: Gezi Parkı sakinlerinin de, destekçilerinin de hepsi genç. Kimi 5, kimi 15, kimi 75 yaşında ama hepsi “genç”. “Genç” olmanın bir düşünme ve hissetme biçimi olduğunu çoktan kanıtladı bize “Gezi”ciler.

Bildiğinden dönmeyen, yeni fikirlere açık olmayan, ânın ruhunu hissetmeyen kimse bu parkta dolaşmıyor.

Bu parkta yaşananın ne olduğunu anlamak için yüreğin genç olması gerekiyor.

Yerleşim: Balık istifi... İğne atsan yere düşmüyor. Park alanı çok büyük olduğu için, park içine cadde isimleri bile konulmuş. Bu süreçte kaybedilen eylemcinin de polisin de adı böylece yaşatılıyor. Hrant Dink ismi ise yine bir çadır mahallesi caddesi olarak karşımıza çıkıyor.

Bu arada neler oluyor?

Gezi’de her ne kadar ulusal medyada tersi yansıtılmaya çalışılsa da; barış, huzur ve mutluluk dolu bir atmosfer yaşanırken, Vali ne zaman “müdahale olmayacak” açıklaması yapsa, Gezi Parkı’na gaz atılıyor. O kadar ki yaralıların tedavi gördüğü revir bile gazdan yana nâsibini alıyor. İnsan, “savaşta olsak, düşmana bile bu kadarı yapılmaz” diye geçiriyor içinden. Taksim karışıyor... Ankara korkunç müdâhâlelere mâruz kalıyor. Ortam öyle bir hâle geliyor ki şehir efsaneleri doğuyor. Sapla saman birbirine karışıyor. Herkes yorgun... Ne idüğü belirsiz eli sopalı adamlar dehşet saçıyor, kamu malına zarar veriyor. Kimi polis, kimi partili, kimi örgüt üyesi deniyor... Ortam ısısı bozuldukça mikroplar ürüyor ama ne yazık ki ortamı serinletecek açıklamalar yöneticilerden gelmiyor. Günler geçiyor, yaralılar artıyor, ölümler geliyor. Acılar büyüyor. Yine de artık yalnız ülkemizde değil, tüm Dünya’da beklenen “mâdem halk istemiyor, seve seve park olarak bırakırız” sözü bir türlü gelmiyor. Onun yerine, “Belki referanduma gidebiliriz” diye bir açıklama geliyor.

Referandum’a gidebiliriz derken...


 “Belki referanduma gidebiliriz” açıklaması zaten bir kesinlik taşımadığı için, şimdiden ortada kalmış gibi duruyor.

 İlk gün için beklenen en iyi alternatiflerden biriyken, bugün için çözüm odaklı bulunmuyor. Polis müdâhalesinden ve bunca acıdan önce referandum önerisi gelse olumlu bakacak kişiler dahi bu noktadan sonra bu alternatife yanaşmayacak görünüyor.

 Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı olduğu için, referandum sonucu hukuken mahkeme kararını bağlamıyor. Dolayısıyla, referandum bu noktada da bir anlam taşımıyor görünüyor. Hukukçular şimdi bunu tartışıyor.

 Eğer tartışma, iki ayrı fikri savunan İstanbullular arasında yaşanıyor olsaydı, referandum son derece demokratik bir çözüm gibi duruyorken, hükümet ve halk arasında yaşanan düşünce ayrılığının referandumla çözülme düşüncesi güç yarışını temsil eder bir hâl alıyor. Referandum artık amaca hizmet ediyor gibi durmuyor.

Cevabı olmayan sorular...

- Hükümetler, halka hizmet için seçildiklerine göre ve “Gezi Park” ile ilgili , halk tek bir istekte birleştiğine, halkın arasında “ağaçlar” konusunda bir husûmet bulunmadığına göre, hükümet niye halkın isteğine hizmet etmek yerine kendi fikri için diretiyor? Bunun cevabını bilen bulunmuyor.

- Referandum yapılırsa, oylama için halka , “ağaçları keselim mi?” diye sorulması mı planlanıyor!

- Referandum için hazırlanacak oy pusulaları için, kaç ağaç kesilmesi gerekiyor?

- Bir kaç günlüğüne gittiğim Yunanistan’da bile gördüm ki, halk “Gezi Park” olaylarını tâkip ediyor. Türkiye’den gelen birilerini buldukları an ise şu soruyu soruyorlar:

“Halkın parkına, ağacına sahip çıkmasını anladık da bu binanın (kışla) yapılması niye bu kadar önem taşıyor?”

Bu sorunun da cevabını bilen bulunmuyor...

- Gezi Parkı için görüşmeler yapılması kulağa iyi geliyor ama onca gündür meraktan olsun parka gitmiş birileriyle değil de, Başbakan’ın ilk gün bahsettiği, “Hayatında Gezi Parkı’nın yerini bilmeyen” ünlü insanlara neden fikir soruluyor?

- Gezi Gençliği, kendi sözlerini söylemek için direnirken, susturulmaya ve bastırılmaya karşı tepki verirken, bu yapılan görüşmelere, neden eylemi yapanlardan ve onlara destek verenlerden birileri çağrılmıyor?

- Direnişçiler, “bize sorulmadı “ dedikçe, neden yangına körükle gidiliyor da buradaki gençlerle uzlaşılacağına, “onlara sorulmamaya” devam ediliyor?

Gezi Direniyor...

- Medyanın, terörist gibi gösterme çabalarına rağmen, barış şarkıları söylemek için

- Kamu malına zarar vermekle ithâm edildikleri hâlde bir yaprağı incitmemek için

- Anlamak istemeyenlere rağmen, anlatmak için

- Marjinal ilân edilmelerine rağmen , analarıyla oturmak için

- Tüm provakosyanlara rağmen, sakin kalmak için

- Öfke ve kin söylemlerine rağmen, mizâhı elden bırakmamak için

- Onca biber gazına rağmen hayatta kalmak için

- Her türlü çıkarı bir kenara atıp “İNSAN” kalmak için...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Müslüm filmine dair...
  2. Kızkardeşlik duvarı
  3. Gelecek bize nasıl gelecek
  4. Yoksa siz “Tarihin sıfır noktası”nı hala görmediniz mi?
  5. Nafaka...
  6. Okullar açılırken veli dilekleri
  7. Geç gelen yaz geç gider
  8. Nobel Akademisi’nde kriz
  9. “Y” ile “Z” kuşağı yetersiz ve mutsuz
  10. Çocukları kandileriyle başbaşa bırakın

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.