Şampiy10
Magazin
Gündem

Gelin ve damat adaylarına sesleniyorum

.

ABONE OL
Vatan Haber

Bahar geliyor, düğünler dernekler başlıyor.
Gelinlerin en sevdiğimevsimdir “yaz”. Haklıdırlar da, üşümeden, yağmur stresine girmeden, güneşin güzel enerjisiyle evlenmek
başka keyiftir. Ben de Temmuz’un 25’inde
evlenmiştim.Hoş, bir gün önce sağanak yağmur
yağmur aklımı almıştı! Allah’tan korktuğum
başıma gelmedi demis gibi bir yaz akşamı evlendim!

Bu yıl, Temmuz ayının ikinci haftası Ramazan olduğu ve iki bayramarası evlilik adetten
olmadığı için,Mayıs- Haziran, dakikaya bir
nikâh düşecek belli ki... Gelin adayları, nikâhdüğün olayını abartmakta öyle ustalar ki içinde bulunduğumuz ay pek çok damat adayının burnundan gelmekte.

Evlenmek üzere olan pek çok erkeğin gözünde “error” (hata) yazıyor.Herkeste bir düğün telaşı, damat adaylarında “hatamı yapıyorum” bakışı hakimşu sıra... O yüzden, müstakbel gelinlere naçizane bir tavsiye: “Elbette özenin ama hayatınızın en önemli olayı hâline getirmeyin. Göreceksiniz ki değil...Ne olduğunu anlamadan geçip gidecek bir gün için, ilişkinizi ilk günden germeyin”. Ben kendi düğünümde de abartmamıştım. Zaten o yüzden olsa gerek, düğünmekânına en son ben geldim. Bir günde gelinliğimi seçip, iki provada bitirdim.

Saçıma da prova filan yapmadım. Bana kalırsa, düğün, romantik bir şey değil zaten. Sürekli sırıtarak, tanıdığın tanımadığın bir sürü
insanla fotoğraf çektiriyorsun. Zaten nasıl başlayıp bittiğini anlamıyorsun bile. Romantik olan “balayı”. Bu yüzden genç çiftlere, paralarını, eşi dostu eğlendirmek (ki nasılsa herkes bir kusur bulacak) için harcayacaklarına,
evliliklerine güzel bir başlangıç yapacakları “balayı” için harcamalarını öneririm. Biz, İtalya’ya gitmiştik ve hâlâ o günleri hatırladıkça kalbimısınır.

Bu evliliğin sırrını kimse anlamadı!

Ben 42 yaşındayım ve 25 yıldır, ilk ve tek aşkımla birlikteyim. Bunun 8 yılı flört, 17 yılı evlilik... 23 Nisan günü, bizim zamanımızda moda olan “çıkma” teklifi ile başladı ilişkimiz. Ve sanki, aşkımızın hediyesi gibi, on altıncı yıl dönümümüzde, yine bir 23 Nisan günü kızımız doğdu. Henüz lise öğrencisiyken beni yakalayan bu sevda, ne yıllar geçtikçe ünlenmeme aldırdı ne de değişen çevreye kandı. Bu evliliğin “sırrı ne!” kimse anlamadı!

Bu yüzden, boşanmaların son derece olağan
karşılandığı bir ortamda, ben tek bir erkekle
ömrümü geçirdiğim için yadırgandım hep.

Röportajlarda öyle acayip sorularla ve tepkilerle karşılaştım ki, ömrümü tek bir adamla geçirdiğim için neredeyse çıkıp özür dileyecektim. Her şeye anlayış vardır ünlüler dünyasında ama nedense “bir yastıkta kocamak” kabul edilir gibi değildir. Övünülecek bir şey olarak görmedim, evliliğimi uzun yıllar sürdürebilmiş olmayı. Şanslı olarak niteliyorum kendimi ve bu satırları yazarken bile tahtaya vurmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Geçen gün bir
arkadaşım, aşk maceralarını anlatırken, “Sen hiç yaşamamışsın, tek adamla geçen ömre yazık” dedi bana. Şaştım kaldım! Hiçbir zaman bilemeyeceği bir durum hakkında bile fikir sahibi olanlar çıkabiliyor işte! Ben kimsenin hayatı hakkında fikir yürütemem, çünkü hiç öyle maceralar yaşamadım. Ama yaşamamış olanlar da ömürlük ilişkiler hakkında fikir yürütmemeli. Yalnızca iki kişinin girdiği saf bir suya girmek gibi benim aşkım. Anlaşılması kolay değildir belki, ancak yaşayan bilir...

Aşk oradaysa istediğin kadar kazı altınndan yine çıkıyor

Bir yandan beni demode buluyor, bir yandan da böyle bir ilişki yaşamanın sırrı var mı diye merak ediyorlar. Aslında cevap, soruda saklı. “Sır”sız olmalı evlilik. Üstü yaldızla sırlanmış ve kazıyınca altından paslı teneke çıkan ilişkilerden değil.

Aşkın saf hali... Tıpkı altın gibi yıllar ne
kadar aşındırırsa aşındırsın, hep doğal ve sahi kalan... Aşk ve sevgi, gerçekten ordaysa, ilişkiyi istediğin kadar kazı, altından yine aşk çıkıyor çünkü... Bence her evliliğin kendine has bir formülü var. “Bir erkek şöyle yapıyorsa seviyor demektir, kadın aşıksa kesin sevgilisine böyle davranır, şöyle şöyle olduysa evlilikte aşk bitmiştir” filan diye anlatan yazarları okudukça, sahiden şaşırıyorum. İnsan kendi deneyim ve hislerinden yola çıkarak nasıl umuma
ahkâm kesebilir, bilmiyorum! Siz siz olun, başkalarından fikir alın ama gönlünüze yatmıyorsa, söylenenlere çok da takılı kalmayın!

İşte benden birkaç evlilik tüyosu!

Mâlum, düğün ayları geldi... İşte benden, evlilikle ilgili birkaç tüyo...

Uzun bir evlilik için önce bunu istemek gerekiyor. Yaşlılıkta el ele olduğunuzu düşündüğünüzde, içinizısınıyorsa, hazırsınız demektir.

“Evlilik Kurumu” lâfından nefret ederim. Eşim de öyle... Bu tanımlamayı yapanlara,”Bordrolu musun?” diye sorasım geliyor. Benim evlilik anlayışıma, kurumsal yapı hiç uymaz. Belki uzun bir evliliğin anahtarı olabilir kurumsal evlilik,
tıpkı uzun yıllar aynı iş yerinde çalışmak
gibi...Tabii evlilik memuru olmaya itirazınız yoksa! İki taraf da bu fikirdeyse sorun yok. Ama ya biri rutin bir düzen diğeri sürprizlerle dolu bir evlilik hayal ediyorsa? İşte temel sorun burada yatar.

Evlenmeden önce, sevgilinizin evliliğe bakış açısıyla, sizinkinin uyumlu olması çok önemli. Evlilikten ne anladığınızla ilgili karşılıklı konuştuğunuzda, ortak payda bulamıyorsanız sakın acele etmeyin.

Benim için “kusursuz ilişki” kavramı yoktur. Mâlum, Wabi-Sabi öğretisinden yanayım, yani kusurundan ötürü severim sevdiklerimi. (Wabi- Sabi’nin ne olduğunu geçtiğimiz haftalarda yazmıştım). Ne ben, ne eşim, ne de evliliğimiz kusursuz değil. Bence o yüzden eşsiz ve değerli. Birbirimizin hatalarından, kişiliğimizdeki çatlaklardan sızan ışıkla aydınlanıyor ve yolumuzu buluyoruz. Kusursuzluğu değil, hatalarımızla zenginleşen bir ilişki biçimini seviyoruz. Evleneceğiniz kişinin kusurlarını görmezden gelmeyin. Onları sevebiliyor musunuz, ona bakın!

EŞİTLİK! bizim evliliğimizin temelini oluşturur. Eşitsiz bir ilişki, kıymık gibi batar insanın yaşamına. Benim için öyle en azından.

Bizim şansımız, birlikte büyümemiz oldu. Birbirimizi etkileyerek ve dönüştürerek geldik bugünlere. Şu anda, sahip olduğumuz kişiliklerde
birbirimizin parçasını taşıyoruz. Bu da
birbirimiz anlamamızı kolaylaştırıyor. Elbette gidip siz de çocukluk aşkınızla evlenin demiyorum ama karşınızdakini tanıyacak süreyi kendinize verin. ”Aman biz tanıdık da
n’oldu!” türünden yapılan önermelere
kulak asmayın. İstatistikler bu sözleri onaylamıyor.

Araştırmalara göre çiftlerin birbirini iyi tanıması, işleri kolaylaştırıyor. Unutmamalı, istisnalar kaideyi bozmuyor.

Keşfe açık olmak, ilişkiyi her dem taze tutuyor. Bilimsel olarak, her yıl yeni bir coğrafi yer keşfetmek kişiyi genç tutuyormuş. Bence bu ilişki için de geçerli. Eğer siz de benim gibi gezmeyi çok seviyorsanız, mutlu olmak için kendinize buna açık bir eş bulun. Erkekler çoğunlukla, seyahat konusunda biraz ittirilmek istiyor. Önce geziyi ona cazip hale getirmeye çalışabilirsiniz. Örneğin boğazına düşkünse, Gaziantep seyahatine itiraz etmeyecektir. Baktınız, tüm çabalarınıza rağmen hiçbir şekilde
yerinden kıpırdamıyor, o zaman iyi düşünün derim!

Birlikte bir hobi geliştirmek veya O’nun tutkuyla bağlı olduğu bir hobisi varsa, ona ortak olmak, çiftlerin iletişimini kuvvetli kılıyor. Tenis ya da basket seven bir sevgiliniz varsa, öğrenmeye çalışın. Hatta sevgilinizden
öğrenmeye çalışın. Aralarda tartışma çıksa da o bile iletişimin bir parçası haline geliyor. Olmadı, seyirci olarak olayın içine girin. Aksi halde, çok vakit ayırdığı için sürekli şikâyet edeceksiniz. İyisi mi en baştan sempati duymaya
çalışın. Ben şanslıyım, eşim fotoğrafçılık
aşığı ve ben de sayesinde amatör fotoğrafçı oldum. Sırf fotoğraf çekmek için seyahat ediyor, bir ânı yakalamanın heyecanını paylaşıyoruz. Saatlerce bu konu üzerine sohbet ediyor, bir yandan da çekişiyoruz. Bu bizi heyecanlandırıyor
ve mutlu ediyor. Diyelim, eşiniz sizi
hobilerine ortak etmek istemiyor. Arkadaşlarıyla play-station oynuyor ve siz kenarda “saksı” olun istiyor. İşte o zaman iyi düşünün! Becerebiliyorsanız, kendinize bambaşka bir meşgale bulun. Yine de içinizde yükselen bir sinir hissediyorsanız, evlilik konusunda acele
etmeyin. Çünkü şunu bilin, evlendi diye
kimse değişmez.

Sofra birlikteliği önemlidir. İsterseniz, kahvaltılık hazırlayın ama tepside değil karşılıklı sofrada, sohbet ederek yemeğe alışın. Çocuk olduğunda benim ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Süslü bir kadın değilim ve makyajı da sevmem ama insanların bakımlı olmasının önemli olduğuna inanırım. Temiz ve özenli görünüm, beğeniyi daim
kılar. “Evli insanlar birbirinin her hâlini
görmelidir” diye bir kural yok! En azından benim için... Evlilikte de mesafenin korunmasından yanayım. Aksi halde,”kardeş” olma tehlikesi
olabilir! Uyarmadı demeyin!

Evlilikte cinsellik kesinlikle önemli.
Kural şu: Hiçbir kuralı dinleme! Kalbine
ve bedenine kulak ver. O sana keyfinin yerinde olup olmadığını, mutluluğunu, tatmin duygusunu anlatacaktır. 3 kere mi 5 kere mi diye kafanı yorma. Bu iş matematik dersi değil ne de olsa! İlla bilimsel bir yaklaşıma ihtiyaç duyarsan, kimya ile ilgilenebilirsin. Nasıl ki her elementin tepkime süreleri ve reaksiyonları farklı ise insanoğlunun da öyle... Turnusal kağıdı misali içinde bir şeyler renkler değiştiriyor mu? Ordan anla!

Günün birinde çocuk sahibi olmak istiyorsanız, müstâkbel eşinizin, iyi bir ebeveyn olacağını hissetmiyorsanız evlenmeyin. Hiçbir şey, günün birinde dudaklarını mahsunca kıvırıp, dolu gözlerle size bakan bir çocuk kadar canınızı acıtamaz. Haberiniz olsun...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Müslüm filmine dair...
  2. Kızkardeşlik duvarı
  3. Gelecek bize nasıl gelecek
  4. Yoksa siz “Tarihin sıfır noktası”nı hala görmediniz mi?
  5. Nafaka...
  6. Okullar açılırken veli dilekleri
  7. Geç gelen yaz geç gider
  8. Nobel Akademisi’nde kriz
  9. “Y” ile “Z” kuşağı yetersiz ve mutsuz
  10. Çocukları kandileriyle başbaşa bırakın

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.