Eylül’de geeeeeellllll...
.
Benim bir Ege aşığı olduğumu herhalde artık sağır sultan duymuştur. Hele, Bodrum deyince akan sular durur. Ama sakın Bodrum dediğimde, aklınıza magazin programlarında aktarılan yaşam tarzı gelmesin.
Benim Bodrum’um başka! Bir kere, ben, Bodrum’da tatil yapmıyorum. Yılın belirli bir döneminde Bodrum’da yaşıyorum. “Aaaaahhhhh aman sende Berna! “ demeyin hiç çünkü ikisi başka şeyler! Yaz-kış Bodrum’da yaşayan insanlar, sürekli tatil yapmıyor öyle değil mi! İşte benim durumum da biraz bu hesap! Hemen belirtmeliyim, ben en yoğun Bodrum’dayken çalışıyorum. İki yıl burada program yaptım.
Örnek olarak, size bu günümü anlatayım: Sabahtan akşama kadar, Nurol Kültür Merkezi’nde İstanbul’da başlayacağımız bir oyun için provadaydım ve gece de oturmuş bu satırları yazıyorum. Yani gündüz “beach”, geceleri “kulüp” yaşantım yok. İstanbul yaşantımdan tek farkı, akşam üstü evimden çıkıp yürüyüş yapmak yerine, evimin önünden denize giriyorum. Bir de gece, şu mis gibi temiz ve yosuna karışmış tuz kokusunu içime çekiyorum. Ve elbette tahmin edebileceğiniz gibi, tüm yorgunluğumu unutuyorum. Mutluyum.
Bayramda Bodrum denizinin yüzeyi silme yüzen kafalarla kaplıydı
Benim Bodrum ile ilgili bir kuralım var: En kalabalık olduğu dönemde Bodrum’dan kaçıyorum. Normalde, buranın en yoğun zamanı, 15 Temmuz-15 Ağustos arasıdır. Elbette, bayram yaza geldiğinden beri, kalabalık rekorunu ele geçirdi. Şimdi sözüme kulak verin ve siz siz olun, sakın bahsettiğim tarihlerde buraya gelmeyin!
Bu yıl, ilk kez bayramı Bodrum’da geçirdim. Ben ettim siz etmeyin!
Arkadaşımın, emekli anne-babasını bayramda Bodrum’da görünce dayanamayıp, kendilerinin tatil için bol bol vakti olduğu halde niye ille de bayramda gelmeyi tercih ettiklerini sordum. “Herkes gelmişken, her yer cıvıl cıvılken görelim istedik” dediler. Her yer cıvıl-cıvıl değil, vıcık vıcıktı demek daha doğru olur. Denizin yüzeyi silme yüzen kafalarla kaplıydı. Kulaç atmaya kalksanız, kesin birilerini hastanelik edebilirdiniz. Marketlerde, meşrubat kalmamıştı. Yemek yerken, sipariş ettiğiniz değil, kısmetinize gelen yemeği yemek zorundaydınız. Ayrıca yemeğin yanında bir de kazık yemek zorundaydınız ki işin en can sıkıcı yanı sanırım buydu. Bizim gibi burada yerleşik düzende olanlar, derhâl kabuğuna çekilip mangala kuvvet komşularla muhabbet şeklinde durumu idare ettiler, ama gezip eğlenmek için gelenler sanırım eziyet çektiler. Üstelik hemen belirtmeliyim ki bayramı geride bıraktığımız halde, kalabalık günleri henüz bırakmış değiliz. Aman başınıza nahoş bir durum gelmeden bana kulak verin!
Ben Yalıkavakçılardanım
Haziran ayında Mykonos’a tatile gitmiştim. Hatta 23 Haziran’da sayfamda Mykonos’u anlatmıştım. Dünya genelinde, en popüler tatil beldelerinden biri olduğu halde, Mykonos’ta, Bodrum’un yarı fiyatına tatil yapılacağını belirtmiştim. Bu yazı geçirdikten sonra sözümü geri alıyorum.
Mykonos’ta, Bodrum’un yarı değil üçte bir fiyatına yiyip-içip, gezebilirsiniz. Bodrum Bodrum olalı böyle pahalılık görmedi. Geçen yıllarda çok popüler olan Türkbükü, fiyatları şişire şişire sonunda bu yıl patladı. 4-5 kişilik bir koltuk ve sehpaya “loca” adını verip, bunun için 10 bin lira alan barlar bu yıl bomboş kaldı. İn ve cinin top oynadığı Türkbükü yine de burnu yere düşse almamakta ısrar ediyor ve gelen 3-5 kişiden sezonun tüm kirasını çıkarmaya çalışıyor. Gelelim Yalıkavak tarafına... Bodrum’da yaşayanlar, takım tutar gibi belde tutarlar. Ben de “Yalıkavakçı”lardanım. Ama bu yıl, yenilenen marinasıyla havalanan beldemiz, fiyatlarıyla da uçuşa geçti.
Hele marinadaki mekânlar... Sanırım, marinada yer açanlar yaptıkları yatırımı, bir sezonda müşterilerinden çıkarmak niyetindeler. Hatırlarsanız, Gani Müjde, gittiği etçide kişi başı bir koyun parası verdiğinden şikâyet etmişti. Bu hafta da BJK Başkanı Fikret Orman, bir çorbaya 70 lira ödediğini, bunun insafsızlık olduğunu ve insanların niye Yunan adalarına gittiğini şimdi daha iyi anladığını söyledi. Eh Fikret Orman bile pahalılıktan şikâyet ettiğine göre durumun vehametini anlayabiliriz. Ama yeterli gelmediyse, 95 liraya mantı olduğunu hatırlatayım. Ama asıl bombaları sona sakladım: İsmi lâzım değil bir balıkçıda, arkadaşım yurt dışından gelen misafirlerini ağırlamak istemiş. Altı kişi gittikleri akşam yemeği için 4 bin 500 lira hesap gelince, “ağır”lanan bizim arkadaş olmuş. Yetmez diyorsanız, işte bir örnek daha!: Yalıkavak Marina’daki bir kulübe, beş üniversitesi öğrencisi gitmiş. Ailelerinin varlıklı olduğu herhalde alınlarında yazıyormuş ki, gecenin sonunda 12 bin lira hesapla karşılaşmış. Mekâna hesabı ödemişler ödemesine ama, ailelerine hesap veremediklerinden olsa gerek apar topar İstanbul’a dönmek zorunda kalmışlar.
Bana dönecek olursak... Dediğim gibi ben burada tatil yapmıyorum. Yaşıyorum. Manavım, Abdülrahim’den sebzemi alıp, yemeğimi evimde yiyorum. İşim bitince kapımın önünden denize girip, komşularıma çaya gidiyorum. Tatil için de seyahat ediyorum. Eylül ve Ekim aylarında ise hesaplar yelken indirdiğinde, müşteri kapmak için garsonlar servis yarışına girdiğinde geziyorum Bodrum’u. İşte o zaman, kazık değil, ağız tadıyla balık yiyorum. Sizi de uyarmak istiyorum. Alpay’ın ünlü şarkısı kulağınıza küpe olsun diyorum: Arkadaşım sen sen ol, keyif sürmek ve bu coğrafyaya aşık olmak istiyorsan Bodrum’a “Eylül’de geeeeeeeel, eylülde gel.”