Çocuklar kimsenin malı değil ey ahali!
.
Hİç lâfı dolandırmadan konuya doğrudan gireyim! 10 yaşındaki kız çocuğunun başını örtmesine imkân sağlayan yasaya itirazım var! Üniversitelerde türban özgürlüğünün ne kadar yanındaysam, 10 yaşındaki kızların türbana girmesinin de o kadar karşısındayım. Sakın bana özgürlükten dem vurmayın! 10 yaşında, ailesi istediği için başını kapayan bir kız çocuğunun geleceğe dair özgür iradesi zaten elinden alınmış demektir. “Belki kendi istemiştir” diyenler mi var? 10 yaşındaki çocukların her isteğini yerine getirmeyi denemeye ne dersiniz! Üstelik “özgürlük” adı altında çıkan yasanın kuyruğuna takılı yasaklara değinmeye gerek bile duymuyorum. Niyetin “özgürlük” olmadığı, buram buram “cinsiyetçilik” kokan yasanın içinde saklı zaten! Geçelim bunları bir kalem! Benim asıl takıldığım, ülkemizde bir türlü cevabı verilemeyen o soru: Çocuklar kimin?
Kendimi bildim bileli bu memleketim ve milli eğitiminin baş meselelerinden biridir bu soru, ama nedense yüksek sesle dile getirilmez de, tıpkı “özgürlük” gibi bir takım kavramlara iliştiriliverir.
KİMİN ÖZGÜRLÜĞÜ?
İşte soruyorum o soruyu yüksek sesle: Çocuklar, çocuklarımız kimin? Sorunun kendine itirazım var aslında! Tartışmanın tarafları aileler ve devlet oldu her zaman?
Bu sefer 10 yaşındaki kız çocuklarının baş örtmesine müsaade eden yasanın savunucuları, “aile isterse kızının başını kapamakta özgür olsun” diye açıkladılar! Hesapta, “çocuklar ailenindir” demiş oldular. Güya, aile yapısının özgürlüğünü savundular. Kızımın, ailesi Budist olan sınıf arkadaşı vardı geçmiş yıllarda. Meselâ; çocuklarını Budist rahipler gibi yollayabiliriler mi okula bundan sonra? Ya da, Anadolu’nun kadim geleneği olan dövmeye bağlı, az nüfuslu bazı inanç mensupları çıkar da çocuklarına ille de dövme yaptırmak isterlerse ne olacak acaba? Ama başörtüsü dışındaki giyim-saç-dövme-piercing gibi diğer dış görünüm detaylarında getirdikleri yasaklarla, özgürlük anlayışı belli bir kesimin hizmetine sunulmuş görünüyor ve böylece farklı inançlar eşikte bırakılıyor. Nihai neticede; “yok yav, şaka yaptık tabii ki çocuklar devletin ve döneminin iktidar anlayışına ait” denmiş oluyor yine. Mesele, hangi devirde olursa olsun, devletin yönetimindekilerinin, kendi aile yapı modelini, devlet eliyle dikte ettirmelerinde.
Ha bu arada zaten saç boyamak, piercing yapmak filan ne vakit serbest olmuştu acaba? Piercing dediğinizin, bizim zamanımızdaki versiyonu kulağa küpe takmaktı ki o da yasaktı. Kızım 12 yaşında 7’nci sınıf öğrencisi. Onlarda da her zaman küpe yasaktı.
Tüm bu lâkırdılar bir tarafa, benim için asıl mesele, çocukların kimin olduğu tartışmasında! Benim itirazım tam da bu noktada: Çocuklar kimsenin mâlı değil ey âhali! Ne ailenin ne de devletin! Tıpkı, yetişkin bireylerin de kimsenin mâlı olmadığı gibi! Peki kimin mi? Dindarsan Allah’ın de, bilimi savunuyorsan evrenin de ama ne dersen de “Bu çocuk benim” deme! “3 yaşındayken başlayan, benim çocuğum değil mi istediğim gibi yetiştiririm döverim de severim de” kafası, 10 yaşına gelince “Benim kızım değil mi kaparsam kaparım”, “ 14’üne gelince kız benim, istediğime verir evlendiririm”, “15’inde ise okutursam okuturum, istemezsem okutmama” dönüşüyor. Sonra kız, ailenin istediği kocaya verilince tıpkı bir mal gibi el değiştiriyor sadece. Bu sefer “Benim karım değil mi istersem çalıştırırım, istemezsem çalıştırmam”, “Severim de döverim de” dönemi başlıyor. İşte ne yazık ki ülkemizde, kadınların kaderini hep erkekler çizdiği için, makus talih değişmiyor. “Ya benimsin ya kara toprağın” edebiyatı da bu zihniyetten doğuyor. Bir insanın sahibinin bir diğeri olması fikri, onu öldürmek için kendinde hak görmesine neden oluyor. Durum ortada ki devletimiz ve yasalarımız da bu zihniyeti her zaman destekliyor.
EŞİTLİĞE İHTİYACIMIZ VAR
Son söz: Öncelikle serbestlik ile özgürlük kavramlarını karıştırmayalım derim. Karar verecek bilinci ve özgür iradesi yeterince gelişemeyecek, yani reşit olmayan yaştaki çocukların, saç-baş, kılık-kıyafet gibi konularda serbest dolaşımının da özgürlük getirmeyeceğini savunuyorum. Hatta daha da ileri gideyim, aşırı serbestliğin, çocuklarda sınır problemi yarattığı görüşüne katılıyorum.
Öğrencilerin, özgür iradelerinin gelişmesi için, özentinin ve çevreden etkilenmenin en yüksek olduğu yaşlarda, mümkün olduğunca ideolojilerden uzak tutulmaları gerektiğini, uçlarda dolaşmamaları gerektini savunuyorum. Ortalama hatta sıradan olmanın, çocuklar için daha konforlu bir alan yarattığını görüyorum. 18 yaşına kadar, çocukların başkalarının düşüncelerinin kalıplarında kalmaması için yani özgür fikirli yetişmeleri için serbestlikten çok eşitliğe ihtiyaçları olduğunu savunuyorum.
Belki bu sayede, reşit olduktan sonra, ailesi için değil kendi istediği için özgürce kapanan, sevdiği popçu yaptırdığı için değil kendini ifade ettiği için dövme yaptıran, moda diye değil, kendini iyi hissettiği gibi giyinen bir nesil yetişir.
Ve kim bilir belki onlar, birbirini ve çocuklarını malı gibi görmeden birlikte mutlu ve özgür yaşayayıp giderler. Amin...