Bütün mesele okumak ya da okumamak
Entel kelimesinin hakaret yerine kullanıldığı, okumayı reddetmenin övünç nişanesi sayıldığı ülkemizde, okuma öğütleri duymaya ihtiyacımız var.
Yetişen zekaları kitaplarla beslemeyen uluslar, yıkılmaya mahkumdur demiş, bizdeki "Kız Kulesi" efsanesinin de babası sayılan Romalı ünlü şair Ovidius... 2016 yılında, okumanın önemi üzerine, çağlar öncesinden gelen sözleri hatırlatmak biraz abes kaçıyor aslında. Gelin görün ki, okuma sevdalılarına nerdeyse kötü gözle bakılan, "entel" kelimesinin hakaret yerine kullanıldığı, okumayı reddetmenin övünç nişanesi sayıldığı, günden güne cehalete özendiren söylemlerin çoğaldığı ülkemizde, bu kadim öğütleri duymaya ihtiyacımız var. Dini kuralların altının çizildiği, siyasetin hızla dindarlaştığı bu dönemde, televizyonda din sohbeti yapan programcılara dahi itaat edilip, en büyük öğüt olan "oku" emrinin, bu kadar şiddetle reddedilmesini ise anlamak imkansız. Hangi yemeği hangi elle yemek gerektiğinden, ayağa batan dikenin oruca etkisine kadar bütün detayların can siparene tartışıldığı günümüzde, inatla "oku" emrinin görmezden gelinmesi, üstünden atlanmaya çalışılması ve dahi anlamının daraltılıp "her şeyi okuma" yorumuyla "cehalet" güzellemeleri yapılmasının, toplumu cahiliyle uçurumunun kenarında tuttuğunu kabul etmemiz gerek. Hz. Muhammed'in "Okumak kadın erkek hem müslümana farzdır" öğüdünü, müslüman alem dışındaki tüm toplumlar tutuyor olsa gerek ki, ilerleme gayesindeki ülkeler her gün yeni bir uygulamayla okuma seviyesini arttırmaya çalışıyorlar. Hz.Muhammed'in, okumayla ilgili öğüdünü sadece "Kur'an okuyun" diye yorumlamaya çalışanlar, ne Peygamber'le ne müslümanlıkla ne de o dönemle ilgili hiçbir şey okumadıklarını peşinen ispatlamış oluyorlar bu fikirleriyle. Oysa sadece ilk emri yerine getirseler, televizyon programlarında sevap-günah cetveli aramaya zaten ihtiyaç duymayacak olanlar, ne yazık ki "Allah bizi okumuşlardan korusun" sözleriyle hem dini, hem insanlığı, hem ülkeyi tarumar ediyor.
Tarihimiz boyunca okumuş, bilgili insanların saygı gördüğü bu topraklarda, artık okumanın bir çeşit suç sayıldığı, eğitimli insanların ahlaken eksik olarak yaftalandığı bir toplumsal dönüşüm yaşanıyor. Osmanlı'nın ilk Türkçe romanını, ilk Türkçe ansiklopedisini, ilk Türkçe sözlüğünü yazan Şemsettin Sami, bugün kendine "evladi Osmani" diyenlerin tuttuğu cahillik yolunu görse bugün ne derdi bilemem ama şu sözünü de hatırlatmadan geçmek istemem: "İnsanlığa başlıca borcumuz, bıkmaksızın okumak, üşenmeksizin okumaktır".
Ne yazık ki tıpkı inancını bilgiden mahrum tutanlar gibi, atalarının mirasını arzularken, bilgi hazinesinin sorumluluğundan kendini muaf tutanlar, savunduklarını sandıkları tüm değerlere nasıl da ihanet ediyorlar.
İtalya'da 18'ine giren gençlere, kitaplara harcanmak için 500 Euro verilecek...
100 bin kişiye bir kitapçı düşüyor
Yazımın başında da söylediğim gibi, "Oku" emri bizim coğrafyaya gelmiş ama belli ki Avrupalılar daha çok benimsemiş. Okumayı teşvik etmek için adeta yeni bir hareket başladı pek çok "ecnebi" ülkede. Öyle ya, insanlığa yön veren tarihin bütün düşünürleri yanılmış olamaz. "Az bilmek için çok okumak gerekir" diyen Montesquieu'ya da , "Ömrünün dörtte üçünü okumakla geçiren muhakkak namuslu olur" diyen Diderot'a da kulak verseniz, bütün sözlerin aynı kapıya çıktığını görebilirsiniz. İşte bu sebeple olsa gerek, "oku"mak daha çok "oku"mak için yeni yeni teşvikler buluyor ülkeler. Mesela, İtalya'daki yeni bir uygulamaya göre, 18'ine giren gençlere, kitaplara harcanmak üzere 500 Euro verilecekmiş. Tabii ki, tiyatroya da bu paranın içinden bütçe ayrılması öneriliyor. Sadece okumak değil, yazarlık da destekleniyor kuşkusuz. Norveç'te örneğin, kitap yayınlarsanız, devlet kitabınızın ilk 1000 kopyasını ülkedeki tüm kütüphaneler adına satın alıyormuş. Tabii, bu arada, gelişmiş ülkelerde, "kütüphane" diye bize oldukça uzak olan bir kavramdan da bahsetmek gerek. Milliyet Gazetesi'nde okuduğum habere göre, World Cities Culture Forum kitapçılar ve kütüphanelerle ilgili bir istatistik yapmış. İstanbul'da 100 bin kişiye bir kitapçı düşüyormuş. Hong Hong'da ise 100 bin kişiye 21 kitapçı düşüyormuş. Kütüphane sayısına bakarsak hele, dünyada sondan ikinciyiz; Dubai sıralamada bizden yukarıda, gerisini siz hesap edin. İstanbul'da 100 bin kişiye yarım kütüphane bile düşmezken, Edinburgh'da 100 bin kişiye 60 kütüphane düşüyor. Varşova, Brüksel, Paris, kütüphanelerin bol olduğu şehirler olarak gösteriliyor. İnsan da bu tabloya bakınca, "okumak ya da okumamak, işte bütün mesele bu" diye iç geçirmeden edemiyor.