Bir muammanın peşrevinde muallaktayız
.
Murathan Mungan'ın bu ölümsüz sözünde can şekişiyoruz birlikte. 31 Mart'ta en karanlık ve en uzun günü yaşadık, şimdi ise geceler bitmek bilmiyor gibi. Verilmeyen cevaplar, açıklanmayan olaylar, sonuçsuz kalan acı sonlar içinde savruluyoruz. Belirsizlik, alın yazımız sanki. Tekinsiz günlerin arafında, tedirgin bekleyiş bizimki. Sanki sırat köprüsünün üzerinde donup kalmışız gibi... Her yeni günde ölenlerle acıları ölümsüzleştiriyor gibi... Yazarın dediği gibi... Sonsuz bir muammanın peşrevinde, muallakta gibi...
Karanlığa girdiğimiz gün
Koskoca Çağlayan Adliyesi'nde, şakağına dayalı silahla saatler geçiren, koskoca Cumhuriyet'in koskoca savcısı Mehmet Selim Kiraz, ne olup bittiğini hiç anlamadığımız ve muhtemel odur ki hiç anlayamayacağımız bir operasyon sonucu göz göre göre öldü, öldürüldü. Olabilecek en kötü sonla biten operasyon, başarılı ilân edildi. Yeni şüphelerimiz, yıllardır katranlaşarak bekleyen diğerlerinin yanına gömüldü, gitti! Terörle çözüm gelmez, terör kabul edilemez, buna herkesin inancı sonsuz. Halkın elinde silah yok, sadece vicdanların sesi naifçe sormaya devam ediyor şimdi: Sahi, Berkin'in katili kimdi?
Elektrik alamıyorum
Aynı saatlerde, ülkenin hemen hemen tamamını kapsayan elektrik kesintisi vardı. Milyonda kaç ihtimalle bir il, bölge değil de bütün bir ülkede elektrikler aynı anda kesilir? Nedenini bilmiyoruz. Yine muhtemel odur ki bilmemiz hiç mümkün olmayacak. "Araştırıyoruz" dendi, "belki siber saldırıdır" dendi, "Arizona'da da oldu" dendi. Yani kısaca, bir ülkede olup olabilecek en acayip şeylerden birinin ardından "sıkıntı yok" mesajı verildi.
Balyoz'a pardon!
Yine aynı saatlerde; ülke tarihimizin en acılı, en acıklı, en fırtınalı, en yaralayıcı, en aşağılayıcı, en ağır cezalı, en geniş kapsamlı, en uzun süren ve tartışmalı davasından "beraat" kararı çıktı. 5 yıl süren Balyoz davasının sonucunda 236 kişi beraat etti. Bu arada itibarlar yerle yeksan, dağ gibi amiraller hastanelik oldu, adam gibi adamlar kahrından öldü. Berrat kararı verildi ama haksız yere suçlandıkları kabul edilen askerlere görevleri iade edilmedi, "Aldatıldık" dendi, "kandırıldık" dendi geçildi. Beş yıl boyunca sahte olduğu ispatlanmış delillerle hayatları toz duman edilen 236 kişi ve onlarla birlikte kahrolan milyonlarca insana kısaca "pardon" dendi!
Karanlıktan nükleer santral çıktı
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı; savcının odasında az sonra patlayacak silahlara kitlenmişken, Balyoz Davası diye bir kabustan çıkan 236 kişinin binlerce yakınıyla özdeşleşmişken, karanlıkta el yordamıyla memlektinde neler döndüğünü anlayamadığı ve muhtemel odur ki hiç bir zaman anlayamayacaklarını bir sıraya dizmeye çalışırken, henüz gün bitmemişken, çaresiz çocuklar misali umutları bağladığımız nisan ayı kapıda beklerken, bu sefer, Sinop için nükleer santral tasarısı onaylandı. Avrupa nükleer santrallerini kapatacağını açıklarken, canı yanan Japonlar her gün korkunç tehlike konusunda uyarıp "yapmayın" diye yalvarırken, Türkiye Sinop'un dünyaca tanınan en kıymetli doğal alanına Mersin'den sonra yapılacak, memleketin ikinci nükleer santralı için adımı attı.
Akan sular durur
Endişeye mahal yok! Nasılsa, olası facialar için artık yeterince prova yapıldı. Yanıtsız bırakılacak sorulara, yine "muhtemel odur ki" nedeni hiç bir zaman bilinmeyecek kazalara, en iyi ihtimalle yitip gidecek canlara söylenecek söz var nasıl olsa! Sihirli kelime hemen herkesin ezberinde, dilinin ucunda. "Pardon" dendi mi akan sular durur nasıl olsa! Tabii; "nükleer" sonrası bunu yazacak parmak, okuyacak göz, işitecek kulak kalmışsa! Bu sözlerimle sizi rahatsız mı ettim yoksa? Muammanın peşrevinde muallakta, sallana sallana ne güzel sarhoş olduk oysa! Pardon!