Berkin Elvan Ölümsüzdür
.
İnsanlar, en çok istediği şeyle sınanırmış bu dünyada. Biz, "Berkin uyansın" istedik. Çok istedik hem de... Bir sabah ekmek almak için dışarı çıktığında, polis tarafından başından vuruldu Berkin. 14 yaşındaydı. Uyudu, bir daha uyanamadı. 15 yaşında aramızdan ayrıldı. Bu dünyayı geride bıraktığında sadece 16 kilo kalmıştı. Başbakan, "emri ben verdim" dedi, "polis destan yazdı" dedi. Bu destana, ağıt yakıyoruz şimdi. Biz, kalbinde, azıcık vicdan kalmış olanlar, en çok istediğimizle sınanıyoruz. Ancak, birbirimizi severek, herkes için demokrasi ve özgürlük isteyerek, iktidar uğruna yıllardır bu topraklarda kardeşi kardeşi düşürmeye çalışanların tuzağına düşmeyerek geçebiliriz bu sınavdan. Bir çocuk için hep birlikte üzülerek sağaltabiliriz acımızı...
Bugün, Berkin Çocuğun, dumanı üstünde tüten acısı yakıyor içimizi. Berkin Çocuk öldü... Öldürüldü... "O şimdi üşüyor" dedi Samet Baba. Fırından yeni çıkmış ekmek kokusu bıraktı ardında. O ekmek ki düğüm düğüm kaldı boğazımızda. "Sözün bittiği yer" burası galiba...
Vicdansızlar rahmet dileyemedi!
Acımız bir yana, küçücük bir çocuğun ölümünün ardından atılan pişkin iftiralar dehşete düşürdü azıcık vicdan sahibi herkesi.
14 yaşındaki çocuğun, ne teröristliği kaldı, ne mezhebi... Evi ordaydı, "Orda ne işi vardı" dendi! Anasının ayağı ameliyalıydı, "niye annesi ekmek almaya çocuğu yollamış" dendi. O vicdansızlar ki her müsibeti dedi bir tek "Allah rahmet eylesin" diyemedi. Ölünün ardından bunca aşağılık dedikoduyu üretmek hangi mezhebe sığar, onu kimse bilemedi! Bildiğimiz tek bir şey var şimdi; bir çocuk öldü, evinden çıkmış ekmek almaya gidiyordu, yaşı on dörttü, Berkin Çocuk öldürüldü...
Vicdanını satmış, gönül gözünü bağlamış olanların iftiraları, Berkin'le kısıtlı kalmadı. Hunharca suçlamaya başladılar insanları, katilleri saklayabilmek için. O gün sokakta olan herkes suçluydu da, bir tek, parmağı tetiği çekenin suçu yoktu bu işte! Kamu malına yani kendi malımıza yani parka sahip çıkan herkes suçluydu da, parkta oturan insanların üzerine "saldır" emrini verenler suçsuzdu. Sanatçılar, Twitter'da mesaj atanlar, tüm itaatsizler provake etmişti halkı da, her gün canlı yayında milyonlarca insana bağıra çağıra hakaret edenler dökmemişti halkı sokağa... Memleketin en uzak köşesinde yaşayan bile mesuldü ama, İstanbul'un göbeğinde bir çocuğun kafasına kapsül sıkan polisin ve emri verenin hiç dahli yoktu olayda...
"Organik biber gazı" öldürür!
Adını ne koydunuz bu masalın, bilmiyorum? Sonunu henüz yazmadınız, görüyorum. Acılar gittikçe büyüyor, kayıplara yenileri ekleniyor. Bir polis, "organik" denilen biber gazı yüzünden, kalp krizi geçiriyor. Polis, polisin attığı biber gazıyla ölüyor. Masalınızdaki gibi sosyal medya lobileri değil, Berkin toprağa verilirken, bir başsağı dilemeyi esirgeyip, canlı yayında konfeti patlatıp halay çekenler, halkı sokağa döküyor. Şiddet var oldukça, kazanan olmuyor. Mesele, taraf tartışmasına dönüyor ve fikri ne olura olsun giden her can bizden kopuyor. Vicdanı olanlar bugün, Burak Can'ı da, polis memuru Ahmet Küçüktağ'ı da aynı kederle uğurluyor. Destanı yazanlar bir tarafa, halk kayıplarına ağıt yazıyor...
Çocuklar dünyayı alacak elimizden...
Dünyayı çocuklara verelim
Hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar, türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim
Sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...
Nazım Hikmet
Son dua...
Berkin için Cemevi'nde yapılan son dua, hepimizin, din-dil-mezhep-cinsiyet farklılığına bakmadan, gönülden "Amin" diyebildiğimiz gün, gerçeğe dönüşebilir ancak. Ve işte o gün, eşitlikten, demokrasiden, özgürlükten kısaca huzur ve mutluluktan söz edebiliriz. Ancak o gün, bu karanlıkları aydınlığa erdirebiliriz. Tüm kalbimle bu duaya "Amin" diyorum.
"Ya Allah, can kıblesine döndük... sana yakarıyoruz. Hakk'a yürüyen can senin aşığındır; Sen canansın, o can. Şimdi canı, bedenini terk etti; bedeni toprağa dönecek, canı ise sana...
Pir Ali, mürşit Muhammed ve Ehl-i beyt yüzü suyu hürmetine üçler, beşler, yediler, onikiler, ondörtler, onyediler ve kırklar bize yardımcı olsun, yol göstersin.
Hakk'a yürüyen canımızın arkasından yaptığımız bu helallik tören gönül defterine kayıt edilsin, silinmesin hatırlansın...
Erenler, canlar, dostlar, yarenler
Yüzümüz yerde, özümüz dâr'da
Elimiz bağlı, yüreğimiz dağlı
Gözümüz yaşlı, bağrımız ateşli
Yaşam bitimli, acılar bitimsiz
Yer anamız, gök atamız
Doğada doğduk, topraktan var olduk
Bir tende can bulduk, bir bilinçle özgür olduk
Kişi kötü demeyelim, işi kötü diyelim
Bağışlamak en büyük emek
Emeğiniz varsa bağışlayın
Toprak ana bir canı bağrına basıyor
Ateş külde söner, acı yürekte diner.
Acı paylaşıldıkça azalır,
Sevgi paylaşıldıkça çoğalır.
Acılar azalsın, sevgiler artsın.
Kinler bitsin, dostluklar pekişsin.
Yeni yaşamlarda yeni çiçekler yeşersin.
Allah kalanlara uzun esenlik dolu yaşam versin.
Erenlerin, evliyaların ruhu sinsin.
Hacı Bektaş Veli, Hatayi Sultan, Pir Sultan ruhunu pak etsin
Gerçeğin demine hû! Ya Ali.”