Almanların modern tıbba alternatif yöntemi homeopati
Eksik kalan yaşam enerjinizi homeopati ile tamamlayın
Geçen hafta, “İnsanın neresi ağrıyorsa canı ordaymış” diye başlamıştım söze, bu hafta ekliyorum, “İnsanın fikri neyse zikri de oymuş.” Yaşamda akarken, gördüklerimi, hissettiklerimi, öğrendiklerimi, kısaca kendime eklediklerimi paylaşıyorum bu sayfada. İki haftadır yaşadığım korkunç boyun travması ve Batı tıbbının ameliyattan başka çare bulamaması neticesinde, çıkar yollar aramaya başladım. Bu arayışlarda, önüme düşenleri, epey bir araştırıp sonra paylaşmayı da görev bildim. Konu, sağlık olunca altenatif arayışlar, herkesin merak konusu oluyor. Geçen hafta rahatsızlıkların kökeninde yatan zihinsel problemlerle ilgilenmiştim. Bu hafta konum: Homeopati.
Homeopati ile yıllar önce internette karşılaşmış, kabaca “tamamlayıcı tıp” olduğunu öğrenmiştim. Alman bir tıp doktoru ve aynı zamanda eczacı olan Samuel Hahnemann tarafından, 270 yıl önce bulunan, adına ilaç diyemeyeceğimiz ama eczanelerde satılan ürünlerle tedaviyi amaçlayan bir metod. Almanya’da inanılmaz yaygın.
Tanışmamız kızımın karın ağrısı nedeniyle oldu
İlk kullanmam şöyle oldu: Avusturya’da seyahatteyken, kızımın hafif karın ağrısı ve mide bulantısı şikâyeti olunca bir eczaneye girdik. Zaten eczane alışverişini pek severim. Almanya bu konuda sahiden ileri. Vitaminler, yara ve ağrı merhemleri, basit ağrı kesiciler ve bağışıklık artırıcılar, probiotikler her seyahat dönüşü bavulumdaki yerini alır.
Zaten, Almanya ya da Avusturya’da eczanelerden, “ciddi” ilaçları reçetesiz alamazsınız. Eczacı hanıma, kızımın durumunu anlattım ve normalde bu gibi durumlarda kullandığım birkaç ilaç adı saydım ama reçetesiz bunları almam mümkün olmadı. Eczacı, bana “Homeopati” ilacı önerdi. Bilmediğim şeyi kızıma veremeyeceğimi söylediğimde, bunun bildiğim anlamda bir “ilaç” olmadığını, etken maddesi bulunmadığını, yeni doğan kızına bile verdiğini ve Almanya’da çok yaygın olduğunu uzun uzun anlattı. O sırada, eczanede bulunan bir doktor da onayladı. Aldım. Tabii önce kendim yuttum. Bir iki saat bekledim, bir sorun olmadı. Birkaç eczaneden daha onay aldım. Sonunda Ada’ya verdim. Zaten büyük bir sorun yoktu ve çocuk hemen rahatladı. Ertesi gün, aynı eczaneye gidip baş ağrısı için bir homeopati ilacı olup olmadığını sordum. Bu seferki damla formundaydı. Başım ağrıyınca 5 damla damlatıyorum ağzıma. Lodos baş ağrılarımın devası oldu bu ilaç. O gün bu gündür her Almanya seyahatimde birkaç homeopati ilacı alırım. Her seferinde eczacılar da bana bir homeopat ile görüşürsem daha iyi sonuç alacağımı söylerler. Sonunda görüştüm.
Tabii ki yine beni yönlendiren, çaresiz bir şekilde boyun ağrısıyla kıvrandığımı gördükçe bana acıyan arkadaşım, Esra oldu. Ameliyattan kaçmak için fizyoterapinin yanına bir de homeopati eklemeye karar verdik. Üstelik bu denemeler için doktorumdan da onay aldım. Doktorum da baş ağrılarına çare bulamadığı için “reiki”ye gittiğini ve ağrılarından bu sayede kurtulduğunu, vücuda zararı olmayacak her yolu denemekte fayda olduğunu söyledi.
Anahtar şu: Vücuduna bilmediğin maddeyi sokma. Zarar verme ihtimali olan hiç bir şeye yanaşma!
Doğada her şeyin bir benzeri var
Homeopati” nedir?
Homeo: Benzeri, Pati: Hastalık demek. Şu anda en çok bilgiye sahip ve en çok kullanan ülke Hindistan. Amerika’da biri öğrenip Hindistan’a götürüyor. Yedi dil bilen hem eczacı hem botanikçi olan, çok yetenekli bir tıp doktoru tarafından 270 yıl önce bulunuyor. Homeopati, insana farklı bakıyor. Her insanın baş ağrısı farklı, her insan ayrı depresyon yaşıyor. Hikâyesi şöyle sıtmanın, salgın olduğu yıllarda Hahnemann, klasik tıpla hastaları iyileştiremeyince, botanik bilgisiyle bir arayışa giriyor. Kına kına bitkisini öğütüp yuttuğunda sanki sıtmaya yakalanmış gibi oluyor. “Çivi çiviyi söker” diye düşünüp sıtmalı hastalara öğütülmüş kına kına veriyor. Hastalar iyileşiyor ama bir süre sonra hastalık daha hafif olarak tekrar ediyor. Seyreltip verdiğinde etkinin arttığını görüyor. Kına artık yok olana kadar seyreltilip kullanıldığında hasta tamamen iyileşiyor.
Peki bir hasta geldiğinde nasıl tedavi ediyorsunuz? Benim sırt ağrılarım meselâ?
Siz ağrınızı detaylı tarif edeceksiniz. Sonra duygu durumunuzu anlatacaksınız. Herkes ağrı karşısında farklı şey hisseder. Kimi çaresiz kimi öfke hisseder. Kişi o ağrıyı nasıl yaşıyor, önemli olan bu. Hastalığın ismi yok homeopatide. Belirtiler ve şikâyetler var. Migren yok. Baş ağrısı çeken kişinin şikayetleri var. Yaşadığı belirtiler ve duygular var. Ona göre “remedy” veriliyor. Şifa veren ürünler bunlar çünkü içinde ilaçlarda olduğu gibi etken madde yok.
Ama alıp yutuyoruz. Nedir peki bu? Ne alıyoruz o zaman?
Açıklayın lütfen?
Prensip şu: İnsan istenmiş bir bebek olarak ve travma geçirmeden yani normal şartlar altında doğduysa, yüzde 100 yaşam gücüyle doğuyor. Çocuk hastalanmaya başladıktan itibaren, yaşam gücünü yıllar içinde kaybetmeye başlıyor. Yaşadığımız kronik hastalıklar bu gücü iyice zayıflatıyor. Ama vücut kendini yeniden başa döndürebilecek bu bilgiyi kaybetmiyor. Sadece hatırlamaya ihtiyacı var. Remedy bu bilgiyi veriyor vücuda. Vücut yeniden yaşam gücünü hatırlayıp kendini yeniliyor.
Bilgiyi nasıl hap gibi yutuyoruz? Ne var içinde?
Bir hastanın baş ağrıları var diyelim, uzun değerlendirmelerden sonra, sıkışıklık ve baskı hissinden dolayı bu ağrıların yaşandığı sonucuna varıldı. Bunun için meselâ, doğada sıkışık yaşayan bir çiçekten elde edilmiş ürün uygun görülüyor. “Çivi çiviyi söker” deyimi gibi kişideki durumun benzerinde yaşayabilen bir bitkinin yaşam enerjisi, rahatsızlığı hisseden kişinin de yaşam enerjisindeki eksilmişlikleri tamamlıyor. Bu bitki, belli bir öğütme işleminden geçiriliyor. Sonra su ile defalarca seyreltiliyor. Artık bir mikroskopla baksak o bitkiden eser göremiyoruz ama aslında bitki orada. Bilgisi ve yaşam enerjisinin özünü suya aktararak varlığını sürdürüyor.
Üç bardak su öğretisi!
Anlaşılması ve inanması biraz güç. Almanya’da bu kadar yaygın kullanıldığına şahit olmasam inanmayabilirdim.
İnanılmaz olduğuna, inanıyorum.(Gülüyoruz). Şu deneyi duymuşsunuzdur ve lütfen evinizde uygulayın. Almanya’da ana okullarında çocuklara uygulatılan bir öğretidir bu. Üç bardak temiz su koyun; bardağın birine her gün bir kere “seni seviyorum”, diğer bardağa “senden nefret ediyorum” diyerek hitap edin. Üçüncü bardağı ise görmezden gelin. On beş gün sonra sevgi ile seslenilen bardaktaki su bozulmadan kalacak, nefretle seslenilen su kötü kokacak ve görmezden gelinen su hem yosunlanacak hem kötü kokacak. Görmezden gelmek bir insana yapılacak en büyük kötülüktür.
Bunu kızımla denemeliyim.
Lütfen deneyin. Hatta, internette Masaru Emoto diye Japon bir bilim adamı, ararsanız su kristallerini bize göstererek ispatladığı deneyi görebilirsiniz.
Aynı şekilde homeopati ilacı yapılırken de suya, bitkinin özü geçiyor. Bilgisi ve yaşam gücüyle. Böylece bizdeki eksikliği tamamlıyor.
Anladınız işte. Sadece bitki değil. Metallerden yapılan ürün (remedy) grupları var, minerallerden, hayvan dokularından ve sütlerden de...
Peki o bize benzeyen bitkiyi yesek olmuyor mu?Onun adı fitoterapi. O da çok güzel bir başka alan. Homeopati maddeye ihtiyaç olmadığını söylüyor. İhtiyacımız olan özümüzdeki yaşam enerjisi.
Peki nasıl buluyor homeopati, insanın benzerini? Kişinin hazımsızlık sorunu var diyelim ve konuştuğunuzda aslında yıllardır, kayınvalidesinin yaptıklarını hazmedememekten olduğunu saptıyorsunuz. Ve kişinin karakteri de hassas diyelim. Doğada hassas bitkiler ya da metaller bulabilirsiniz ama hazımsızını nasıl bulacak? Hazımsız bitki ya da metal var mı? Hazımsızlığın tedavisi için kullanılacak ürün diyelim ki platin,nasıl bulunuyor bu?
Çok ilginç!
Neden?
Hazımsızlık için sahiden platin kullanılır çünkü. (Şaşırıyoruz. Sanırım ben doğuştan bazı bilgilerle dünyaya gelmiş ama sonra unutmuşum) Platin, bir yerden bir yere taşınırken, gaz oluşturan bir metaldir. Doğada herkesin benzeri var. Çok inceleme gerekli. Duygusal benzerlikler için de gönüllü denekler kullanılıyor. Bazı ürünler de tıpkı Homeopatiyi bulan Hahnemann gibi deneme yanılma yoluyla bulunuyor. Şimdi anladınız mı neden yedi yıl okudum!
Yedi yıl bana az görünmeye başladı, sahiden çok zor ve derin bir konu. Almanya bunu modern tıpla nasıl buluşturuyor.
Oradaki hastanelerde zaten homeopatlar, modern tıp doktorları ile el ele çalışıyor. Amaç bir insanı iyi etmek. Örneğin; hasta; kanser tedavisi için kemoterapi alıyorsa, yaşam gücü ve kemoterapinin yan etkileri için homeopatiden yararlanılıyor. Devlet, Alman vatandaşlarının homeopati tedavilerini karşılıyor. Herkesin çantasında, homeopata gitmeden rahatlıkla kullanabileceğiniz bir homeopati ilk yardım seti var zaten. Almanlar için homeopatisiz bir tedavi düşünülemez.
Vedalaşırken, homeopatinin dışına çıktık ve Aynur Hanım, merkezlerinde kullandıkları, enerji yüklü kristallerden omurgama ve kalbime yapıştırdı. Biraz spiritüellikten zarar gelmez. Ayrıca, koca bir kristali de boynuma astı. Şimdi, “Hadi canım” diyebilirsiniz. Olsun, ne kaybederim! Konu ilginizi çektiyse: www.dogalsaglikdanismani.com adresine bir göz atın.