Abdülmecid Efendi Köşkü...
.
Abdülmecid Efendi Köşkü’ndeki sergide insanın gözüne batacak çıplaklıkta işler yok. Ayrıca tabii ki olabilirdi! ‹steyen gezer beğenir, rahatsız olan tercih etmezdi.
Bu hafta, Bienal için ilk defa kapılarını halka açan Abdülmecid Efendi Köşkü’nü ve içinde sergilenen Ömer Koç koleksiyonuna ait seçkiyi gezdim. O kadar etkilendim ki köşke mi bakayım yoksa içindeki eserlere mi şaşırdım. 12 Kasım’a kadar açık olan sergi alanını gezmeniz için tavsiyede bulunmak üzere sabırsızlanırken, sergi saldırıya uğradı. Açıkçası şu anda sergiden mi yoksa yobazlığın dibini bulduğumuz derin çukurdan mı söz etmeliyim bilemiyorum. O kadar çok yanlış ve kepazelik bir arada ki bu meselede! Ne yazık ki, muhtemelen sergiyi gezmeden yorum yapmak gafletinde bulunan köşe sahipleri bile olmuş. O sergiyi gerçekten gezmiş herhangi birinden, “Sevimsiz. Kusturucu. Bağlamsız. Anlamsız. Bir gazete köşesinde yayınlanamayacak kadar berbat şeyler” yorumunu duymazsınız çünkü. Hoş, zaten bu cümleyi azıcık sanat görgüsü olan kimseden duyamazsınız. Beğenip beğenmemek, eserlerin kişinin ruhuna hitap edip etmemesi ayrıdır, sanat eserlerini yargılamak ayrıdır. Eleştirinin bir usulü vardır ki, eleştiri yapma haddini gösterebilmek için bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı bir yana, en yetkin sanat eleştirmeninin de kişisel zevkiyle “Kusturucu, iğrenç, anlamsız” kelimelerini kullanmak gibi bir hakkı yoktur. Ha ille de, sanat konusunda anlamadan bir söz söyleme ihtiyacı vuku bulduysa, “Bana hitap etmiyor” demek en iyisiyisidir.
Sergiyi gezmiş biri olarak şu kadarını söyleyebilirim ki, Abdülmecid Köşkü’nde insanın gözüne batacak çıplaklıkta işler yok. Ayrıca tabii ki olabilirdi! İsteyen gezer beğenir, rahatsız olan tercih etmezdi. Tavsiyem o ki, gazetenin fotoğrafçılarının objektifine yansıysan görüntülere bakıp ahkam kesmek yerine, ille de gazeteye yorum yazılacaksa, önce bir zahmet kendi yerleştirmesi içinde eserler gezilip sonra fikir beyan etmeli. Ya da sanırım kimi zaman susmak en iyisi. Her şeye rağmen taviz vermeyen ve kapılarını kapamayan Bienal Sponsoru Koç Holding’e ve özel koleksiyonunu paylaşmaktan vazgeçmeyen Ömer Koç’a, tüm sanatseverler adına teşekkürlerimle...
Köşk hakkında bilinmeyenler...
- Osmanlı döneminde de özel mülk bu köşk. Mısır Hidivi’nin av köşkü iken padişah 2’nci Abdülhamid tarafından yeğeni Halife Abdülmecid Efendi için satın alınmış. Köşkü daha sonra yapı Kredi Bankası kurucusu Kazım Taşkent satın almış. Bankanın satışıyla birlikte, köşk de Koç Topluluğu’na devrolmuş. İyi ki de öyle olmuş. 200 dönüm yeşil alan ve tarihi köşk böylece korunmuş. Halife Abdülmecid Efendi, kendisi de ressam ve sanat aşığı olduğu için döneminde de sanat ve sanatçıların buluşma mekanı olarak tıpkı bugünkü amacına yönelik kullanmış bu köşkü. Abdülmecid Efendi’nin yarı çıplak kadınları resmettiği tablosu da oldukça ünlü olmakla birlikte bazılarınca reddedilmeye çalışılmaktadır.
Köşkteki Ömer Koç koleksiyonu seçkilerinden oluşan “Kapı Çalana Açılır” sergisi hakkında:
- Öyle gezmeden yazanların dediği gibi “müstekreh” yani iğenç bulunacak çıplak eserlerden oluşan bir yerleştirme yok. Sanat, farkındalık yaratmak için seyircisini rahatsız etmek yolunu da seçebilir, o ayrı. Ama bu sergi, ülkemizin tahammül seviyesi hesaba katılarak düzenlenmiş bana göre. Kısaca şöyle izah edeyim, bir çocuğun görmesinde sakıncalı bulunacak işler yok ortada.
- Saldırıya uğrayan çıplak adam heykeli: Efendim, aslında sanatçı tam da hedefine ulaşmış belli ki. Çünkü bu küçük heykel yerde duruyor ve yukardan bakıldığında sadece hırka altına saklanmış bir adam olduğunu anlıyoruz. Yere kadar eğilip, adamın çıplaklığını gözlemek yani özeline girip röntgenlemek isteyip istememek seyirciye bırakılmış. Kısaca siz kafanızı yere yapıştırmadıkça gördüğünüz şey sadece bir hırka ve onu tutan eller ve dışarda kalan ayaklar. Çok çarpıcı ve çok gerçekçi, insanı seçime zorladığı ölçüde etkileyici.
- Mihrap içine çıplak adam mı konmuş! Koç Holding’den mihrap değil, çini şömine” olduğuna dair açıklama geldi. Ha inanmayanlar olduysa, son Halife Abdülmecid Efendi’nin kıblesi yoktu demek istiyor herhalde. Çünkü mihrap olduğu iddia edilen şömine güneybatı yönünde.
- Ben sergide, “Gözlemci” isimli yaşlı kadın- sandalyelerin üzerindeki çocuk ve “Çok Beklenen” ile “Şüpheci Thomas” isimli olağandışı yaratıklarla çocukların birlikte kullanıldığı işleri sevdim. Buram buram sevgi hissettim. Bir de girişteki havuzun kenarındaki ölümle - yaşam arasında insanı git - gele götüren kuğu heykeli...