Şampiy10
Magazin
Gündem

IMF’ten karamsar tahminler

Para Politikası Kurulu PPK yılın ilk toplantısını yaptı. Para politikasında değişiklik beklenmiyordu. Faizlerle oynamadı. Sadece ayrıntılarda küçük ayarlarla yetindi. Örneğin döviz satım ihalesi yerine gün içi döviz satışı geldi.

Faiz lobisi kötü günler geçiriyor. Felaket senaryoları fena halde şişti. Sepet kur 2.10 TL’nin altına yerleşti. Gösterge faiz tek haneye geri döndü. Velhasıl bilek güreşi Merkez Bankası’nın kesin zaferi ile bitti. Lobinin kıvırtacak yeri kalmadı. Hayat zor...

İlginç bir haber Japonya’dan geldi. Gözünüzden kaçmış olabilir. Otuz küsur yıldan sonra Japonya’nın dış ticareti ilk kez açık verdi. Geri planda durağan ihracata rağmen ithalatın artışı yatıyor. Küresel reel düzeltme için bir başlangıçtır. Darısı Çin’in başına...

Dünya ekonomisi yavaşlıyor

Kriz sonrasında küresel konjonktür tahminlerinde hızlı revizyon önem kazandı. İhtiyacı IMF de hissetti. Kriz öncesinde Dünya Ekonomisine Bakış raporu yılda iki kez (Mart ve Eylül) yayınlanırdı. Şimdi dönem ortasında kısa bir ek çıkıyor.

Ocak güncellemesi yeni açıklandı. Kısa (7 sayfa) metnin bir sayfası tahmin tablosu; ayrıca önemli grafikler de var. Kolay okunuyor. Ek yayında tek tek ekonomilere bakılmıyor. Sadece on iki büyük ekonomi yer alıyor. Türkiye listeye dâhil değil.

Bugünle başlayalım. IMF’e göre dünya ekonomisi 2010’dan 2011’e ciddi yavaşlıyor. Bu durum bütün bölgelerde geçerli. Ama hızı değişiyor. Gelişen ekonomiler daha az, gelişmiş ekonomilerde daha belirgin yavaşlıyor.

IMF yavaşlamanın 2012’de devam edeceğini tahmin ediyor. 2011’le bazı farklar var. Birincisi, 2011’e kıyasla yavaşlama daha yumuşak. Örneğin dünya büyümesi 2011’de 1.4 puan, 2012’de ise 0.5 puan geriliyor.

Dağılımda da istisnalar beliriyor. Örneğin 2012’de ABD ekonomisi yavaşlamıyor; 2011 düzeyinde büyümeye devam ediyor. Güneydoğu Asya’da (ASEAN) ve Brezilya’da büyüme az da olsa hızlanıyor.

Euro bölgesinde resesyon

Gelelim euro bölgesini ilginç kılan gelişmelere. Birincisi, hem 2011’de hem 2012’de dünya konjonktüründen ayrışıyor. 2011’de diğer gelişmiş ülkelere göre az yavaşlıyor. Buna karşılık 2012’de resesyona giren yani küçülen (yüzde 0,5) tek büyük ekonomi oluyor.

Diğeri, büyüme bölge içinde eşitsiz dağılıyor. 2012’de euro bölgesinin en büyük iki ekonomisinde resesyon yok; Almanya ve Fransa’da artı büyüme var (yüzde 0.3 ve 0.2). Ama İtalya’da yüzde 2.2; İspanya’da yüzde 1.7 küçülme bekleniyor. Milli gelir bilgileri: İspanya 1.5 trilyon dolar, İtalya 2 trilyon dolar.

Son olarak kısaca bir önceki tahminden bu yana değişime işaret edelim. Eylüle kıyasla ABD dışındaki bütün ekonomilerde 2012’nin büyüme sayıları aşağı yönde revizyon görüyor. Sadece ABD sabit kalıyor. Yani son üç ayda IMF’nin dünya ekonomisi için karamsarlığı artıyor.

Yazının devamı...

2012 için farklı tahminler

Yılbaşında bir yenilik yaptım. 2012 tahminlerimi Ekodiyalog ekibi ile birlikte yayınladım. Zaten arada büyük farklar yoktu. İleride hesap sormak isteyeceklere tabloyu kesip saklamalarını önerdim.

Son dönemde başka 2012 tahminleri gelmeye başladı. Örneğin Dünya Bankası 2012 için bize kıyasla çok daha karamsar bir resim çizdi. Büyük yatırım bankalarının tahminleri de benzer yönde çıktı.

Bunlara bakınca, iktisatçıların 2012 beklentilerinde önemli bir ayrışma oluştuğunu görüyoruz. Yani konjonktürün nasıl biteceği konusunda farklı görüşler var.

Biri “yumuşak iniş” senaryosudur. Ekonominin yavaşlayacağı kabul ediliyor. Ama büyümenin yüzde 4-5 civarına ulaşması bekleniyor. Ekonomi yönetimi bu görüşü savunuyor. Ben de o cephede yer alıyorum.

Buna karşılık mali kesim kökenli tahminler bu senaryoyu iyimser buluyor. Şu ya da bu nedenle, 2012’de konjonktürde daha keskin dönüş kaçınılmaz görülüyor. “Sert iniş” diyebiliriz.

Consensus Forecasts

Eastern Europe Consensus Forecasts EECF her ay yayınlanıyor. Türkiye dâhil Doğu Avrupa ekonomilerini kapsıyor. Ocak sayısı yeni elime geçti. Türkiye için 12 kuruluş tahmin vermiş (benim tahminim de içinde).

Büyüme hızı ile başlayalım. Bir yerli menkul değerler kuruluşu 2012’de ekonomi yüzde 2 küçülecek diyor. Bir başka (yerli) kuruluş yüzde 1 küçülme, iki büyük yabancı yatırım bankası sıfır ve yüzde 1’in altında büyüme öngörüyor.

Ortalama büyüme tahmini yüzde 1,3 çıkıyor. Ortalamayı benim yüzde 4,5 büyüme tahminim yükseltiyor; hariç tutunca ortalama yüzde 1,1’e iniyor. Türkiye’nin 2011’de yüzde 8’in üzerinde büyüdüğü düşünülürse, gerçekten ekonomi kazık fren yapıyor.

Büyümede karamsarlık diğer göstergelere de bulaşıyor. Ekonominin durmasına rağmen cari işlemler açığı 56 milyar dolar, enflasyon yüzde 6,2 tahmin ediliyor. Bütçe açığı ise yüzde 2,5’a tırmanıyor.

Döviz kuru soruluyor ama sonuçlar yayınlanmıyor. Merak ediyorum. Acaba TL’ye saldırı bekleniyor mu? Büyümedeki sert düşüşün bir nedeni olabilir. Ama dış denge o yönde işaret taşımıyor.

Beklenti Anketi

Merkez Bankası Beklenti Anketi ayda iki kez yapılıyor. 90 civarında mali kesim ağırlıklı katılım var. Ocakta yapılan ikinci anketin sonuçları cuma günü yayınlandı. Sıcağı sıcağına 2012 beklentilerine bakalım.

Büyüme ortalaması yüzde 3,3’le EECF’in üzerinde ama Ekodiyalog’un altında. Cevaplar arasında yüzde 2 küçülme de olduğunu görüyoruz. Yüzde 8,3 (?) bekleyen de var.

Yıl sonu enflasyon ortalaması yüzde 7,2 ile ikisinden de yüksek. Cevaplar yüzde 6-11 arasında değişiyor. Belli ki enflasyon konusunda içeride karamsarlık daha yaygın.

Cari işlemler açığı ortalaması 67 milyar dolarla gene ikisinden yüksek. Cevaplar 43-80 milyar dolar arasında oynuyor. Dış açıkta da beklentiler daha karamsar.

Yıl sonu dolar kuru ortalaması ise 1.83 TL. Geçen haftayı az çok bu değerden kapattığını hatırlatalım. Yıl içinde kurda yatay hareket öngörülüyor. Cevaplar 1.70-2.20 TL arasında yer alıyor.

Yazının devamı...

2011’de krediler

Para politikası tartışmalarında kredi gelişmelerine sık değiniliyor. 2012’nin ilk enflasyon raporu bu hafta açıklanıyor. Öncesinde bakmak istedim.

Kredi hacmi konjonktürün en kritik değişkenlerinden biridir. Para politikası ile toplam talep düzeyi arasındaki bağı krediler kurar. İktisatçılar “kredi kanalı” diyor. Faiz ve likidite politikalarının esas amacı kredi hacmini arzulanan yönde etkilemektir.

Kredi hacmindeki değişimin birden fazla etkene bağlı olduğunu unutmayalım. Ekonomide sık raslanır; tek gösterge yeterli bilgi taşımaz. Çok sayıda değişkeni eşanlı izlemek gerekebilir. Kredi kanalı için özellikle böyledir.

Kredi talebi tüketici ve firmalardan gelir. Geri ödeme kapasitesi önkoşuldur. Gelir üzerinde harcama arzusunu yansıtır. Bazen krediye talep olmaz. Japonya tipik örnektir. Kriz sırasında ABD, AB, vs. çok ülkede benzer sorunlar oluştu. Türkiye de dahildir.

Kredi arzını bankalar yapar. Bir belirleyicisi risk iştahıdır. Bozulunca birbirlerine bile borç vermezler. Diğeri fonlama olanaklarıdır. Mevduat reel kesim kökenli kaynaktır. Yetmeyince iç-dış mali piyasalardan ve Merkez Bankasından temin edilen fonlar krediye dönüştürülür.

Reel kredi endeksi

Durum tesbiti ile yola çıkalım. Türkiye’de bankaların reel kesime açtığı nominal kredi miktarını Merkez Bankası her hafta yayınlıyor. Tüketici (konut, araç, ihtiyaç, vs.) ve firma kredilerinin toplamıdır. Döviz kredileri dahildir. Reel sayılara ulaşmak için TÜFE’yi kullandım.

Alışılan yöntem yüzde değişime bakmaktır. Analiz bir yıl önceye kıyasla değişim oranı ile yürütülür. Ancak yıl içinde eğilim kırılmasını yansıtmaz. Onu görmek için mutlak değerleri izlemek daha yararlıdır. Kısa dönemde olup biten daha net anlaşılır.

Lafı uzatmayalım. Sadeleştirmek için reel kredi hacmini bir endekse dönüştürdüm. Kriz dönemini de kapsamak için Ocak 2008’den başlattım. Kriz öncesi zirveyi (Eylül 2008) baz aldım. Kolay izlenen bir grafik oluştu.

Son çeyrekte eğilim değişiyor

Dört yılın hikayesini kısaca özetleyelim. 2008 krizi kredi hacmini daraltıyor. Bir yandan kriz ortamında reel kesimin daha az harcaması kredi talebini düşürüyor. Aynı anda bankaların fonlama sorunları ve nakit kalma arzusu kredi arzını kısıyor. Nisan 2009’a kadar bu eğilim sürüyor.

Endeksi bu nedenle tercih ettim. Örneğin Nisan 2009’da reel kredi miktarı bir önceki yılın hala üzerinde; yani yıllık artış oranı azalıyor ama pozitif çıkıyor. Halbuki endekste yedi ay boyunca reel kredide daralma yaşandığı çok açık görülüyor.

Reel kredi hacmi Mayıs 2009’dan itibaren artışa geçiyor. Şubat 2010’da kriz öncesini yakalıyor. Ondan sonra artış hızlanıyor. Eylül 2011’de endeks 164 değerini alarak rekor kırıyor. Yani onsekiz ay içinde reel kredi hacminde yüzde 64 artış gerçekleşiyor.

2011’in son çeyreğinde reel kredi hacmi tekrar gerilemeye başlıyor. Nedenini biliyoruz. Uygulanan yeni politika bileşimi kredi artışını denetlemeyi amaçlıyor. Bankalar bir süre direniyor. Ama sonunda politika sonuç veriyor. Kredi hacminde düşüş eğilimi belirginleşiyor.

Olumlu bir gelişmedir. 2012’de “yumuşak iniş” senaryosunu güçlendiriyor.

Yazının devamı...

Şundan bundan

Pazartesi kar yağışını düşünerek yazıyı erken yolladım. Böylece akşamüstü açıklanan bütçe verilerini kaçırdım. Hoş, erken çıkmak trafik karmaşasından kurtulmaya yetmedi. Eve ulaşmam iki saati aştı.

2011 bütçe sonuçları Hazine nakit dengesi ile uyumlu geldi. Faiz-dışı fazla 23 milyar TL, bütçe açığı ise 17 milyar TL olarak açıklandı. Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1,3’e geriledi. Türkiye’yi mali istikrar liginin zirvelerine taşıyor. Büyük başarıdır.

Önemli bir ayrıntıya dikkat çekelim. Gelirler bütçenin 17 milyar TL üzerinde seyretti. Harcama ise bütçeyi aşmadı. Yani gelirdeki artış harcamaya yansıtılmadı. Bütçe açığını azaltmak için kullanıldı.

Mali disiplinin kalitesine bir kanıt daha var. Faiz dışı harcamalar 2011’de yüzde 10,2 arttı. Halbuki cari fiyatlarla milli gelir yüzde 18 civarında artış gösterdi. Dolayısı ile faiz-dışı harcamanın milli gelire oranı düştü. Bunlar gelecek için umut vericidir.

Muharebe ve savaş

Mali piyasalar insanı hep şaşırtır. Başta Fransa çok sayıda euro ülkesinin kredi notu indiriliyor. Ama mali piyasaların olumsuz tepki vereceğini sakın beklemeyin. Tam tersine, euro bölgesinde borsalar yükseliyor, faizler düşüyor. Buyurun, buradan yakın...

Bu arada iyimserlikten TL de nasibini aldı. Ağustostan bu yana ilk kez döviz sepeti 2.10 TL’nin altında iki gün geçirdi. Kur üzerindeki baskı azalınca Merkez Bankası da bankaları düşük faizle fonlamaya geçti.

Mali kesim Merkez Bankası ile giriştiği bilek güreşinde havlu atınca muhalifler de sıkıştı. Kur ve faiz sayıları ortada, kıvırtmak kolay değil. Yanıldığını kabul etmek de insanı zorluyor. Dün gelen Londra kaynaklı tefsir iyi bilinen bir benzetmeden yararlanmıyor.

“Son muharebe Merkez Bankası tarafından kazanılmışa benziyor; ama soru halen geçerli: Banka savaşı kazanabilir mi?” Elbette yazar uzun uzun kazanamayacağını anlatıyor. Mağlup pehlivan güreşe doymaz derler.

Hepimiz davacı olalım

12 Eylül ve Kenan Evren’e karşı kampanyayı Şanar Yurdatapan haber verdi. Kendisinin hazırlamadığını ama seve seve katıldığını söylüyor. Aynı durumdayım.

“Bu kampanyadan amaç, 94 yaşındaki bir kişiden intikam almak değildir. İstediğimiz şey, General Evren’in bir zamanlar başkalarına reva gördüğü işkencelere maruz kalması ve acı çekmesi de değil...

Kenan Evren’in gerçeklerin sulandırılmadan ve çarpıtılmadan ortaya çıkarılacağı bir biçimde yargılanmasını ve gerçeklerin örtbas edilemeyecek şekilde mahkeme kayıtlarına geçirilerek gelecek kuşaklara nakledilmesini istiyoruz...

Başka konularda başka görüşlere de sahip olsanız, eğer bu görüşü benimsiyorsanız lütfen bize katılın, bu dilekçeyi yaygınlaştırın, siz de davacı olun.”

Tam metin ve katılım için: www.hepimizdavaciyiz.net.

Yazının devamı...

Büyük ekonomi sıralaması

Ortalıkta dolaşan grip virüsünden ben de kurtulamadım. Önce hafif atlatacağımı zannettim. Öyle olmadı. Cumartesi fena vurdu: Ateş, öksürük, doktor, antibiyotik vs. Neticede pazar yazımı yollayamadım.

TÜİK ve Merkez Bankası tarafından hesaplanan Tüketici Güven Endeksi aralık sonuçları yayınlandı. Haziran-ekim arasında sürekli geriliyordu. Kasımdan sonra aralıkta da yükseldi. Genelde olumlu haberdir.

Ekim istihdam ve işsizlik verileri TÜİK tarafından açıklandı. Mevsim etkisi temizlenince, eylülden ekime istihdam 11 bin kişi, issizler ise 29 bin kişi artıyor. Dolayısı ile işsizlik oranı 0.1 puan yükseliyor. İstihdamda güzel günlerin sonu geldi mi?

Dün 2011 bütçe sonuçları bekleniyordu. Gelmedi. Hazine nakit dengesi bir fikir veriyor. Nakit bazında faiz dışı fazla 23 milyar TL, toplam nakit açığı 15 milyar TL oldu. Milli gelire oranı yüzde 1,1 ediyor. Büyük bir başarıdır.

Karışık bir gösterge

Bazen kısa dönemli konjonktür gündeme hâkim oluyor. Son dönem örnektir. Para politikası polemikleri canlandı. Üstüne kur, faiz ve enflasyon sıçradı. Kilitlendik. Arada çıkan ilginç konularda topa giremedik. Biri yerli otomobil muhabbetidir. Adeta her gün bir şekilde manşetlere taşınıyor. Buram buram kafa karışıklığı kokuyor. Kambersiz düğün olmazmış. İlk fırsatta görüşlerimi paylaşacağım.

Diğeri ekonomilerin büyüklük sıralaması ve Türkiye’nin yeridir. Sürekli gündemde kalıyor. Türkiye’nin hangi tarihte kaçıncı sıraya yükseleceği hesaplanıyor. Hedefler konuyor.

Halbuki iktisatçılar uluslararası karşılaştırmalarda milli gelirin mutlak düzeyini kullanmayı sevmez. Çünkü net bir gösterge değildir. Birbiri ile nedensellik bağı olmayan iki etkeni yansıtır: Nüfus ve verimlilik.

Buna rağmen kamuoyunun ve siyasetin ilgisini çekiyor. Örneğin Amerikalılar da Çin’in kendisini geçeceği tarihi merak ediyor. The Economist’in interaktif makalesini tavsiye ederim (www.economist.com/node/21540911).

Farklı bir tablo

Dünya Bankası verilerini kullanarak aşağıdaki tabloyu hazırladım. Euro bölgesini tek ülke kabul ettim. Dünya nüfusunun dörtte üçünü kapsayan 20 ülkeyi aldım. Bunların toplam ve kişi başına gelirini buldum. Sıralamayı da toplam milli gelire göre yaptım.

Ne görüyoruz? Türkiye nüfusa göre dünyanın 18’inci büyük ülkesidir. En büyük 20 ülke arasında kişi başına gelirde 6’ncı, toplam milli gelirde ise 9’uncu gelmektedir. Üstüne çıkma ihtimali yoktur. İlk sekizin nüfusu çoktur. Bu açıdan Endonezya’nın da Türkiye’yi geçmesi an meselesidir. Türkiye’nin doğal sırası 10’dur.

Ya altta kalanlar? Sadece Tayland ve Kongo’nun nüfusu Türkiye’den az; diğerleri daha kalabalık ülkelerdir. Aynı zamanda çok fakir ülkelerdir. Önümüzdeki 10 ya da 20 yılda Türkiye’nin sırasını zorlayamazlar.

2010 yılı Nüfus (milyon) GSYH (milyar $) Kişi Başı Gelir (bin $)

1 ABD 309 “14,587” 47.2

2 Euroland 332 “12,145” 36.6

3 Cin “1,338” “5,927” 4.4

4 Japonya 127 “5,459” 42.8

5 Brezilya 195 “2,088” 10.7

6 Hindistan “1,171” “1,727” 1.5

7 Rusya 142 “1,480” 10.4

8 Meksika 113 “1,035” 9.1

9 Türkiye 73 734 10.1

10 Endonezya 240 707 2.9

11 İran 74 331 4.5

12 Tayland 69 319 4.6

13 Mısır 81 219 2.7

14 Filipinler 93 200 2.1

15 Nijerya 158 194 1.2

16 Pakistan 174 177 1.0

17 Vietnam 87 106 1.2

18 Bangladeş 149 100 0.7

19 Etiyopya 83 30 0.4

20 Kongo 66 13 0.2

Dünya “6,841” “63,124” 9.2

Yazının devamı...

Nispi fiyat değişimi: Gıda ve enerji-dışı sanayi

Küresel mali piyasalar moralleniyor. New York borsası tarihi zirve civarında. Almanya üç ayın en yüksek değerinde. Parite 1.27 civarında dalgalanıyor. Yavaş yavaş piyasalar da euro krizinde dibin aşıldığını anlıyor.

İçeride TL değer kazanıyor. Dün döviz sepeti de 2.11 TL’ye geriledi. Sıcak paracıların kopardığı gürültü sonuç vermedi. Merkez Bankası’nın kararlılığı karşısında direnemediler. Pazar günü nedenlerini anlatmıştım.

Kasım ödemeler dengesi Merkez Bankası tarafından yayınlandı. Dış açıkta sınırlı da olsa toparlanma belirginleşiyor. Kasımda cari işlemler açığı 5.2 milyar TL oldu. Geçen yılın yüzde 13 altındadır. İki yıldır ilk kez küçülüyor.

Eğilimdeki değişim yıllık sayılara da yansıdı. Ekim 2009’da 13 milyar dolardan Ekim 2011’de 79 milyar dolara tırmanmıştı. İlk kez düştü. Yılı 77 milyar dolar civarında kapayacaktır.

Hizmetlere kıyasla nispi fiyat

Enflasyon dinamiklerinin geri planını kavramaya çalışıyoruz. Bu amaçla nispi fiyatların uzun dönemli değişimini inceliyoruz. Salı günü 1996 sonrasında mal ve hizmet fiyatlarını karşılaştırdık. Genelde malların ucuzladığını ama 2007 sonrasında eğilimin değiştiğini saptadık.

Bugün mallar kategorisinin alt kalemlerine giriyorum. Üçe bölünüyor: Gıda, enerji ve enerji-dışı sanayi. Ancak üçlü grafik zor okunuyor. Zaten enerji fiyatlarının serüveni iyi biliniyor. Dolayısı ile diğer ikisi ile yetiniyorum.

Yöntemi değiştirmiyorum. Yani gene hizmet fiyatları ile karşılaştırıyorum. Soru şöyle: Enerji-dışı sanayi ürünleri hizmetlere kıyasla ucuzluyor mu? Yoksa pahalılaşıyor mu? Aynı mantık gıda ürünleri için de geçerli.

1996-2002 döneminde iki nispi fiyat beraber hareket ediyor. Ben de Ocak 2003’ten başladım. Grafik sadeleşti. Ama nispi fiyatları aynı bazda (Ocak 1996=100) izlemeye devam ettim.

İki farklı eğilim

Enerji-dışı sanayi ürünlerine gıda dâhil değil. Dayanıklı, yarı-dayanıklı ve dayanıksız malların alt-endeksleri beraber davranıyor. Uzun dönemde hizmetlere kıyasla ucuzluyor. 1996’dan 2009’a nispi fiyatı yarıya düşüyor. 2009’da duraklıyor. 2011’de az da olsa yükselişe geçiyor.

Gıda kalemi ise işlenmiş ve işlenmemiş gıda ürünlerini kapsıyor. Dalgası bol. 2003’te nispi fiyatı enerji-dışı sanayi ile eşit. Sonra farklılaşıyor. Önce az da olsa düşüyor. Sonra artışa geçip 2003 düzeyine geri dönüyor. Yani sekiz yılda gıdanın nispi fiyatı değişmiyor.

2007 sonrasında gıdanın nispi fiyatındaki bu artış çok önemlidir. Enflasyon sürprizlerinin temel nedenlerinden biridir. Bu arada enerjinin hizmetlere kıyasla nisbi fiyatının 2011 sonunda 115’e tırmandığını söyleyelim.

Yazının devamı...

Nispi fiyat değişimi: Mal ve hizmet

Küresel mali piyasalar haftaya nispeten sakin başladı. Ama dolar euro karşısında yükseldi. Parite 1.27’ye yaklaştı. İMKB ise düştü. TL ise gücünü korudu. Gün içinde sepet 2.13 TL’nin altını gördü.

Kasım sanayi üretimi TÜİK tarafından yayınlandı. Geçen yılın aynı ayına göre toplam sanayi yüzde 8.4; imalat sanayii yüzde 7.6 arttı. Takvim ve mevsim etkisi temizlenince ekime göre toplam yüzde 2.5; imalat sanayii yüzde 3.1 geriledi. Beklentilerle uyumludur.

Kurla bağlantılı yeni bir tartışma başladı. Bakan Babacan ihracatçıları eleştirdi. TL’nin değer kaybetmesine rağmen ihracatta artışın zayıf kalmasını sorguladı. Kısa dönemde kurun ihracata etkisi sınırlıdır. Orta dönemi beklemek gerekiyor.

Gene Bakan Babacan’dan önemli bir açıklama geldi. TL değer kaybederken sermaye girişi olduğunu söyledi. İlginç; döviz talebinin içeriden kaynaklandığına işaret ediyor. Aralık ve ocak ödemeler dengesi yayınlanınca ayrıntısını öğreneceğiz.

Nispi fiyatın önemi

Enflasyon analizinde ölçme sorunlarına sık sık değiniyorum. Gazete manşetlerine çıkan TÜFE ‘yaşam maliyetini’ hesaplamak üzere tasarlanmıştır. Dolayısı ile birbirinden bağımsız çok sayıda etkeni yansıtır.

Bunlardan biri de nispi fiyatların değişmesidir. Piyasa ekonomisine dinamizmini fiyat hareketleri verir. Tüketim, üretim ve yatırım kararlarını fiyatlar belirler. Dolayısı ile fiyatlar hem kısa dönemde dalgalanır hem uzun dönem eğilimleri oluşur.

Nispi fiyat değişimi para politikası için hayatidir. Bilinen örneği hatırlatalım. Dolaylı vergide artış ‘yaşam maliyetini’ yükseltir. Ancak enflasyonist değildir. Çünkü vatandaşın satın alma gücünü azaltır. Böylece toplam talep kısılır. Petrol fiyatı, döviz kuru vs. benzer etki yapar.

Enflasyon analizinde kiraları ve berber fiyatlarını o nedenle önemsiyorum. Ancak, tekil fiyatlar yanıltabilir. Daha genel kategorileri kullanmak gerekiyor. Özellikle mal fiyatları ve hizmet fiyatları ayrımı bu bağlamda çok yararlıdır.

Maalesef TÜİK bu ayrıntıyı yayınlamıyor. İmdadıma Turkey Data Monitor ekibi yetişti (www.turkeydatamonitor.com). Türkiye için AB Harmonize TÜFE verileri 1996’dan başlıyor. Kasım 2011’e kadar geliyor.

İki istisna dönem

Nispi fiyat endeksini, mal fiyatları endeksini hizmet fiyatları endeksine bölerek hesaplıyoruz. Ocak 1996’yı 100 aldım. Mevsim etkisini temizlemedim. Dolayısı ile aydan aya sert dalgalanmalar var. Uzun dönem eğilimini ayrıca gösterdim (trend).

İktisat teorisi uzun dönemde malların hizmetlere kıyasla ucuzlamasını öngörür. Hizmet kesimlerinde verimliliğin daha yavaş artmasına atfedilir. Genelde Türkiye deneyimi ile uyumludur.

Ancak iki istisna dönem var. Biri, 2001 krizi sonrası; malların nisbi fiyatı hızla yükseliyor. Nedeni döviz kurunun sıçramasıdır. Mart 2003’den sonra, TL’nin değer kazanması ile birlikte yeniden düşüşe geçiyor.

Diğeri 2007 yazında devreye giriyor. Önce nispi fiyatta düşüş duruyor. 2009 ortasında artışa geçiyor. Yükseliş eğilimi 2011’de iyice belirginleşiyor. Buraya bir mim koyalım. Analizi sürdüreceğim.

Yazının devamı...

Merkez Bankası’nın gücü

Küresel piyasaların yeni yıl sevinci uzun sürmedi. İlk iki günün kazançlarını düşüş izledi. Gene de borsalar haftayı artıda kapattı. Buna karşılık euro değer kaybetti. Parite 1.28’e kadar geriledi.

Bu köşede siyasete az giriyorum ama önemli olaylarla ilgili tavrımı açıklıyorum. Darbeci askerlerin hakim önüne çıkmaları benim neslim için büyük sembolik değer taşıyor. Yıllar öncesinden bunu savundum.

Darbe başarılı yada başarısız, darbeci sağ yada değil, sonucu etkilememelidir. 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerinin sorumluları da mutlaka tarih önünde yargılanmalıdır. Darbeci askerler ve işbirlikçileri ile hesaplaşmakta geç bile kalınmıştır.

Merkez Bankası galip

Bugün mal ve hizmet fiyatlarındaki ilginç eğilimlere bakacaktım. Nisbi fiyatlarda uzun dönemli hareketler enflasyon analizinde çok önemlidir. Ama sıcak gündem gene döviz kuruna odaklandı. Kambersiz düğün olur mu? Ben de tartışmaya katıldım.

Mali piyasalarla Merkez Bankası arasındaki kur üzerinden bilek güreşini “macera filmi gibi, heyecanla izliyorum” demiştim. Neyse, sonuç için fazla beklenmedi. Başkan Başçı Merkez Bankası’nın galibiyetini Bursa’da açıkladı.

Geri planını kısaca hatırlatalım. 2011’in ikinci yarısında euro krizi derinleşti. Döviz piyasaları gerildi. Dolar dünyada değer kazandı. Beraberinde TL’ye saldırı başladı. Merkez Bankası elindeki tüm imkanlarla TL’yi savunma kararı aldı.

Haziran’dan bu yana “0.5 $ + 0.5 Euro” döviz sepetinin seyri grafiktedir. Sepet ilk dalgada 2.18 TL’ye geldi (22 Ağustos). İkincisinde 2.21 TL ile zirveyi gördü (20 Ekim). Sonraki iki dalgada 2.18 TL’de kaldı. Cuma 2.13 TL’ye indi.

Bu sayıların hiç tereddütsüz Başçı’yı desteklediği çok açıktır. Merkez Bankası kuru arzuladığım düzeyde tutarım dedi. Mali piyasalar yapamazsın diye karşı çıktı. Sonuçta Merkez Bankasının dediği oldu. Hepsi bundan ibarettir.

Kimin sopası?

Nasıl böyle oldu? Çünkü Türkiye’nin yaşadığı büyük dönüşüm Merkez Bankası’nı mali piyasalar karşısında güçlendirdi. Oyunun kurallarını belirleme olanağını ve yeteneğini kazandırdı.

Birincisi kamu maliyesi kökenli kırılganlığın bitmesidir. Literatürde “mali baskınlık” deniyor. Bütçe disiplini ve düşük borç oranı Hazine’yi rahatlatıyor. Mali piyasaların para politikasına koyduğu ipoteği kaldırıyor.

Diğeri kredi hacminde hızlı artışın banka bilançolarına ve para piyasasına yansımasıdır. Artık bankaları Merkez Bankası fonluyor. Dolayısı ile TL likiditesini ayarlayarak piyasayı yönlendirebiliyor.

Yeni değildir; çok önceden (26 Mayıs) yazdım. Piyasa kabullenemedi. Eskiden “piyasanın sopası” vardı. Mali disiplin ve akıllı para politikası çöpe attı. Yerine “Merkezin sopası” geldi. Tekdir ile uslanmayanın...

Dikkat: Başçı’nın kur tahminleri riskli varsayımlar içeriyor. Gaza gelmeyin derim.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.