Şampiy10
Magazin
Gündem

1 euro 1 dolar olur mu?

Euro/dolar paritesinin 1.30 seviyesinin altına inmesinin ardından “1 euro 1 dolar olur mu?” sorusu yine gündeme geldi. İhracatının yarısını Avrupa’ya yapan Türkiye için de euronun izleyeceği seyir önemli. Soruyu başlıkta olduğu gibi sorarsanız cevap “büyük olasılıkla tarihte bir gün” euro ile dolar 1’e eşitlenecek olacaktır. Ancak diyelim ki iki seneye kadar 1’e 1 olur mu sorusunun cevabı bence hayır! İki para birimi arasındaki parite 1 olmayacak!

Günün sorusu: 1 euro 1 dolar olur mu? Yine geldi çattı bu soru. Paritedeki hızlı düşüşlerle gündeme geldi aynı soru.

Soruyu başlıkta olduğu gibi sorarsanız cevap “büyük olasılıkla tarihte bir gün” euro ile dolar 1’e eşitlenecek olacaktır. Ancak bu durum ekonomilerdeki dengelerin değişmesinden mi olur, yoksa dünyada para birimleri ortadan kalkar ve bir gün her iki parayı alıp yerine “ünivers” diye bir para birimi verildiğinde de “eşitlenebilir”.

Soru daha net olarak sorulursa cevaplamak daha kolay olacak. ‘Önümüzdeki 6 ayda ya da 1 senede dolar ile euro eşitlenir mi’ diye sorulacak olur ise cevaplar daha “sağlıklı” ve değerlendirilebilir olacaktır. Soruyu önümüzdeki 2 yıla da uzatabilirsiniz. Ancak içinde zaman kriteri olmaksızın ucu açık soracak olursanız cevap elbetteki görecek bile olur! Ancak diyelim ki iki seneye kadar 1’e 1 olur mu sorusunun cevabı bence hayır! İki para birimi arasındaki parite 1 olmayacak!

Dün Roubini “2002’de ortada kriz yokken euro/dolar parites, 0.82 seviyesindeydi. Demekki daha düşecek çok yer var!” demiş. Benim gibi sadece teknik analize bakarak yön çizebilen birisi bile bunu söylemekte zorlanacaktır. 2002 yılı bugünden çok farklı koşullara sahip, ABD 11 Eylül felaketini yaşamış, Greenspan faizleri henüz yüzde 1’e indirmişti. AB’den Amerika’ya baktığınızda ortada elle tutulacak yanı yoktu ve hemen ardından dolar değer kaybetmeye başladı ve Temmuz 2008’de 1.6039’a kadar geriledi. Bir anlamda dolar, euro karşısında yüzde yüze yakın “devalüe” oldu!

Bugünden bakıldığında Roubini’nin 0.82 parite varsayımı “doların bir zamanlar haklı olduğunu” varsayıyor. Nedense 1.60’ın doğru olduğunu varsaymıyor! ABD ekonomisinin şu andaki durumu AB’den çok daha mı iyi? ABD her sene yüzde 4-5 büyüyorda, Avrupa küçülüyor mu? Doların faizleri “hızla büyüyen(!)” ABD’deki enflasyondan dolayı yüzde 5-6 da Avrupa’nınki yüzde 1 mi? Yok aslında birbirinden farkı. Alın birini, vurun diğerine. Aralarındaki bence; ve de piyasalarca kabul edilen; en büyük fark Amerika’nın karar alabilme konusunda Avrupa’dan daha “hızlı” olabilmesi ve “liderlik” avantajı. (Aslına bakarsanız ABD’deki son borçlanma limiti meselesinde olduğu gibi ABD’de ciddi karar alma süreçlerinde - ve de liderlikte - sorunlar var!)

Peki bu avantaj bir işe yarıyor mu? Bence ABD çok da büyük fark yaratamıyor. Diğer yandan her iki ekonomik bölge de ekonomilerinin dişlilerini hızlandırabilmek için dış talebe ihtiyaç duyuyorlar. Kendi iç talepleri (bizdeki durumun tam tersi) kendi ekonomileri için “muhtaç olunan” büyümeyi gerçekleştiremiyorlar. Bu durumda her iki bölge de kendi paralarının değerini düşük tutmak için çabalıyorlar.

Sorun aslına bir “tahterevalli” meselesi. Son iki yıldır dolar değer kaybediyor, euro güçleniyordu. Bu durumda ABD’li firmalar için başta AB bölgesi olmak üzere dolar ile ihracat yapmak kolaylaşıyor (bizde TL’nin değerini düşürürlen bunu yapmıyor muyuz?) tersine ithalat da pahallanıyordu! Ancak AB’de son aylarda yaşanmaya başlanan “ülkelerüstü borç krizi” neticesinde ortaya çıkan büyüme, liderlik, kemer sıkma önlemleri nedeniyle yeterince büyüyemeyeceği anlaşılınca önce AB bölgesine olan güven kayboldu. Bu da beraberinde parasına olan güveni azalttı.

Parite de bu durumda 27 Ekim’deki 1.4240’lardan dün 1.2960’lara kadar geriledi. 34 iş günü içinde tam tamına yüzde 9’luk bir değer kaybı. Bir başka deyişle tahtıravellide euro yüzde 9 “hafiflemiş”!

Peki bu kayıp devam edecek ve aralarındaki parite 1’e 1 olmayacaksa öngörülebiliri gelecekte ne olacak derseniz, benim ilk tahminin (uzun zamandan beri dile getirdiğim) 1.2450 seviyesi. Ardından belki; ama belki; 1.1550 seviyesi gündeme gelebilir. Ancak 2013 sonuna kadar bu seviyenin altına inme ihtimalini düşük görüyorum.

Bu konuda son bir not... Euro bölgesi dağılır, Yunanistan ya da İtalya veya İspanya eurodan çıkarsa euro 1’in altına bile inebilir diyenler var! Sorarım size... Tek başına Avrupa’yı sırtlanan Almanya ve çevresindeki ülkeler “safralarından kurtulurlarsa” sizce “Alman eurosunun” değeri bugünkünden daha mı düşük, yoksa daha mı yüksek olur?

Diğer bir deyişle “Alman eurosu” bugünkü eurodan daha mı değerli olur, daha mı değersiz?

Bence daha değerli olur. Ya sizce?



İngiltere’de işsizlik 27 yılın zirvesinde

İngiltere’de işsizlerin sayısı Ağustos-Ekim ayları arasında 128 bin kişi artarak, 2 milyon 640 bin kişiye ulaştı. Ülkenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) yapılan açıklamaya göre, 16-24 yaş grubunda işsiz olan gençlerin oranı yüzde 22’ye yükseldi. Verilere göre İngiltere’deki işsiz sayısı, 1984 yılından bu yana en yüksek seviyeye çıktı. İşsizlik oranı yüzde 8.3 olarak açıklanırken, ülkede işsizlik yardımı alanların sayısı 3 bin kişi artarak, kasım ayında 1 milyon 600 bin kişiye ulaştı. İngiliz ekonomisi geçen yıl resesyondan çıksa da, ülkedeki ekonomik büyüme hızı yüzde 0.5 civarında seyrediyor.

Yazının devamı...

Avrupa Birliği çatırdadı ama yıkılmadı!

Geçtiğimiz hafta ‘baskı’ altında kalan ancak ‘ezilmeyen’ euro bu hafta direnebilir ise varlık piyasalarını kurtarabilir. Dirençten kastım ilk aşamada 1.3280 ve ardından da 1.3215 seviyesi. Bu seviyenin altına inilmez ise varlık piyasaları ve altın destek seviyelerinde tutunacaktır. Ancak euro/dolar paritesinde 1.3150’lere doğru bir hareket hayata geçecek olur ise piyasalarda yıl sonu rallisi hayalleri suya düşebilir

İngilterenin itirazları birkaç noktada yoğunlaşmış. İlki oylamalarda çoğunluk esasının kabulü. Hal böyle olunca “üçüncü” büyük ekonomi; oylamalar ekonomik büyüklüğe değil de ülke bazında nitelikli çoğunluk bazında yapıldığından; diğerlerinin aldığı kararlara uymak zorunda kalacak. Bütçe açığı kriterlerine uy(a)mayan İngiltere’nin özellikle bu konuda yaptırımlarla karşılaşacak olması büyük olasılıkla Cameron’un İngiltere adına veto hakkını kullanma konusunda kararlı davranmasına yol açmışa benziyor.

İkinci faktör de “Finansal İşlem Vergisi” meselesi. Üretimden büyük oranda çıkmış ve sadece Avrupa’nın değil, küresel finans merkezi olmuş “City” olarak anılan Londra finans merkezine böylesi bir vergi “ağır” gelecekti. Daha doğrusu City böylesi bir vergi ile karşı karşıya kalacak olursa, diğer merkezler arasındaki rekabette geri kalacağından; büyük olasılıkla Londralı bankacılık çevrelerinin baskısıyla; İngiltere bu konuda da ayak direyince geriye pek de fazla ortak konu kalmamış oluyor.

İngiltere’nin bu çıkışı AB’deki ilk “aykırılığı” değil. Daha önceleri de Euro Bölgesi’ne ve Schengen vize ortaklığına girmeyerek kendisini hep ayrı bir noktada konumlamayı tercih etti. Anlaşılan bundan sonra AB “26+1” olarak anılacak.

Bu durum euroyu “ilk bakışta” etkilemiyor. Zira İngiltere, zaten Euro Bölgesi’ndeki 17 ülkeden biri değildi! Bu arada ‘euro için bu zirvenin son olduğunu’ söyleyenler bir sonraki zirveyi bekleyeceklerdir. Euronun kolay kolay dağılmayacağını düşünen, başta Almanya olmak üzere diğer ülkelerin de tek para sistemini bir süre daha savunacaklar. “Euro” kendi başına büyük bir proje ve şu andaki maliyetlere de katlanmayı hak edecek kadar önemli ve büyük “maliyetlere katlanılmış” bir ideal.

Peki zirveden ne çıktı derseniz? Bir tek 200 milyar euroluk (265 milyar dolarlık) IMF ile işbirliği “vaadeden” rakam, kısa vadede piyasaları ilgilendiren rakam. Ancak burada henüz daha net olmayan bir konu var! O da AB; bu krediyi IMF’ye verecek, IMF’den buna karşılık kullanım hakları kadar kredi kullanacak.

Peki hem kısa vadede, hem de uzun vadede “umutvar” bir sonuç üretmeyen AB zirvesine rağmen borsalar nasıl oldu da Cuma gününü ve de haftayı pozitif kapattı derseniz, hatırlatmak ba’abında; Çin sağolsun. Çin rezervlerini yöneten Çin Merkez Bankası konumundaki “Çin Halkının Bankası” (The People’s Bank of China) 300 milyar dolarlık iki ayrı fon kuracakmış. Bu fonlar ağırlıklı olarak AB ve ABD’deki borsalarda işlem gören hisse senetlerine yatırım yaparak yüksek getiri sağlamayı amaçlayacakmış. Bunu duyan ve “Kasabaya taze kan geldi” havasına bürünen borsalar, ‘mallarını Çin’e pahalı satmak için’ yükseldiler.

Çinliler de saftı ve bunu kabulleneceklerdi! Hiç sanmam! Ama olsun, yıl sonu; “Noel Baba Rallisi” için sebep arayan borsalar için eldeki “tek dayanak” bu olunca, bu haberi kullanarak “ralli umudunu” korudular.

Her ne kadar yıl sonu rallisi çabaları son sürat devam etse de piyasaların işi zora giriyor. Zaman daralıyor, spekülasyon veya ralli için kullanılabilecekleri argümanlar azalıyor!

Tüm bu ahval ve şerait (şartlar) altında bu hafta ne olur derseniz...

Kritik olan “haftanın endikatörü” euro olacaktır! geçtiğimiz hafta ‘baskı’ altında kalan ancak ‘ezilmeyen’ euro bu hafta direnebilir ise varlık piyasalarını “kurtarabilir”! Dirençten kastım ilk aşamada 1.3280 ve ardından da 1.3215 seviyesi. Bu seviyenin altına inilmez ise varlık piyasaları (ve de altın!!!) destek seviyelerinde tutunacaktır.

Ancak euro/dolar paritesinde 1.3150’lere doğru bir hareket hayata geçecek olur ise piyasalarda yıl sonu rallisi hayalleri suya düşebilir. Ola ki 1.3420’lere doğru bir hareket olur ve hatta 1.3550-1.3610 seviyelerine doğru bir toparlanma yaşanır ise (eurodaki aşırı satım durumundaki vadeli kontratlar bu olasılığı kısa vadede destekliyor!) o zaman yıl sonu rallisisnin tadını çıkarın ama lütfen sarhoşluğuna kapılmayın! Önümüzdeki yıl piyasaları çok daha zor günler bekliyor !



İMKB’de 56.550 kritik

Haftalık bazda bakıldığında İMKB 100’de kritik dirençler her iki yönde de test ediliyor. Bu hafta için 56.550 önemli bir direnç ve buranın aşılması zor olacaktır. Destekler çok daha aşağılarda. Bu hafta içinde 52.350’nin test edilme ihtimali çok yüksek olmasa da var! Bireysel yatırımcılara küçük bir uyarım olacak. Yıl sonu bilanço döneminde son tura girildi. Buradan itibaren her iki yöne de çok sert hareketler olabilir. Yukarı yönlü olanlarını; hele ki beklenmeyecek denli sert bir şekilde olanlarını; pozisyonlarını azaltmak ya da kârlarını cebe koymak için kullanmalarında fayda var! Zira önümüzdeki yılın başından itibaren çok da alışık olmadıkları kadar hareketli bir piyasa ile karşı karşıya kalabilirler. Beklediğim kadar sert olmaz ise yeni pozisyon almak çok daha güvenli olacak.



Avrupa neden IMF’ye kaynak yaratıyor?

Yukarıdaki tabloda IMF’nin web sitesinden alınan ve önde gelen AB ülkeleriyle ve de ABD’nin IMF’den kullanabilecekleri kotaların yüzdeleri yer alıyor. İngiltere’yi de dahil edecek olursak; ki İngiletere’nin bu anlaşmaya dahil olması kendi çıkarına; IMF’in toplam kotasının yaklış 4’te biri AB Bölgesi’ne ait. Bu durumda AB “teorik olarak” kendi koyduğu paranın yaklaşık 3 katı kadar limit alabilecek durumda IMF’den. Bu anlaşmanın nasıl yapılacağı, kredi imkânlarının nasıl kullanılacağı henüz daha net değil. Diğer yandan IMF’nin bu kaynağı nereden ve nasıl temin edeceği de net değil. AB kurtarılırken dünyanın başka bölgelerinde yeni sorunlar çıkmamalı.

Zirveden uzun vadeye yönelik bazı kararlar çıktı çıkmasına... Bütçe açıklarının yüzde 3’ten fazla olmaması, yapısal açıklan yüzde 0.5’in altında olması, bunların her ülkenin anayasası ile teminat altına alınması ve bence en önemlisi 500 milyar euroluk Avrupa Kurtarma Mekanizması’nın (ESM) bir yıl öne çekilerek Temmuz 2012’de devreye alınması gibi. Bu fonun kullanıma alınabilmesi için kurumların ve ülkelerin katı kurallara uymayı kabul etmeleri gerekecek ki, bu da “içilmesi gereken acı ilaçların” daha yakın zamanda içilmek zorunda kalınacağı anlamına geliyor.

Yazının devamı...

Ah şu notçular...

Derecelendirme kuruluşları almış sazı eline, dünyayı yönetmeye başladı... Dün twitter’daki hesabıma gelen yorumlardan biriydi. Son günlerde S&P ard arda bazı ülkelerin notlarını “negatif izlemeye” alıyor. Hem de “toptan...” Pazartesi günü geç saatlerde aralarında 6 tane ‘AAA’ notuna sahip ülkenin de bulunduğu 17 Euro Bölgesi ülkesinden 15’inin notunun inebileceğini açıkladı. 6 ülke arasında AB’nin “ağır abileri” Almanya ve Fransa da var! Neden 15 derseniz, geriye kalan iki ülke Yunanistan zaten en dibe vurmuş durumda, Güney Kıbrıs Rum Kesimi de çoktan negatif izlemeye alınmış durumda...

S&P dün bir adım daha ileri gitti ve EFSF’yi de negatif izlemeye aldığını açıkladı. 17 ülkenin notları düşecekse, bu 17 ülkenin oluşturduğu/desteklediği ‘AAA’ notuna sahip Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nu da (European Financial Stability Fund-EFSF) negatif izlemeye almış. Aslında bu kaçınılmaz bir sonuç! Zira fonun notu, “sahipleri olan ülkelerin” notlarından daha yüksek olamaz ki! Tıpkı bir ülkede faaliyet gösteren herhangi bir firmanın; ne kadar iyi yönetilir ne kadar sağlam olursa olsun; o ülkenin notundan daha yüksek bir ‘dereceye’ sahip olamaması gibi.

Tabii ki ilgili otoritelerin hemen hepsi isyan ettiler. Bu haksız bir not indirimiydi ve derecelendirme kuruluşları “yanlı” davranıyorlardı. Size tanıdık geldi mi? Fitch görünümümüzü düşürdüğündeki tepkileri anımsatmıyor mu? Savunulacak yerleri yok ama hep mi not şirketleri suçlu? Ayağını yorganına göre uzatmayanların, ev ödevini yapmayalanların hiç mi suçu yok!?

Aslında S&P’nin zamanlaması dikkate değer! Tam da 8-9 Aralık’taki zirve öncesinde gelen bu açıklama ile S&P; ilkokul öğretmeni edasıyla; ‘Ayağınızı denk alın, bu zirvede akıllı uslu adımlar atın. Yoksa hepinizin notunu kırarım!’ demiş. Tıpkı ABD’yi; notunu ‘AAA’dan AA+’ya indirmeden önce; “borç limiti krizi” tartışmaları sırasında uyardığı gibi... AB ülkeleri yapılması gerekenleri yapmazlar ise Fransa’nın 3-4 hafta önce “yanlışlıkla e-postalara düşen” not indirimi yakında gerçek mi olacak? Belki de o e-postalar yanlış değildi ve birileri bu kararı geri aldırdı. Yakında bunu da duyarsak şaşmamak lâzım!

Tevatürü bırakalım. Sadece S&P değil, ABD Hazine Bakanı Geithner’da Avrupa’ya mesajlar veriyor! ‘Sizin beceriksizliğiniz, bizim meselemiz haline geldi! Daha fazla hata yapmayın! Bizim derdimiz bize yeter, bir de sizinle uğraşmayalım!’ mesajını vermek için 5 Avrupa ülkesinde başkanlardan, başbakanlardan merkez bankası başkanlarına kadar birçok “aktör” ile görüşecek. Adeta “müstemleke valisi” misali, ‘büyük patronun’ mesajını iletip , Cuma günkü zirveye de katılmadan ülkesine dönecekmiş! Piyasa fiyatlamaları zirveden çok da inandırıcı sonuçlar çıkmayacağı yönünde. Euro/dolar paritesi halen daha 1.34’ün altında işlem görüyor. Euroya eskisi kadar rağbet yok! Zirve öncesinde; zirveden net bir karar çıkmayacak düşüncesiyle ya da zirveden sonra; ‘Dağ fare doğurdu’ söylemiyle; paritenin 1.3210’un altına düşmesi hele ki 4 Ekim’deki 1.3146 seviyesinin altına inilmesi zirvenin “başarısızlığının tescili” olacaktır!

Sahi bu zirvenin “başarılı” olmasını bekleyen var mı?

Yazının devamı...

AB liderleri bu hafta Noel Baba rallisini başlatacak mı?

Piyasalar için bu haftanın en önemli gündem maddesi AB’deki liderler zirvesi. Bu zirvenin ‘başarılı olarak algılanmasının’ bence yegane koşulu ‘ortak maliye politikalarının oluşturulması’ konusunda herkesin mutabık kalmasıdır. Bu olduktan sonra bir de ‘borç tenzilatı’ konusunda anlaşmaya varırlarsa görün siz o zaman Noel Baba rallisini.

Haftanın son iki günü AB liderler zirvesi toplanıyor Brüksel’de. Artık kritik eşiklerin bir çoğunu aşıp, ülkelerüstü hale gelen “AB’nin borç sorunu” bir kez daha liderler seviyesinde ele alınacak. Almanya-Fransa dışındaki liderlerin yavaş yavaş değiştiği bir dönemde yine karar alma konusunda sorunlar yaşanacak mı merak konusu.

Aslında sadece piyasalar değil, Obama da bu konuda endişeli olsa gerek ki ABD Hazine Bakanı Geithner’i Avrupa “turnesine” yollamış. Geither başbakanlar, Maliye Bakanları ve Merkez Bankası başkanları ile görüşecek bu turnede. Frankfurt, Berlin, Paris, Marsilya ve Milano’yu ziyaret edecek olan Geithner; Sarkozy, Wiedmann, Schaeuble, Weidmann, Baroin, Rajoy ve Monti gibi ‘ağır toplarla’ bir araya geldikten sonra zirveye katılmadan Washington’a dönecekmiş. Adeta ABD soruna el koymuş. Zirve öncesinde kendi aralarında anlaşamayan AB üyesi ülkelere bir ‘merkez valisi’ ya da ‘arabulucu’ olarak gönderilen Geithner’in mesajı büyük olasılıkla “Sizin beceriksizlikleriniz, bizim meselemiz haline geldi. Kendi derdimiz bize yetiyor, bir de sizinle uğraşmayalım. Bir an evvel adım atın, ayak sürümelerden vazgeçip karar alın!” olacaktır.

Alman Maliye Bakanı Schaeuble’nin yeni bir önerisi tartışılacak. Sorunlu ülkeler, GSMH’sinin yüzde 60’nın üzerindeki borçlarını ayrı bir fonda toplayacaklar ve bunları da 20 yıl içinde ödeyerek kapatacaklar. ‘Normal borçları’ da her zaman yüzde 60’lık bant içinde kalacaklar. Sorunlu kısmı “karantina altına alma” adına iyi bir öneri gibi görünse de normal borçları nereden ödeyecek ülkeler, bu yeni fonun gelirleri ne olacak, vergi gelirlerinin kullanım önceliği fon bonolarına mı yoksa ‘normal borçlara’ mı ait olacak. Vergi gelirleri her ikisine de yetmediği zaman öncelik kimde olacak; bunlar henüz daha belli değil. “Ortak euro bonosundan” daha iyi bir fikir olarak görünse de sorunlu ülkelerin borç ödeme kapasitelerine ne gibi bir katkı sağlayacağı henüz netliğe kavuşmuş değil!

Zira ister yeni fon için olsun, ister rutin bonoların ödenmesi için olsun, borçlar aynı kalıp, kemer sıkma önlemleri arttırılacak olur ise borçlu ülkelerin yeterli büyüme sağlama imkânları kısıtlı olacağından korkarım her ikisi de ödenmeyecektir!

Peki bu zirve nasıl ‘muş’tu haline gelebilir. Ne söylenirse piyasa bunu müjde olarak algılayacaktır? Kolay olanı tercih edeceklerdir. Yani ‘ECB’nin bankaların elindeki sorunlu bonoları sonsuz miktarlarda alsın, piyasalara sonsuz likidite versin’ piyasaların tercihi olacak, kısa vadede piyasaları coşturacaktır. Ancak bugüne kadar buna direnmiş olan Merkel’in buna razı olacağını sanmıyorum. Schaeuble’nin planının da işe yaramayacağı ihtimaline karşın bu zirvenin “başarılı olarak algılanmasının” bence yegane koşulu “ortak maliye politikalarının oluşturulması” konusunda herkesin mutabık kalmasıdır! Bu olduktan sonra bir de “borç tenzilatı” konusunda anlaşmaya varırlarsa görün siz o zaman Noel Baba rallisini.

Anlaşamazlarsa ne olur?

Öncelikle olan euroya olur. Geçtiğimiz haftanın ikinci yarısında 1.3550’ye kadar “toparlanabilen” euro sonrasında; Cuma gününün ikinci yarısında; 1.34 seviyesinin bile altına inildi. Zirveden “tatmin edici” bir anlaşma çıkmadığı takdirde euronun önce 1.3275, ardından da 4 Ekim’de görülen 1.3146 seviyesini test etmesi olasılığı çok yüksek.

Ha, anlaşma oldu. AB’de birlik, dirlik güçlendi deneceke olursa da euronun 1.3620 seviyesinin test etmesi söz konusu. Aşılması hayli zor. Ola ki aşıldı bir sonraki ve önemli direnç seviyesi 1.3730 olacaktır. Ancak ben bu ihtimali hayli düşük görüyorum.

Bu arada euronun kaderini çizecek bir başka gelişme de 8 Aralık’taki ECB’nin faiz toplantısı olacaktır. 1.25 seviyesindeki politika faizlerinin en azından 25 baz puan düşürülmesi bekleniyor. Böylesi bir indirimde çok geç kalınmış olduğunu, bu sefer de bu indirim gelmez ise; hele ki bir sonraki günkü zirveden mutabakat çıkmadığı takdirde; bir sonraki toplantıda ECB’nin 50 baz puanlık bir indirime gitme olasılığı hızla artacaktır!

Hafta boyunca heyecanlı bekleyiş sırasında bir yandan Cuma günü ABD’den gelen yüzde 8.6 ile son iki buçuk yılın en düşük işsizlik verisinin morali, diğer yandan AB zirvesi piyasaları yukarıda tutacağa benziyor. Ancak hatırlatmakta fayda olduğunu düşündüğüm iki nokta var:

İlki Cuma günü ABD borsaları beklentilerden(yüzde 8.9) iyi gelen işsizlik oranıyla (yüzde 8.6) buldukları morali çok çabuk tüketti. Gün içinde yüzde 1 kadar yükselen borsalar, günün sonunda tüm kazançlarını geri verdiler. Kısa vadede bu önemli bir gelişme.

Diğerine gelince... Bu önemli! Zirveden nasıl bir karar çıkarsa çıksın AB ülkelerinin borsaları “üç vakte kadar” geçtiğimiz hafta kapanış seviyelerinin altına inecekler. Eğer temel sorunlara yönelik uzun vadeli bir dizi karar alınacak olur ise bu durumda bahse konu olacak “kemer sıkma” önlemleri borsaları kısa vadede olumsuz etkileyecektir. O zaman “üç vakit”; üç gün gibi kısa olabilir. Diğer yandan yine piyasalara likidite verilme yönünde bir yöntem izlenecek olur ise, kısa vadede “mutlu olacak” piyasaların aslında bu yöntemle kurtulamayacakları anlaşılacaktır. Bu durumda da “üç vakit”, üç haftayı bulabilecektir.

Bize etkileri mi dediniz...

Paritenin 1.32’lere gitmesi, dolar/TL kurlarının 1.8250’nin altına inmesini zorlaştıracaktır. Kurlarda hafta boyunca 1.8250 seviyesi kritik olacak. Altına inilmesi ancak zirveden gelebilecek ya da öncesinde “sızabilecek” haberlerle, euronun değer kazanmasıyla mümkün olabilecek. Böyle bir durum hasıl olduğunda dolar/TL kurlarının 1.7850-1.7920 bandına kadar değer kazanması ihtimali artacaktır. Tersi durumda ise yerel piyasalar değer kaybının sınırlı olması için uğraşacaklardır.

Bu konuda bugün açıklanacak bizim Kasım ayı enflasyon verilerine de bakmakta fayda var. Yüksek enflasyonun MB’de “kırmızı görmüş boğa” etkisi yaratıp yaratmayacağına bakmakta fayda var!

Geçen hafta ne dedik, ne oldu?

Kasım Rallisi’nde son üç gün Kasım ayının son gününde piyasalar bile ralliye inanamadı!

Dolar/TL 1.9119’u aşarsa... Aşmadı!

DAX’ta 5.775 önemli direnç Bunu bile dinlemedi, 6.000’in üzerine çıktı!

Yazının devamı...

O ne ralliydi öyle?

Dün piyasaları yine Merkez Bankaları ipten aldı. Yine Fed’in “şapkadaki tavşan üretme çiftliğinden” yeni/yine bir tavşan çıktı! Fed ile gelişmiş ülke merkez bankaları arasındaki swap (para değişimi) anlaşmasının maliyetleri OIS+100 baz puandan, OIS+50 baz puana indirildi. Aslında çıkan tavşan minikti. Zira swap anlaşması zaten devam etmekte olan bir anlaşmaydı. Değişen tek şey “maliyet” idi.

Merkez bankalarının tercihi yine ‘top çevirme’ yönündeydi. Sorunu yine likidite vererek ileriye ötelemeyi tercih ettiler. Temel sorunları çözecek bir adım değildi tabii ki bu adım. Olsun, piyasalar için bunun çok da büyük bir önemi yoktu! Zira Kasım ayının son işlem günüydü dün. Birçok hedge fonun ve yatırım bankasının “yıl sonu” kapanışı dündü. Fon yöneticileri “bonusları” için dünkü kapanışların iyi olmasını tercih ettiler! Geçtiğimiz hafta yaşanan sert düşüşleri geri almak için merkez bankalarının “ortak müdahalesini” kullandılar. Böyle olabileceğine (şu veya bu sebepten) Pazartesi günkü “Kasım Rallisi için son üç gün...” başlıklı yazımda “İMKB 100’de 51.745’in aşılması durumunda 53.650 seviyelerine kadar sürecek bir hareket görebiliriz” diyerek böylesi bir hareket olacağına değinmiştim.

Yapılan işe yarayacak mı? Avrupa’daki sorunlu ülkelerin borçlanma faizlerini aşağı indirebilecek bir adım olmadığından işe yaraması çok zor. Diğer yandan sorunu merkez bankaları eliyle ileriye ötelemek, yüksek faizden borçlanan sorunlu ülkelerin sorunları daha da büyütmekten öte bir işe yaramıyor. Zira gitgide artan faizler uzun vadede bu ülkelerin borçlarının katlanarak artmasına yol açıyor. Ancak bu durum kısa vadede piyasaları pek ilgilendirmiyor! Onlar gelen paranın piyasada yaratacağı rahatlamaya bakıyorlar.

Çin Merkez Bankası’nın zorunlu karşılıkları azaltmasının yarattığı ılıman havayı destekleyen bir başka olumlu haber TCMB Başkanı Erdem Başçı’dan geldi. “Faiz koridorunun yukarıya genişletilmesine ihtiyaç görmüyoruz” söylemi kısa vadeli bakıldığında bizim piyasalarımızdaki gerilimi azalttı. Tüm bu haberler dolar/TL kurlarını 1.8250’lere kadar indirdi. Paritenin de 1.3310’lardan 1.3530’lara çıkmasının da payı vardı bu harekette. Bono bileşiklerini de unutmamak gerek. Gösterge bono bileşik faizleri yüzde 10.75’in altına inerek, 10,39’dan kapandı. Hesap dönemi kapanışı için olabilecek en “ideal” seviyeler...

Gün sonunda en çok sorulan soru; ‘Toparlanma devam edecek mi?’ idi. 53.650’nin üzerine geçip 54.517’den kapatan ve yüzde 4.66 yükselen İMKB’nin bugün içinde 55.250 seviyelerine kadar çıkması ihtimali var. Bu seviyenin üzerine çıkılması durumunda teknik olarak 56.500-800 bandına kadar bir yükseliş ihtimali var! Ancak bu olasılıkların her ikisinin de düşük olduğunu düşünüyorum. Dün yaşanan; sadece Türkiye ’de değil; ciddi bir abartı idi. Bir çok seviye hızlı ve de işlemsiz geçildi.

Bu hareketin devam edebilmesi ancak dün yaşanan rallinin Noel Baba (yıl sonu) Rallisi’ne bağlanabilmesi ile mümkün. Ancak bu biraz zor! Zira önümüzdeki koskoca bir Aralık ayı var ve bu ay çok şeye gebe.

Dikkatli olmakta fayda var!

Yazının devamı...

Kasım Rallisi için son 3 gün...

Bu haftanın ilk 3 günü önemli. Neden mi? Bazı yatırım bankalarının ve birçok hedge fonun yıl sonu kapanışları Kasım ayı. Godot’u bekler gibi bir süredir beklenen ama bir türlü gelmeyen ‘Kasım Rallisi’ için son 3 gün! Geçtiğimiz hafta gerileyen ‘varlık’ fiyatlarının bu seviyelerden kapatması birçok finansal kurumun performanslarını olumsuz etkileyecektir. Bunu en aza indirmek isteyenler son 3 günde piyasaların daha doğrusu fiyatların toparlanması için en üst düzeyde çaba gösterecekler

Geçtiğimiz hafta finansal piyasalar bir kez daha sarsıldı. İlk kez krizin Almanya’yı da etkileyeceği “farkedildi”! Alman Hazinesi çıkardığı 10 yıllık Bund’lardaki (Alman devlet tahvilleri) satış, ihraç rakamının altında kaldı. 6 milyar euroluk ihracın yüzde 39’unu Bundesbank (Alman Merkez Bankası) satın almak zorunda kaldı!

2 yıllık İtalyan bono getirileri yüzde 8’in üzerine çıkarken 10 yıllıklar yeniden yüzde 7 “eşiğinin” üzerine çıktı. Aslına bakarsanız İtalyan bonolarının verim eğrilerinin neredeyse tamamı yüzde 7 seviyesinin üzerine çıktı. (Türkiye’nin euro borçlanmasının neredeyse 150 baz puan üzerinde. Notumuz artsaydı da durum bundan çok farklı olmayacaktı) Alman Hazinesi’nin yaşadığı “başarısızlıktan”sonra, ‘en güçlü ekonomide bu sorunlar yaşanıyorsa, İtalya’da işler daha kötüleşebilir’ endişesine kapılan katılımcıların satışları, dönüp dolaşıp euroyu da vurdu. Euro/dolar paritesi Cuma günü 1.3213 seviyesine kadar geriledi.

Ortak tahvil bilmecesi

Geçtiğimiz hafta AB bölgesinde “ortak tahvil” çıkarma tartışmaları devam etti. Almanya halen daha buna yanaşmasa da artık bu opsiyonu inceler, değerlendirir oldu. Yine de istediği şartlar kabul edilmeden ‘he’ diyeceğini sanmıyorum ben! Diğer yandan “ortak AB tahvili” çıkarabilmek için AB ortaklık anlaşmasının değiştirilmesi gerekiyor ki bu hayli uzun ve meşakkatli bir süreç. (Anlaşma hazırlanırken nasıl olur da bu olasılıklar düşünülmez? İş hayatındaki anlaşmalarda zorunlu haller dahil, her türlü olasılık detaylı olarak böylesi anlaşmalarda yer alır. İş adamı ile bürokrat farkı burada da ortaya çıkmış durumda.) Wall Street Journal’in hafta sonu yayınlanan bir haberine göre, AB ülkeleri bu sorunu aşabilmek, akut hale gelen ve zaman konusunda ülkeleri sıkıştıran bu sorunu “ikili anlaşmalar” ile çözme yoluna gideceklermiş. 17 Euro Bölgesi ülkesi birbirleriyle anlaşma mı imzalayacak henüz daha net değilse de yine piyasaların yüreğine az da olsa su serpebilecek bir haber gibi görünüyor.

Bu haftanın ilk 3 günü önemli. Neden mi? Bazı yatırım bankalarının ve birçok hedge fonun yıl sonu kapanışları Kasım ayı. Godot’u bekler gibi bir süredir beklenen ama bir türlü gelmeyen “Kasım Rallisi” için son 3 gün! Geçtiğimiz hafta gerileyen “varlık” fiyatlarının bu seviyelerden kapatması birçok finansal kurumun performanslarını olumsuz etkileyecektir. Bunu en aza indirmek isteyenler son 3 günde piyasaların (daha doğrusu fiyatların) toparlanması için en üst düzeyde çaba göstereceklerdir. Aslında “zemin de müsait” buna. Son 2-3 haftadaki düşüşler çok ciddi orandaydı ve bu denli büyük düşüşlerin mutlaka bir düzeltmesi olur, olmalı da... Her ne kadar borsalar daha aşağı gidecekse de...

İlk 3 günde geçtiğimiz haftanın kayıplarının bir kısmının telafi edilmeye çalışıldığına şahit olacağız. Aşırı satımların ve/veya açığa satışların bir kısmının geri alınması söz konusu. Her ne kadar bu durum geçtiğimiz birkaç haftada satamayanlar için fırsat yaratsa da ‘yarın daha iyi satarım’ düşüncesi satışları bir süre erteyebilir. Bu da yükseliş çabalarının işini kolaylaştırabilir.

Bu hafta için önemli olabilecek seviyelere geçmeden önce hatırlatmakta fayda var. AB’nin “ortak bono” fikri de temelde sorunu çözemez, işe yaramaz! Kısa bir süre için rahatlama sağlar. O kadar! Bu rahatlama finansal piyasaları ‘Noel Baba Rallisi’ne’ kadar taşır mı? Emin değilim, şüphelerim var! Sonrasında varlık piyasalarının yeniden “deleveraging kaldıraçlı işlemlerin kapatılması” sürecine geri döneceğini düşünüyorum.

Gelelim bu haftaya...

Dışarıda S&P 500 ve Dow için geçtiğimiz kısa haftada kritik eşiklere gelindi, kapanışlar bu eşiklerin üzerinde oldu. Bu hafta için S&P’de 1.183, Dow Jones Endeksi’nde de 11.115 seviyesi önemli. Bu seviyelerin altına inilmesi durumunda S&P’de 1.110 ve Dow Jones’ta da 10.830 seviyeleri önemli destek seviyeleri olacak! Alman DAX Endeksi için ise 5.121 bu haftanın önemli destek noktası!

İçeride işler biraz daha karışık.

Dolar/TL geçtiğimiz hafta yeniden 4.40 “1 dolar + 1 euro” sepetinin kritik seviyesine hayli yaklaştı. Her ne kadar MB Başkanı Başçı, “Kurda çok büyük dalgalanma yok’ dese de seviye olarak yükseliş piyasalardaki gerginliği ve dalgalanmayı artırıyor!

Dolar/TL’de 1.9110 seviyesi önemli! Bu seviyenin aşılması bir yandan kurlarda “yeni rekor” getirirken, diğer yandan MB’nin stresini artıracaktır. Geçtiğimiz hafta PPK toplantısından “statükoyu koruma” kararı çıkmış olsa da bu hafta içinde Merkez’in “şapkasındaki tavşan üretme çiftliğinden” yeni tavşanlar ortalığa çıkabilir! Teknik olarak 1.9110 aşılacak - ve üzerinde günlük kapanış- olur ise sırada 1.9440 var! Suriye ile yaşanan gerginliğin artıyor olması kurlara yansıyabilir!

Ve İMKB... Yine diplerin geçtiğimiz hafta görüldüğü varsayımıyla... İMKB 100’de 51.745’in aşılması durumunda 53.650 seviyelerine kadar sürecek bir hareket görebiliriz. PKK’nın silah bırakması için “pazarlıkların” belli bir aşamaya gelmesi haberi sınırlı da olsa bu yükselişi destekleyebilir! Ancak bu hareket; dolar/TL kurlarındaki hareketlenmenin yeni rekorlara doğru ilerlemesi durumunda ertelenecek, hatta bir başka bahara kalabilecektir!

Belirtmemde fayda var! Geçtiğimiz haftayı dolar bazında 2.72 cent seviyesinin altında kapatmış olan İMKB’nin fasılalarla 2.20 cent seviyesine kadar geri çekilme ihtimali var! Bu seviyeye inilmesi ya hisse senetlerinin düşmesi ya da dolar/TL kurlarının artmasıyla gerçekleşebilir.

Ya da her ikisinin beraber yaşanmasıyla...

Yazının devamı...

Fitch aslında ne diyor?

Dün finansal piyasaları şaşırtan haber Fitch derecelendirme şirketinden geldi. Çok değil 2 ay öncesine kadar İMKB’de Türkiye’nin not artışı fiyatlanırken, Fitch dün “kötü” haberi verdi! Notu artırmak bir yana “görünümü pozitiften, durağana indirmiş”. Yapılan açıklamada görünümdeki değişimin sebepleri olarak yüksek cari açık (78 milyar dolar ile ABD’den sonraki dünyanın en büyük cari açığı olduğu özellikle belirtilmiş) sebebiyle makroekonomik ististikrar konusunda artan olumsuz riskler ve hedeflenenin üzerine çıkan enflasyon gösterilmiş.

Adeta takım tutar gibi ‘Not şirketleri Türkiye’ye hakettiği notu vermiyor’ diyenlerin seslerinin yüksek çıktığı ve artık Türkiye’nin notunun artırılması gerektiğine inananların seslerinin daha yükseldiği bir ortamda Fitch’ten gelen “görünüm indirimi” kafaları karıştırdı. Hatta borsadaki düşüşü buna bağlayanların sayısı hiç de az değildi. Önce borsaya değinmekte fayda var! Borsa(lar) zaten düşüyorlar ve düşeceklerdi. Not haberi sadece bu trendi teyit etti. Bu trendi ne yarattı, ne de hızlandırdı! Fitch bilinmeyen bir şey mi söyledi de borsa bu haberden sonra düştü. Bu söylem gerçeği yansıtmıyor!

Piyasalarda tartışılan bir başka konu da açıklamanın zamanlaması! Açıklama tam Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu’nun (PPK) toplantısı sonrasında geldi! Komplo teorisini sevenler, buna değişik “kulplar” buldular. Atlanan çok önemli bir nokta var! O da Fitch ya da diğer derecelendirme şirketleri komitede alınan böylesi bir kararı önce Hazine’ye ve Merkez Bankası’na bildiriyorlar. Bu bildirimden 24 saat sonra kamuya açıklama yapılıyor. Bir başka deyişle PPK toplantısı öncesinde MB bu ‘görünüm indiriminden’ haberdardı! PPK kararları bu değişiklik çerçevesinde alınmış durumda. Zamanlama konusunda kafa yoranlara; bu açıklamanın PPK toplantısı öncesinde yapılması durumunda ortaya çıkabilecek dedikoduların neler olabileceğini sormak isterim. Özellikle de ortada bir “faiz lobisi” olduğunu iddia edenlerin böylesi bir zamanlamayı nasıl yorumlayacaklarını merak ediyorum.

Önemli bir başka noktayı da atlamamak lâzım. O da açıklamanın “dili”. Derecelendirme kuruluşları kararlarını ilgili devlet kurumlarına ilettikten sonra yapılacak açıklamanın “taslağını” da bu kuruluşlarla paylaşırlarmış. Kararın temelinde bir değişiklik söz konusu ol(a)mazken, yapılan açıklamada etkiyi “yumuşatabilecek” bazı değişikliklerde ortak mutabakatla yapılabiliyormuş. İngilizce metni okuyanlar “açıklamanın bütünlüğüne çok da uymayan” bazı cümleleri bulup çıkarabilirler. “

“... uygun kamu borç dinamikleri, sağlıklı potansiyel büyüme ve güçlü bankacılık...” şeklindeki bir cümle ile görünüm düşüşü sizce ne kadar ‘uyumlu ve tutarlı’?

Komplo teorilerini bir yana bırakalım. Fitch’in açıklamasını okuyanlar aslında son aylarda sıkça dile getirilen sorunların olayı bu noktaya getirdiğini rahatlıkla görebilirler. Temel sorunlarımız var ve bunlar günlük politikalarla çözülebilecek boyutları çoktan aşmış durumda.

Asıl atlanmaması gereken çok önemli bir nokta daha var! Ülke notlarında sadece ekonomik veriler değerlendirilmiyor. Notların bazı şirketlere göre yüzde 50’si bazılarına göre ise üçte ikisi ekonomik verilerden yola çıkılarak hesaplanıyor. Yüzde 50’sinin ekonomik veriler olduğunu kabul edersek, diğer yüzde 50’lik kısım “siyasi istikrar ölçümlerinden” hesaplanıyor. Bunun içinde “politik liderlik ve siyasi istikrar” 100 üzerinden 6 ağırlığa sahip. Bunun dışında; siyasette asker veya din etkisi, etnik ulusal tansiyon, siyasi terörizm, sivil savaş, siyasi parti gelişmişlik, bürokratik kalite, hukuk ve düzen geleneği gibi kamuoyu tarafından hiç mi hiç bilinmeyen parametreler de “notu” etkiliyor. Hem de ekonomik faktörlerle yarı yarıya!

Hülasası sadece enflasyonun ve faizlerin bir kaç yıllığına tek haneye inmesi ya da tek başına iktidar ülkenin notunun artmasına yetmiyor. Yetmediği gibi bu parametrelerin orta uzun vadede sürdürülebilir bir şekilde iyileştiril(e)miyor olması başımıza daha çok sorunlar açacak.

Hamasi “Türkiye daha yüksek notu hakediyor, hele ki AB’ye baktığınızda” demek bizim notumuzu artırmıyor.

Biz kendi ‘çöplüğümüzü’ temizlemiyorsak bizim notumuz artmayacak, olsa olsa diğerlerinin notu düşecektir.

Yakın geçmişte bu “geyik” ile yüksek fiyatla “mal almış” olan bireysel yatırımcılara birileri özür borçlu değil mi?

Yazının devamı...

Ben başladığımda...

Geçtiğimiz Cuma günü 18 Kasım 2011 profesyonel iş yaşamımda önemli bir gündü. O gün finansal piyasalarda 25.yılımı kutladım. Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünü bitirip Standard Chartered Bank’ın İstanbul şubesinde başlayan finansal piyasalardaki profesyonel yaşamım halen daha devam ediyor. Önemli kısmı bankaların Hazine bölümleri ve sonrasında yine bu piyasaların içinde yer alarak geçen bu süre zarfında birçok krizi bilfiil içinde yaşadım. 25 yıla baktığımda bir çok şeyin ilkini yapmış, yaşamış birisi olarak başladığım zaman hayat nasıldı diye hatırlamaya çalıştım.

Twitter hesabımda da (@thealiagaoglu) paylaştığım bazı başlıklarla birlikte aklıma gelenleri sizlerle de paylaşmak istedim. Zira o zamanlar, bugündengerçekten çok farklıydı.

Ben başladığımda...

Reuters “tek yeşil ekrandı” .

Hazine diye bir bölüm yoktu.”Ankes” diye bir bölüm vardı,ne olduğunu asla öğrenemedim.

Mark vardı , Liret vardı, Drahmi vardı, Frank vardı.

Bank of Japan o zaman da piyasalara zırt pırt müdahale ederdi...

Teleks vardı ve biz teleksle işlem yapardık... Logom yaptığım “aa+” o zamandan kalma.. .

Değil cep telefonu, hafızalı manuel telefon bile yoktu... Parmaklarım ezberlemişti numaraları.

Herkes telefonda birbirinin sesini tanırdı. Biz sesle deal ederdik! (işlem yapardık)

Bilgisayarlar “kıttı”, 3 kişiye bir yeşil ekranlı IBM PC vardı!

Dealing Room’larda sigara içilirdi. Sadece Dealing Room’larda mı, tüm ofislerde sigara içilirdi!

Rüştü Saraçoğlu tarihte ilk kez döviz piyasasına müdahale etmişti... yıl 1988’di

Hazine bonoları halen daha fiziksel olarak basılır, alım satım yaptığımızda fiziksel teslim yapardık... Veznedarlar tahvil uzmanıydı.

Değil Takasbank, IMKB’deki tahvil bono piyasası bile kurulmamıştı.

İMKB’de hisse senetleri için tahta sistemi vardı. Tahtaların önünde sıra olurdu brokerler.

İMKB’de tahtalara üçgen a tılırdı. Sırada hemen ardındakinin suratını görmek, paha biçilemez

İMKB Bab-ı Ali yokuşunda Ziraat Bankası’nın şubesi içindeydi.Sonra Karaköy’e taşındı!

İMKB’de hisse senetleri de fizikseldi ve sahte hisse senetleri vardı. Karaköy’de “ayaklı borsa ” vardı.

Merkez Bankası Karaköy şubesi ile Unkapanı şubesi arasında “havale” yapılırdı.

Zorunlu Döviz Devri vardı. Unkapanı Şubesi ’ne dövizler satılır, parası öğleden sonra 15:30’da Karaköy Şubesi’ne “havale” yapılırdı.

EFT mi dediniz ? Yazılı “virman talimatıyla ” işlem yapılır, talimat elden giderdi! (Fax yoktu ki)

Ben başladığımda faizler ve dolar/TL kaçtı hatırlayamadım...hafızamı zorlamam lazım... Yaşlılık işte! (en az benim kadar yaşlı bir arkadaşım hatırlattı. 750 TL imiş. (6 sıfır atılmamıştı o zamanlar, varın bugünkü karşılığını siz hesaplayın )

%7, 500 ile Türkiye’nin (TMSF Bankalarındayken borç almıştım), %3,625 ile Rusya’nın en yüksek O/N (gecelik) faizlerinde (borç vermiştim) işlem yapan benim!

Eveeettt, ben başladığımda ATM yoktu, online işlem yoktu . Neyseki kredi kartı vardı! (Kredi kartı almak için 5,000 (Yazıyla Beşbin) dolar teminat verilir, 4,000 dolar limit alınırdı!

Hewlett Packard 12c hesap makinası vardı. Polish sistem hesap yapılırdı. Ne mi Polish sistem: 10 ile 15’i mi toplayacaksınız... 10 yazıp INPUT tuşuna basarsınız. Ardından 15 yazar + tuşuna basarsınız, ekranda 25 görünür. Yıllarca kullandım, şimdi pilini bulmakta zorlanıyorum.

Hülasası ben başladığımda herşey manueldi. Daha “insandı” herşey... şimdi daha bir makina, daha bir teknoloji, daha bir “Matrix” durumu var...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.