Gazete Vatan Logo
MagazinAyrılığın ardından ilk kez!

Ayrılığın ardından ilk kez!

Özge Özpirinçci ayrılığın ardından ilk defa konuştu...

Engin Altan Düzyatan'dan ayrılan Özge Özprinçci Günaydın'dan İlker Gezici'ye bir röportaj verdi...

İşte o röportaj...

ATV'nin sevilen dizisi 'Tatar Ramazan' dizisinde gözü yaşlı 'Alin'i canlandıran Özge Özpirinçci: Babam 'Kızım, artık seni ağlarken görmek istemiyorum' diyor ama ben dizide ağlamaktan mutlu oluyorum çünkü beni tatmin ediyor.

'Tatar Ramazan'da 'Alin' karakterini canlandıran Özge Özpirinçci, son dönemde nişanlısı Engin Altan Düzyatan'dan ayrılmasıyla gündeme gelmişti. Genç oyuncuyla; hem diziyi, hem de ayrılık sürecini konuştuk...

'Tatar Ramazan'a sonradan dahil oldunuz. Alışabildiniz mi ekibe?

Ben 10'uncu bölümde girdim, şimdiye kadar sekiz bölüm çektik. O kadar güzel ve birbirine kenetlenmiş bir ekip ki, sanki ilk günden beri bu ekiple çalışıyormuşum gibi hissettim. Bunun en büyük mimarlarından biri; yönetmenimiz Cevdet Mercan. Kendisi, bu diziye dahil olmamın en büyük nedenlerinden biridir.

Sizi ikna etmesi zor olmadı o zaman.

Hiç olmadı; zaten 'Alin' rolü için en başından beri seni düşünüyorum' demesi, beni çok motive etti. Çok dişi bir rol; bana şu ana kadar gelen rollerin çok dışında. Cevdet Hoca'nın 'Bu sensin' demesi yeterli oldu.

PARMAĞIMA BEŞ DİKİŞ ATILDI

Peki siz gerçekten 'o' olduğunuzu düşünüyor musunuz?


'Alin'; pavyonda şarkı söyleyen bir kadın. Sadece şarkı söylemek için 13 yaşında evden ayrılmış. 1960'larda yaşayan bir Ermeni kızı olarak, istediğini yapması kolay bir şey değil tabii ki. Annesiz büyümüş, babası onun yüzünden hapse girmiş. Her ne kadar dik dursa da, her zaman onu kollayacak bir erkek istemiş. Kendi ayaklarının üstünde durmaya çalışırken 'Elmas'la karşılaşıyor ve hayatında aradığı aşkın o olduğunu görüyor.

Hiç zorlandığınız bir sahne oldu mu?

'Çavuş'un beni öldürmek için uçurum kenarına götürdüğü ve 'Elmas'a veda ettiğim sahnede biraz gerildim. Ölüme giden ve sevdiğini son kez gören bir kadın duygusu beni zorladı. Ağlamam gerekti, ağlayamadım. Ama sahne bittikten sonra da etkisinden çıkamayıp ağlamaya devam ettim. Bir de ayna karşısında yüzleşme sahnesinde parmağımı kestim ve beş dikiş atıldı. Kendimi biraz fazla kaptırmışım sanırım.

Dizide çok fazla ağlarken görüyoruz sizi.

Normalde de kolay ağlarım; sokaktaki bir köpeğe de ağlayabilirim. Dizide ağlamaktan mutlu oluyorum çünkü tatmin ediyor beni. Babam da diziyi izlediğinde "Kızım seni artık ağlarken görmek istemiyorum. Yüreğim dağlanıyor" diyor ama rol işte, ne yapalım.

Aileniz, rol aldığınız tüm dizileri izler mi?

İzliyorlar tabii... Fakat anneme tembih ettim; uçurumdan atıldığım sahneleri anneanneme ve dedeme izletmesin diye. Üzülürler sonra.

Genelde etkisinde mi kalıyorlar?

Onlar her şeyin etkisinde kalıyor. Gazetelerde çıkan saçma sapan haberler de onları çok etkiliyor. Benim yetiştirilme biçimim sebebiyle, onlar bu tarz şeylere alışık değil. Onlara her şeye inanmamalarını ve benim yaptığım gibi kendilerine bir kabuk geliştirmeleri gerektiğini söyledim.
Peki, siz bu bahsettiğiniz 'kabuğu' nasıl oluşturdunuz?
Bu işe başladığımdan beri, sanki yıllardır benimle ilgili saçma sapan şeyler yazılıyormuş gibi, takmadım hiçbir şeyi. Bunda çalıştığım ekibin de etkisi var. Kolayca boş verebiliyorum ve takmıyorum.

BÜYÜYORUM, HATALAR YAPABİLİRİM

'Etraf ne der?' duygusuyla hareket etmiyorsunuz o halde...


Yaptığım ya da yapmadığım şeylerin sorumluluğunu, sadece kendim üstlenmiyorum; 'Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma' öğüdüyle büyütüldüm ben. O yüzden olabildiğince korunaklı ve dikkatli davranmaya çalışıyorum.
Bu bahsettiğiniz şeyler mesleğinizin bedeli değil mi?
Magazin, yaptığım işin bedellerinden biri ama ben bu bedeli ağır ödeyenlerden değilim. Beş-altı yıldır iyi işlerde çalıştım, güzel yol kat ettim. Büyüyorum ve hatalar yapabilirim. Önemli olan; bu hatalardan ders almak. Zaten ders çıkaramazsam, beni hiçbir yerde göremezsiniz.

Diğer yandan aslında siz özel hayatınızı ön planda yaşayan birisiniz...

Özel hayatımla iş hayatımı iyi dengelediğimi düşünüyorum. Özel hayatım kimseyi ilgilendirmemeli çünkü bir oyuncu ne kadar gizli yaşarsa, inandırıcılığı o kadar fazla olur. Siz benim her anımı fotoğrafladığınız zaman, benim tüm inandırıcılığım kayboluyor. Ben, 'Oynadığı kısa film, festivalde ödül aldı' haberleriyle gazetelerde yer almak istiyorum. Evet, gözaltına alındım, ilişkimi bitirdim, bunu da haber yapacaklar ama masa başında yapılan yorumlara tahammül edemiyorum. Mesela Ümit Besen'i 10 bin liraya ev partisine çağırdığımız haberi... Ne kadar utandığımı anlatamam. Ümit Bey'i arayıp özür diledik. Beni niye bu duruma sokuyorsunuz? Buna kızıyorum işte...

Haberin Devamı