ZAMAN gazetesinden Süleyman Kurt benimle bir söyleşi yaptı. Gazete bunu "edit" ederken ve başlıklar oluştururken, Türkiye'deki genel anlayışa uyarak, kendi ideolojisine uygun bir tutumu ön plana çıkarmış. Daha objektif davranmalarını isterdim doğrusu.
Çünkü fikir, ancak fikir bazında ele alınmalı. İdeolojik pencereler, fikir tartışmaları için dar geliyor.
Ama en azından bazı düşünceleri açmak bakımından yararı oldu:
Söyleşide demişim ki: "Solun ne anlam içerdiğini artık kimse söyleyemez. Sol ne demek, hangi sol? Kamboçya'da bir milyon kişiyi öldüren Pol Pot solu mu, Irak'ta savaşan Tony Blair solu mu?"
Sol konusundaki bu kavram kargaşası, birçok kişinin siyasi düşünce ve davranış bulanıklığı içine sürüklenmesine neden oluyor.
"Sol" sözcüğü bugün öylesine bol bir giysi ki, körlerin fil tarifi gibi birbirine taban tabana zıt dünya görüşleri sol olarak takdim ediliyor.
Oysa 1993 yılından beri ısrarla yazdığım ve söylediğim gibi Türkiye'de artık sağ-sol kutuplaşması yok. Bunun yerine din eksenli siyaset, Kürt hareketi ve Türk milliyetçiliği yoğunlaşması var. Yani üç kutuplu bir Türkiye.
Bu tahlilimi 1999 seçimlerinden önce CHP Parti Meclisi'nde de anlattım ve CHP'nin kimliğini bu üç hareketle de ifade edemeyeceği hatırlattım.
CHP ne dinci parti olabilir, ne etnik ağırlıktan öne çıkarabilir ne de milliyetçi cepheye kayabilir!
Peki o zaman ne yapmalı? Üç kutbun dışında CHP nasıl var olmalı?
1999 seçimleri öncesinde de dile getirdiğim gibi partinin kurtuluşu, Türkiye'yi kutuplaşma tuzağından kurtaracak özgürlükçü, modern ve demokrat modeller üreterek Avrupa Birliği ile bütünleşme yolunda öncülük yapmaktan geçiyor.
Bu amaca tam olarak ulaşıldı mı?
Ne yazık ki tam olarak değil. Cumhuriyet Halk Partisi, kendisini laik-demokrat Türkiye'nin, çoğulculuğa ve modernleşmeye önem veren öncü partisi olarak tanıtamadı. Halkın gözünde Avrupa Birliği politikalarını temsil eden parti konumuna gelemedi.
Bu da Bati dünyasında CHP'nin statükocu bir parti olduğu gibi yanlış bir izlenim doğmasına neden oldu.
Bugün birçok Avrupa hükümeti'nin AKP'yi reformcu, CHP'yi ise statükocu bir parti gibi gördüğünü biliyor ve onlarla giriştiğim her tartışma sonrasında üzülüyorum.
Oysa tarihsel kimlik olarak samimi bir Avrupa Birliği öncülüğü, CHP'ye AKP'den daha çok yakışır.
Sol tarifi
CHP'nin kimliğindeki "sol" sözcüğü, kavramların birbirine girdiği dünyada net bir kimlik tarifi yapmaya yetmiyor.
Sol dedikten sonra iki nokta üst üste koyup nasıl bir sol olduğunuzu anlatmanız gerekli.
Çünkü bu iş o kadar karıştı ki; son zamanlarda bir kısım solcu ile bir kısım sağcı toplanarak "Kızıl Elma Koalisyonu" bile oluşturdular. Çünkü kutuplaşma, sağ ve sol çekim alanlarını başka yönlere kaydırdı.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin "üç kutuplu Türkiye"de, ille bir kutupta yer alma zorunluluğu yok.
Bunu yapamaz da zaten: inancı korumasına rağmen dinci kutupta yer alması söz konusu değil, kültürel haklan korumasına rağmen etnik politikaları temel alamaz ve bence en önemlisi; Cumhuriyet değerlerini korumasına rağmen Türk milliyetçiliğiyle karışık bir statükoculuğa kayamaz.
Cumhuriyet Halk Partisi devleti kuran parti olarak, 21. yüzyılın gerektirdiği açılımları yapmalı ve kutuplara dahil olmak yerine, Türkiye'nin içine sürüklendiği kutuplaşmayı önlemeli.
Bu nasıl başarılabilir?
Bence çok zor değil: Demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere, modernleşmeye, gerçek bir laiklik anlayışına, çoğulculuğa ve Kopenhag kriterlerine sahip çıkmak bu düğümü çözer.
Türkiye'nin temel ihtiyacı, bir an önce kutuplaşmadan kurtulmaktır.
AKP, doğduğu kaynak ve referans noktaları bakımından toplumdaki barışma ve kaynaşmayı sağlamakta güçlük çekiyor ve bana göre gelecekte de durum değişmeyecek. CHP bu konuda daha büyük bir şansa sahip. Toplumdaki gerginlik noktalarını çözmek biraz da CHP'nin elinde.
Ve bunu başarmak CHP'nin tarihsel görevi. Çünkü eğer CHP, önümüzdeki yerel seçimlerden başlayarak AKP'nin yolununu kesemez ise Türkiye'yi gergin günler bekliyor demektir. AKP'nin alternatifsiz kalması gibi bir durum düşünülemez.
Atatürk'ün kurduğu partinin omuzlarında bugün çok büyük bir sorumluluk var.
Siyasetin alternatifi yine siyaset içinde aranmalı. Yani AKP'nin kuşku uyandıran politikalarını halk katında engelleme görevi CHP'nin başlıca çabası olmalı. Bu çabalar halka ve devlete güven vermeli, siyasetin işine karışmama refleksini güçlendirmeli.
Türban sorunu çıkmaza girdi
3 Kasım seçimlerinden önce Habertürk ekranında yapılan bir toplantıda "Türban meselesini çözmenin CHP'ye düştüğü" nü söylemiştim.
Çünkü CHP'nin laikliğinden şüphe edilemeyeceği için, partinin yapacağı açılımlar kuşkuyla karşılanmayacak ve bir art niyet aranmayacaktı.
Konuyu gerçekten de böyle çözebilirdik.
Ama Zaman muhabirine de belirttiğim gibi ne yazık ki Türkiye bu fırsatı kaçırdı. Çünkü türban konusunda gerginlik yaratıldı. Bugün türban savunucuları ile devlet, bir bariyerin iki yanında sınıra dayanmış durumda. Artik gidecek yer yok.
Savaş davullarının ve öfkeli haykırışların yükseldiği meydanlarda soğukkanlı çözümler üretilemez.
Bu yüzden Türkiye fırsati kaçırdı.
CHP de şu ortamda türban konusunda adım atamaz.
Oysa AKP hükümeti türban konusunda daha ustaca davranabilir, kendisine tanınan primi vaktinden önce heba etmeyebilirdi.
İdeoloji kokmayan soğukkanlı bir ortamda, "kamuda hizmet verenlerin başı açık, hizmet alanların kapalı olabilir" gibi akılcı çözümlerde buluşulabilirdi ama eşyanın tabiati gereği türban meselesi ateş hatuna sürüldü. Türkiye, türban üzerinden ideolojik bir kamplaşma içine girdi. Oysa bildiğimiz gibi hiçbir önemli mesele, kamplaşma duygusu içinde çözülemez.
Bu açıdan türbanı ideolojik bir silah gibi kullanmak isteyen ve bu konuda taktik geliştirenlerin, stratejik olarak yanıldıklarını ve başını örten gençlere de kötülük ettiklerini söyleyebiliriz.
Yazının sonunda söylediklerimi toparlamama izin verin:
CHP Türkiye'nin vazgeçilmez bir kurumu olarak mutlaka geniş halk kuleleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarla, gençlerle, kadınlarla buluşmalı. Türkiye'nin özgürlük ve demokratikleşme taleplerine, Avrupa Birliği idealine öncülük yapmalı.
Demokrasi dışı her girişimi gereksiz ve geçersiz kılacak bir biçimde siyasi alternatif oluşturmak.
Türkiye'nin giderek yoksullaşan kesimlerine ve "seçkinler" dışında kalan milyonlara kucak açmalı.
Bütün bunlan başarmak için de kendi içinde sağlıklı bir tartışma ortamını canlı tutarak, doğru politikaları saptamaya özen göstermeli. Çünkü 80 yıllık bir parti olmak büyük bir avantaj getiriyor ama aynı zamanda eski bir konağın zaman zaman yenilenmesi; aksayan, çöken, bozulan kısımlarının düzeltilmesi gibi bir görev de yüklüyor. Büyük bir konaktaki yenilenme çabası, köklü partiler için de gerekli.
Kendini yenilemeyi başaran bir CHP halk kitlelerine büyük bir gelecek umudu sunmayı başarabilecektir.
Günümüz Türkiye'sindeki en büyük eksiklik; geleceğe umutla bakabilmek.
Son olarak; yanlış anlamaları önlemek için, bu konuları tartışmanın bir sağlık göstergesi olduğunu ve parti içinde bir hizip, bir hareket ya da ikilik anlamına gelmediğini belirteyim.
CHP ve üç kutuplu Türkiye
ZAMAN gazetesinden Süleyman Kurt benimle bir söyleşi yaptı. Gazete bunu "edit" ederken ve başlıklar oluştururken, Türkiye'deki genel anlayışa uyarak, kendi ideolojisine uygun bir tutumu ön plana çıkarmış
Haberin Devamı