Haberin Devamı
En son Tayyip Erdoğan da “ayak takımı” sözüyle halkı küçümseyen yöneticiler safındaki yerini aldı.
“Ayak takımı” cevabını 1 Mayıs günü verecek.
Ama sorun sadece bununla bitmiyor.
CHP de adındaki “halk” sözcüğüne rağmen halka hiç inanmayan, hiç güvenmeyen bir parti.
Parti içinde bu kadar
çok hizip çıkmasının
sebebi budur.
Bir kişinin halk tarafından sevilmesi, CHP açısından bağışlanmayacak bir suçtur.
Parti ve ülke yönetimi “ayak takımı”na bırakılamaz.
Meydanlar sadece seçim döneminde halka gaz vermek için önemlidir.
Saray darbeleri; milyonlarca kişinin kararından, isteğinden
daha önemlidir.
Bu yüzden “halkın sevdiği insan” değil,
kendi dar kadrolarına uygun düşen aday peşindedirler.
Halkı oluşturan her yurttaş, mutlaka doğru mu düşünür, her şeye
doğru mu karar verir?
Elbette ki hayır!
Toplumu oluşturan kişiler içinde cahili de vardır, sapkını da, kötü niyetlisi de!
Ama burada önemli olan, ortalamayı almaktır.
Demokrasi doğru fikirlerle yanlış fikirlerin, doğru seçimlerle yanlış seçimlerin birbirini dengelemesidir.
Dilerseniz bunu size
ispat edeyim.
Benim demokrasi konusunda en çok gözümü açan şey, bir okur mesajı oldu.
Okurum diyordu ki;
“siz konserlerde şarkılarınızın bir bölümünü halka bırakıyorsunuz. Ama
biz sahneden gelen
ses yerine, kulağımızın dibinde avaz avaz bağıran birçok çatlak sesi dinlemek
zorunda kalıyoruz.”
Bu mektup beni şaşırttı.
Çünkü bana göre kitlenin şarkı söyleyişi her zaman mükemmeldi, yüz binlerce hançereden çıkan ses her zaman doğruydu.
Bunun sağlamasını yapmak için konser kayıtlarımızı stüdyoya götürdüm; seslerin doğruluğunu ölçen ve bunu grafikle gösteren gelişmiş bir aygıta yükledim.
Sonuç inanılmazdı!
Çıkan ses tam olarak doğruydu: Ne bir milim tiz ne bir milim pes, tam çizginin üstünde.
Bunun nasıl olabildiğini düşündüm uzun uzun.
Elbette ki o topluluk içinde herkes doğru şarkı söylemiyordu.
Kimi daha tiz kimi daha
pes ses çıkarıyordu.
Küçük bir grubun
sesini kaydetsek, bu yanlışları duyacaktık.
Ama yüz binleri kaydettiğiniz zaman, artı eksi birbirini götürüyor, doğru bir ses çıkıyordu ortaya.
Hem kulakla, hem makineyle saptadığımız kesin bir doğruluk söz konusuydu.
İşte bence demokrasi budur.
Bunun için vazgeçilmezdir.
Ama...
İşin aması var.
Halkın doğru sesle ve doğru ritimle söylemesi için sahne kitleyi yönlendirecek, kural koyacak, çok güçlü ses sistemleriyle şarkının melodisini, tonunu ve ritmini onlara duyuracak.
Halk bu kesin kurallara uymak zorunda kalacak.
Eğer kural olmaz da herkes kendi başına
takılır, “Ben istediğimi havadan çalarım!” derse, sonuçta ortaya koskoca bir kakofoni çıkar.
Ben halka güvenirim.
“Halk neylerse
güzel eyler!” derim.
Halkın iyiyi, doğruyu ve güzeli anlayacağına inanırım.
Ama yasaların, kuralların ve bunlara uyma ahlakının yerleştiği bir ortamda...
Benim için “demokrasi” budur:
Sıkı kural, özgür seçim!