Bu hafta ilkokula başlayan minikler için uyum süreciydi. Onlarla birlikte biz ebeveynler de farklı duyguları deneyimledik.İlkokul birinci sınıfa başlayan çocuklar için ders zili pazartesi günü çaldı ve okula uyum haftası başladı. Mini mini birlerin birçoğu okula başlamanın heyecanı ve korkusunu birlikte yaşıyor. Biz anne-babalar ise aynı duyguları farklı boyutlarda deneyimliyoruz. “Öğretmenini sevecek mi, arkadaşlarıyla anlaşabilecek mi, derslerde başarılı olacak mı?” gibi onlarca soru kafamızın içinde dolaşıp duruyor. Şimdiden “Bu akşam ödev var mı?” soruları yaşadığımız heyecanın göstergesi olarak Whatsapp grubundaki velilerin yazışmalarına yansıdı bile. Belki de ebeveynlerin mantık ve duygu durumu öğrencilerden daha karışık...Oğlumun geçen yıl anasınıfına gittiği okulda, birinci sınıfa başlaması bizim için avantaj sağladı. Okul ortamı ve arkadaşlarının çoğunun tanıdık olması korkunun ve gerginliğin azalmasına neden oldu. Ama yine de uyum sürecimiz devam ediyor ve birinci sınıfa giden bir çocuğun annesi olmak gerçekten gerginlik yaratan bir durum.Okulun ikinci günü yapılan ilk veli toplantısından öğretmenimize güvenimiz tam olarak ve önerilerini de beynimize kazıyarak çıktık. Öğretmen, öğrenci, veli üçgeninde ebeveynlerin bir adım geride durması gerektiğini; özel durumlar dışında böylesinin çocukların okula ve akademik hayata uyum sağlaması için daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu belirten öğretmenizin, teknoloji kullanımı konusunda söyledikleri toplantının önemli maddelerinden biriydi. Tabletlerinde video izleyen, oyun oynayan çocukların hızlı bir tempoya alıştıkları için derste sıkıldıklarını ve konsantre olmakta zorlandıklarını belirterek teknoloji kullanımına sınırlandırılma getirilmesi gerektiğini vurguladı.Bağımlı olduğu kişi götürmesinMarmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Oktay Aydın’ın önerileri de özellikle ilkokul birinci sınıfa başlayan öğrenci ve velileri için tavsiyeleri uyumu kolaylaştıracak türden.Ağlamalar karşısında duyarsız olmayın ama abartılı teselli çabaları göstermeyin.Eğer çocuğunuz bir ebeveyne bağımlı ise diğer ebeveynin çocuğu okula götürmesine önem verin.Zorlanan çocukların evden küçük bir eşyasını okula getirmesine bir süreliğine izin verin.Okula başlamadanbu testleri yaptırınVeli toplantısında öğretmenimizin dikkat çektiği konulardan biri de “Çocuklarımızı hasta etmeyelim” tavsiyesi oldu. Çocukların okuma yazmayı öğrenecekleri ilk yıl olduğu için okula gelmedikleri günü telafi etmelerinin zor olduğunu belirterek hem evde hem de okulda bu konuda önlem almamız gerektiğini hatırlattı. Çocuk sağlığı uzmanları da çocukların akademik başarısı için mutlaka güne kahvaltı ile başlanması gerektiğini belirtiyor. Çocukların okula sağlıklı bir başlangıç yapabilmesi için yaptırılması gereken kontrolleri Acıbadem Taksim Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülsen Meral şöyle sıralıyor:Bilişsel gelişim kontrolü Çocukların okul başarısı için rutin fiziksel büyüme ve gelişme takibinin yanında motor ve bilişsel gelişimleri için testlerinin de okul öncesi yapılması şart. Bu aynı zamanda, çocuğun öğrenmeye yatkın olduğu ağırlıklı duyularının tespiti, dolayısıyla akademik başarısı için faydalı. Zira kimi çocukların işitsel öğrenmeleri ön plandayken kimi çocukların görsel öğrenme becerileri ön planda olabiliyor.Görme ve işitme testiOkula başlamadan önce görme ve işitme testlerinin yapılması okul başarısı için olmazsa olmaz kurallar arasında yer alıyor. Çünkü duyma ya da görme fonksiyonlarının yeteri kadar sağlıklı olmadığının farkına varılmaması çocuğun “başarısızım”, “yapamıyorum” diyerek kendine güvenini kaybetmesine ve içine kapanmasına da neden oluyor.Demir eksikliği için tahlilÇocukluk çağında en sık rastlanan sorunlardan biri de demir eksikliği anemisi. Kansızlık (demir eksikliği anemisi) çocukların zeka gelişimini ve beraberinde okul başarısını etkileyen çok önemli bir sorunVitamin kontrolüÇocukların yaşına uygun beyin fonksiyonlarının düzgün çalışması ve bedensel gelişimi için D vitamini, B vitamini ve çinko gibi vücudun işlevinde elzem olan vitamin ve minerallerin kandaki yeterlilik düzeyinin kontrolünün yapılması büyük önem taşıyor.
Ders zilinin çalmasıyla bazı çocuklar ilk kez okula merhaba derken bazıları uzun bir tatilin ardından sınıflarına dönecek. Peki uyum süreci nasıl olmalı? Uzmanlar anlattı.Okulların açılmasıyla, hem çocuklar, hem anne-babalar hem de eğitimciler için heyecanlı bir süreç başlamış oldu. Özellikle, okul hayatına ilk kez adım atan çocuklar için ilk günler daha zorlayıcı olabilir. Kimi çocuk büyük bir keyif ve eğlence duygularıyla okula gelirken, kimi çocuklarda duygular yerini risk ve kaygıya bırakır. Çocuklar okula dönüş sezonunda çok fazla mücadele veriyor, ancak eğitimciler onlara yardım etmenin ilk adımının ebeveynlerin katılımı olduğunu söylüyor. Çınlayan ziller arasında neler olduğunu fark etmek, tüm yıl boyunca çocuğunuzun eğitiminde büyük bir iş ortağı olmanızı sağlayabilir.Okulun kurallarına ve öğretmenlerine güveninOktay Aydın, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde öğretim üyesi. “Beyin ve öğrenme ilişkileri”, “Üstün yetenekli çocukların eğitimi” konuları ihtisas alanı. Oktay Aydın, ebeveynlerin okulla birlikte başlayan uyum sorunları karşısında çocuğun hayatını kolaylaştıracak davranışlar sergilemeleri gerektiğini belirterek yapılması ve yapılmaması gerekenleri sıralıyor: Yapılmaması gerekenler:1- Çocuğun okula alışması için zamana ihtiyacı vardır. Çocuğa baskı yaparak bu sürecin aşılması mümkün değildir ve okulla ilgili olumsuz duygular yaşatır. Kesinlikle, çocuğun duygularını anlamalı, ağlamaması gerektiği söylenmemeli. “Ağlama, ağlayacak ne var ki?”, “Bütün çocuklar gidiyor, sen niye inat ediyorsun” gibi.2- Okula gidecek mi diye gözünün içine bakılmamalı. Ebeveynin aşırı hassasiyeti, çocuğa kaygı olarak yansır. Böylece, yetişkinin bile yönetemediği bir tehdit algısı gelişir. Şunu unutmamak gerekir ki, normal şartlarda okula alışmayan hiçbir çocuk yoktur. Kimi çocuk kısa sürede, kimi çocuk ise biraz zamana yayılmış olarak. Ebeveynler, çocuklara abartılı şeyler anlatırsa, sürekli “korkulacak bir şey yok” anlamına gelecek şeyler söyler ve okulun bahçesinden, sınıftan çıkmazsa çocuğun işi oldukça zorlaşır.3- Çocuk diğer çocuklarla kıyaslanmamalı. “Bak onlar ağlamıyor, sen niye ağlıyorsun?”, “Herkes okula gidiyor, tabi ki sen de gideceksin”, gibi cümleler çocuğun üzerinde ayrıca baskı yaratacaktır. Kimi zaman da ebeveynlerin “Ben de çocuktum, okula çok kolay alıştım, sen de alışırsın” gibi bir ifade kullanması hatalıdır.Yapılması gerekenler1- Okula ne zaman, nasıl gelinecek, ne kadar kalınacak gibi konular, okulun belirlediği kurallar çerçevesinde yürütülmeli. Okuldaki yöneticilere, rehber öğretmenlere ve sınıf öğretmenlerine güvenilmeli ve önerilerine göre hareket edilmeli.2- Çocuk okuldan eve geldiğinde, okul hakkında konuşmak istemezse zorlanmamalı. Küçük sorularla (“Arkadaşlarınla hangi oyunu oynadın?”, “En çok neyi sevdin?”, “Söylediğiniz şarkıyı bana da öğretir misin?”) çocuğun konuşması zenginleştirilmeli.3- Çocuğun okula gitmek istememesi halinde, “Tamam, bugün gitme istersen” gibi bir yaklaşım sergilenmemeli. Eğer çocuk, okula istediğinde gitmeyeceğini hissederse, sonrasındaki süreç daha da içinden çıkılmaz hale gelebilir. Bu nedenle, sevgi dolu bir kararlılıkla okula gitmesi sağlanmalı. Emin olun, okula gitmek istemeyen, okulun kapısı önünde anneden ayrılmakta zorlanan çocukların büyük çoğunluğu, gün içinde son derece keyifli ve neşeli olmaktadırlar. 4- Tüm çabalara rağmen, iki hafta geçtikten sonra, okula gitmek istememe, karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, gece kabus görmeler, içe kapanma, öfke nöbetleri vb. olursa, bir uzmana gitmek en doğru yol olacaktır.Uyum sürecinde alışkanlıklarını devam ettirinİz Koçluk Kurucusu, Eğitim, Öğrenci ve DEHB Koçu Elgiz Henden ise uyum süreci ile ilgili şu noktalara dikkat çekiyor: “Aslında çocuklar yeni girdikleri ortama kısa bir gözlem yaptıktan sonra hemen uyum sağlayabilirler. Çünkü onların ön yargıları yoktur. Çocuklar her şeyi yapabileceklerini düşünürler ve öyle hareket ederler. Uyum konusunda asıl sorun olarak değerlendirebilecek olan ailenin çocuk hakkındaki endişeleridir. Çocukları okul hakkında bilgilendirmek ve onlara karşılaşacakları durum hakkında bilgi vermek çocuğun endişelerini giderebilir. Aileler ise burada çocuklarını bu değişim dönemine hazırlarken hem kendilerine hem çocuklarına güvenmeli. Çocukların günlük rutini değiştiği için başlangıçta zorlanabilirler, ancak sonra buna uyum sağlarlar. Uyum sürecini kolaylaştıracak unsurlardan biri de çocuğun alışkanlıklarını devam ettirmesidir. Örneğin ‘Sen artık okula gidiyorsun, oyun oynamayı bırak demek’ çocuğu kaygılandıracaktır. Öğrenme ve gelişim oyunla daha hızlı ve kalıcı olduğu için çocuğun oyun rutinine devam etmesi okula uyumu daha da kolaylaş-tıracaktır.”Zorluklarla başa çıkarken bunları uygulayabilirsinizİlkokula başlayan çocuklar kadar, uzun tatil sonrası daha büyük çocuklar bile anne, babasını bırakarak okula gitmenin korkutucu olduğunu düşünüyor. Uzmanlar bu korkunun giderilmesi için yazın ailelere çocuklarıyla zaman geçirip, okul açılmadan önce kaygılarının bir kısmını hafifletmek için okula küçük bir gezi yapmarını öneriyor. Teknolojiyle ilişkisini düzenleyinBazı çocuklar ellerinin altındaki bütün teknolojileri kullanmak istiyor. Uzmanlar, teknolojiyi tamamen engellemenin iyi olmadığı söyleyerek, çocukların gelecekte ihtiyaç duyacakları bir beceri olduğunu belirtiyor. Ebeveynlerin, teknolojiyi tamamen engellemeden, okulda ve evde sınırlamalar koymaları önemli gerektiğini belirtiyor.Sosyal sınıf değişimiBelki çocuğunuz bu yıl okul değiştiriyor. Ya da belki aynı okulda ama en yakın arkadaşları ayrılıyor. Durum ne olursa olsun, Eylül ayı bir çocuğun sosyal sahnesinde değişiklikler getirir ve kötü bir başlangıca yol açabilir. Ebeveynler oluşacak yeni dostlukların farkında olmalı ve bu dostlukların büyümelerine izin vermeli.Kötü huylu arkadaşlara dikkat Çocuğunuzun arkadaşlarından biri, iyi huylu değilse, çocuğunuzla endişenizin nedenini konuşun, ama arkadaşlarını suçlamayın. Çocuk, sağlıklı dostluğun neye benzediğini anlarsa, ona zarar verebilecek arkadaşların peşinden gitmez.Ev ödevini anlamakÇocuk çok ödevi olduğunu söyleyebilir ama bazen bu sorun, sınıfta öğretilenleri anlamamasından kaynaklanır. Asıl nedeni keşfettikten sonra çocukla ve öğretmenle çalışarak ev ödevlerini daha az stresli hale getirebilirsiniz.Bilgi açlığının kaybıBazı çocuklar okul yılına büyük bir bilgi açlığıyla başlıyor. Çocuk bu başlangıçtaki bilgi açlığının kaybını yaşıyorsa, neyin onları meşgul ettiğini sorun. Bu başta bir sorun yaratmayabilir fakat çocuğunuz mezun olmaya yaklaşınca ciddi sonuçlar doğurabilir.
Sonbahar güneşin cildiniz üzerinde yaptığı olumsuz etkileri gidermek ve kışa hazırlanmak için en ideal zaman. Sonbahara girerken yaptıracağınız cilt bakımları ile gençlik ve güzelliğinizi geri getirebilirsiniz.Uzun bir tatilin ardından güneşin cildiniz üzerinde oluşturduğu yıpratıcı etkilerden kurtulmak için sonbahar yenilenmenin en uygun mevsimi. Sonbahara girerken yaptıracağınız cilt bakımları ile gençlik ve güzelliğinizi geri getirebileceğinizi söyleyen Sinan Göker Estetik Grup Direktörü Işıl Yenersoy, estetik kliniğinin kuruluşu ile ilgili şunları söylüyor: “Sinan Göker Göz Grup’umuza estetik kliniği ekledik çünkü, 25 yılda yaptığımız 100 binin üzerindeki göz ameliyatlarında bize güvenen ve inanan hastalarımız, göz kapağı ve göz altı torbası için de estetiksel yaklaşımlar istedi. Memnun kalanlar botoks, dolgu da yaptırmak istedi. Biz de hastalarımıza komplike hizmet vermek adına bu uygulamalara başladık. İyi Görün, Güzel Görünün sloganıyla hareket ediyoruz.”Güneşin cildimizde yarattığı kötü etkilerin deri kanseri dışında; cildin normalden önce yaşlanması olduğunu söyleyen Işıl Yenersoy, “Aşırı güneş ışığına maruz kalmak ciltte leke, deride kuruma, kalınlaşma, sarı ve mat bir görünüm meydana getirerek, ince kırışıklık ve çizgilenmeleri artırır” diyor. Yenersoy güneşin ciltte yarattığı etkilerden kurtulmak için yapılacak uygulamaları ise şöyle anlatıyor: Sivilce izleri dermapen ile yok oluyorDermapen tedavisi günümüzün en önemli cilt problemlerinden olan güneş lekeleri, sivilce izleri, gözenekler, cilt yenileme, cilt sıkılaştırma, ince çizgilerin giderilmesi ve çatlak tedavilerinde uygulanıyor. Yüz, saç, el ve boyun bölgesinde, vücutta doku kaybı olan bölgelerde kollajen dokunun artırılarak cildin yeniden yapılanmasını sağlıyor. Dermapen uygulaması ile ciltte hasara uğramış dokular yeniden aktive olur ve hızla onarılır. Daha sonra işlem yapılacak bölgeye saf hyalüronik asit ve C vitamini uygulanır. Bu tedavide cilde birden fazla mikro kanal açılır. Uygulanan bölgede doku kaybı onarılır ve yeni doku oluşumu sağlanarak cilt problemleri kısa sürede yok olur. Kollajen üretimi sayesinde hasara uğramış dokular yeniden yapılanır ve sıkılaşır. Cilt yapısına ve problemlerine bağlı olarak 2-6 seans arası yapılmaktadır. 6 ayda bir tekrar edilen bu seanslarla kırışıklık tedavisinde de daha kalıcı sonuçlar elde edilebilir. Ayrıca bu işlem sırasında çeşitli vitamin ve enzimleri açılan mikrokanallardan deri altına iletiyoruz. Somon DNA uygulamasıyla da bu tedaviyi destekliyoruz. Böylece gözenekler sıkılaşarak sivilce izleri, cilt lekeleri ve çatlaklar giderilebiliyor. Bu uygulama da var olan lekeyi giderirken, cildin daha sağlıklı, parlak, genç ve ışıltılı görünmesini sağlar.Çatlaklar, çiller için IPL tedavisi IPL (intense pulsed light ), leke tedavisi, cilt yenileme, kılcal damar giderme ile iz ve çatlak tedavilerinde uzun yıllardır dünyada kullanılıyor. 400 ile 1100 nanometre arası ışık veren IPL ile çiller, yaşlılık lekeleri, güneş, hamilelik ve doğum lekelerini tedavi ediliyor. Lekeli alana IPL ışığının cilde eşit dağılmasını sağlayan, soğutucu etkisi olan bir jel sürülür ve IPL jelin üstünden uygulanır. Bu yöntem 3-4 hafta arayla leke ve cilt tipine göre 2-6 seans arası tekrarlanır. IPL’e ek olarak leke tedavisinde kullandığımız diğer yöntemler aynı zamanda cildi yenileme özelliği de taşıyor.Epilasyon yaptırmanın şimdi tam zamanıYaz aylarında tercih etmediğimiz epilasyon uygulamaları da Eylül ayı itibariyle hız kazanıyor. IPL lazer ile kişinin kılının kalınlık, sıklı, ve rengine, cildin renk ve yapısına ve uygulanacak bölgeye göre verilecek ışığın şiddeti ile süresini ayarlama olanağı var. Bu esnek tedavi yaklaşımı şu anda epilasyon için kullanılan hiçbir lazer sisteminde bulunmuyor. IPL’de acı da hissedilmez. RF lazerle bembeyaz dişlere sahip olun Son olarak, ülkemizde yeni bir işlem ağız gençleştirme… Çok yeni uygulamaya başladığımız RF lazerle 3 seansta beyazlatma işlemi ile dişleri de tamamen yeniliyoruz. Eski uygulanan beyazlatma teknikleri, diş minesi zarar gördüğü için artık tamamen terk edildi. Bu yeni teknikle, diş minesine zarar vermeden, toksik, sağlığa zararlı diş macunları kullanılmasına gerek kalmadan beyazlama sağlanıyor. Y10 diş macunundaki nane ve RF (radyofrekans) akımı kombinasyonu ağız ferahlatma hissine neden oluyor. Bu uygulama hayat boyunca defalarca yapılabilir. Diğer işlemler gibi hassasiyet ve diş eti problemlerine sebep olmuyor.Lekeler giderken cilt sıkılaşıyorPlexr lazer leke tedavisinde kullanılıyor. Blefaroplasti (Ameliyatsız Göz Kapağı Estetiği), gözaltı ve göz çevresi sıkılaştırma, dudak üstü çizgiler, yüz ve vücut sıkılaştırma için kullandığımız plexr lazerle akne tedavisi (aktif), fibrom, ben, siğil, keloid, ksantelazma (göz çevresindeki beyaz noktalar) ve skarların da tedavisini yaparak cildin yenilenmesini sağlıyoruz. Plexr lazer botoksla birlikte yapıldığında kırışıklıklar açılırken sarkan ve gevşeyen deri de lazerle alındığı için kalıcı sonuç verir. Sinan Göker Göz Grup ve Estetik Grup olarak tabi ki cerrahi olarak göz kapağı ve göz altı torbalarından kalıcı şekilde kurtulmayı da sağlıyoruz. Oküloplastik cerrahi dediğimiz bu alanda 25 binin üzerinde vaka deneyimiyle “iyi görmenizin yanı sıra iyi görünmenizin” de önemine değiniyoruz. Erbiyum yağ lazer uygulaması ile de güneşten zarar görmüş ve çizgiler oluşmuş cildin sıkılaşması sağlanarak kırışıklıklar giderilir ve sağlıklı ve genç bir görünüm elde edilir.
Akciğer kanseri görülme sıklığı bakımından ikinci sırada, kanserden ölümlerin ise en önemli nedeni. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk ile akciğer kanserinin tedavisi ve cerrahinin önemini konuştuk. Kanser çoğumuz için ürkütücü bir hastalık. Ancak her geçen gün kanser ile ilgili ümit veren yeni tanı, tedavi ve cerrahi yöntemlerde gelişmeler oluyor. Uzmanlar ise tedavi sırasında en önemli şeyin motivasyon, yanlış bilgilere kulak asmamak ve yanılgıya kapılmamak olduğuna dikkat çekiyor. Bunlardan biri de halk arasında yer alan, kansere bıçak değmez inanışı.Liv Hospital Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk akciğer kanseri tedavisindeki cerrahi gelişmeleri anlatarak yanlış inanışların terk edilmesi gerektiğini vurguluyor.Akciğer kanserinde erken tanı mümkün mü?Akciğer kanseri çoğunlukla erken dönemde bulgu vermiyor. Akciğerler hacim olarak büyük organlar ve bütün göğüs kafesini kaplıyor. Vücudumuzun birçok yerinde şişlik ya da tümör olduğunda ağrı olur ve uyarı verir. Ama akciğer dokusunda ağrı duyusu bulunmuyor, şikâyet yapmadığı için hastalar doktora başvurmuyor. Ancak tümör nefes borusuna yakınsa o zaman öksürük ve kanlı balgam yapıyor ya da tümör çok büyüdüğünde bulgu veriyor. Bulgu verdiğinde ise hastalık genellikle ilerlemiş oluyor. Bu nedenle akciğer kanserlerinin ancak yüzde 20’si ameliyat edilebiliyor. Akciğer kanserinde erken tanının tek yolu ise tarama programına katılmak. Kansere erken dönemde tanı koymak için riskli grupları tarama çalışmasına alıyoruz.En riskli grup kimler?Akciğer kanseri en sık 50 yaş ve üstündeki kişiler ile 25 paket/yıl daha fazla sigara içmiş olanlarda veya birinci derece yakınlarında kanser bulunan hastalarda görülür.Görülme sıklığı nedir?Akciğer kanseri sıklık bakımından, kadınlarda meme kanserinin ardından erkeklerde ise prostat kanserinin ardından ikinci sırada. Ancak her iki cinste de kanserden ölümlerin en sık sebebi. Akciğer kanseri ölümcül bir hastalıktır, ne yazık ki henüz kesin bir tedavisi bulunamamıştır. Tüm evrelerin ortalamasında 5 yıllık genel sağkalım oranı yüzde 15, ortalama yaşam 8 aydır.Akciğer kanseri ölümcül olmaktan çıktı mı?Ne zaman “Akciğer kanseri ölümcül olmaktan çıktı” diyebileceğiz? Bunun iki yolu var; 1 Kansere erken evrede iken tanı koymayı sağlamak. Bu konu ile ilgili çeşitli çalışmalar var. Kan testleri (biyomarkerlar, likidbiopsi) ve nefes testleri üzerinde çalışmalar devam ediyor. Şu anda en etkili metot riskli gruptaki hastaları tarama programına almak. Uzun süredir Japonya’da süren tarama çalışmaları ve bilimsel çalışmaların sonuçları yüz güldürücü olunca Amerika’da da tarama programlarına onay verildi. Artık en önemli rehberlerde tarama önerisi mevcut.2 Akciğer kanseri “önlenebilir hastalık” kategorisindedir. En etkili tedavisi akciğer kanserine en sık neden olan sigaraya başlamamak, başlanmışsa da bırakmaktır. Akciğer kanseri olanların yüzde 85’i sigara içicisidir.Cerrahiden fayda görecek hastalar doğru seçilmeliKanser bölgesine bıçak değmez, efsanesiyle cerrahi erteleniyor. Bu yaklaşım ne kadar doğru? Bu söz aslında hastalara o kadar zarar veriyor ki... Eskiden tümörün vücuttaki yaygınlığını tespit etmek konusunda şimdiki kadar başarılı değildik. Kemoterapi, radyoterapi gibi diğer tedaviler de şimdiki kadar başarıyla uygulanamıyordu. Yapılabilen tek etkili tedavi cerrahiydi. Dolayısıyla gerçekten cerrahiden fayda görecek hastalar doğru seçilemiyordu. Günümüzde gelişen teknoloji ile tümörün vücuttaki yerleşimi, kritik yapılarla olan ilişkisi, lenf bezlerine ve vücudun diğer alanlarına olan yayılımı ile ilgili çok daha ayrıntılı bilgiye sahibiz. Hangi hastanın cerrahi tedaviden yarar göreceğini artık çok daha iyi biliyoruz. Ve cerrahi tedavinin yararlı olacağını düşündüğümüz hastalara ameliyat öneriyoruz. Bu nedenle “Kansere bıçak değerse yayılır” ya da “Ameliyat işe yaramaz” gibi söylemler kesinlikle geçerli değil. Akciğer kanserinin en etkili tedavisi cerrahidir. Ayrıca ameliyat sırasında da tümöre dokunmuyoruz. Tümörün bulunduğu lobu etrafındaki bir miktar sağlam doku ve lenf bezleriyle birlikte çıkarıyoruz. Böylece tümörün bütünlüğü bozulmuyor. Bazen de olduğu tarafın tümünü alıyoruz. Ama tümörün bütünlüğünü bozmuyoruz. Yani aslında tümöre bıçak değmiyor.Tedaviler umut vericiİleri evredeki akciğer kanserinde bir şey yapılamıyor mu?Kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapide çok başarılı ve sağ kalımı artıran gelişmeler mevcut. Artık tedavi için çok daha umutluyuz.Nargile,elektronik sigara puro kanseri tetikliyorAkciğer kanserinin büyük çoğunluğunda (yüzde 80) neden, sigara içimidir. İçilen her 15 sigarada, genetik bir mutasyonun başladığı düşünülür. Sigara içen erkeklerde akciğer kanseri riski 20 kat daha fazla. Sadece sigara değil, nargilenin de zararlı olduğunu, birlikte düzenli alkol kullanmanın kanser riskini artırdığını biliyoruz. Elektronik sigara, nargile, puro, ısıtılmış sigara dahil olmak üzere tüm tütün mamullerinin tamamı genetik mutasyon yapıcı maddelerdir, yani kanserojendir. Cerrahi tedavi önemliAkciğer kanserinde bilinen en iyi tedavi yöntemi cerrahidir. Evre I-II’de ilk seçilecek yöntem cerrahi tedavidir. Bu evrelerde cerrahi tedavi ile iyileşme ve tam şifa sağlanabilir. Örneğin Evre Ia’da cerrahi sonrası kanserden kurtulma oranı yüzde 94’e ulaşmaktadır. Daha ileri evrede ise hastaların yüzde 85’inde ilk tedavi seçeneği kemoterapi veya radyoterapidir. Sigara içiyorsanız genetiğinize güvenmeyin Sigara içmeyenler de akciğer kanserine yakalanıyor. Genetiğin önemli bir rolü var. Ailesinde kanser öyküsü olan kişiler daha dikkatli olmalı. Bu noktada bir çok kişi yanılgıya düşüyor. Şöyle ki; “Benim dedem çok sigara içerdi 90 yaşında öldü, hiç de kanser olmadı” gibi düşünce ve tecrübeler genellikle yanıltıcı oluyor. Genetik mirasımız çok önemli ama biz sigara, alkol, kötü beslenme, stres, kimyasal maddelerle temas gibi faktörlerle sürekli genetiğimizi bozucu şeyler yapıyoruz. Kanseri kendinizden uzak tutma yollarıSigaraya başlamayınBaşladıysanız bırakınD vitamini, Selenyum ve E vitamininden mahrum kalmayın.Bol bol taze sebze, meyve ve balık tüketin.Radon berilyum, arsenik, asbest, kobalt, kadmium, berilyum, krom, petrokimya türevleri gibi maddelerden uzak dur. Ailende herhangi bir kanser türü görüldüyse riskin 2.5 4 kat artıyor. Bu yüzden düzenli kontrolleri ihmal etme. 50 yaş üstünde ve 25 paket/yıl sigara içtiysen tarama programına katılmayı düşün.
Deniz kıyısında ve tatilde olmanın rehaveti ile pek çok yiyeceği hesapsızca tüketebiliriz. Ancak, plajda alınan kiloları vermek için çok fazla uğraşmak gerekebilir. Tatilde, deniz kıyısında yediklerimize çoğu zaman dikkat etmeyiz. Kumsalda erişebileceğimiz yiyecekler de çoğu zaman yüksek kalorili olur. Yediklerinize dikkat etmezseniz bir haftalık tatilden 2-3 kilo ile dönebilirsiniz “Tatilde canım ne isterse yer, sonra biraz hareket ederim” diyorsanız. Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nden Diyetisyen Tuba Kayan Tapan, yediklerinizi yakmanız için gerekenleri anlattı. Pizza (646 kal) + gazlı içecek (200 kal) = 846 kal 1 saat yüzme 530 kalori, üzerine 1 saat tempolu yürüyüşle (390 kal harcamış olursunuz. Yani 1 pizza ve gazlı içecek= 1 saat yüzme ve 1 saat tempolu yürüyüş anlamına geliyor.Tavuklu veya peynirli salata = 260 kal1 saat kumsalda hafif yürüyüş (255 kal) size bu kaloriyi harcatabilir. Böylece sağlıklı ve dengeli öğün seçmiş oluyorsunuz. Kızarmış patates (480 kal) + alkol (150 kal) = 630 kalKano severseniz, 2 saat kano yapmak 640 kal harcatır. Ya da 1 saat yüzüp üzerine yarım saat hafif yürüyüş yapabilirsiniz. Yüksek kalorili öğün sonrası yüzmek, koşmak, kalp sağlığı için uygun değil. 1.5 saat sonra yapın. Bir dilim pasta ( 370 kal) ve limonata (95 kal) = 465 kalPlajda çay saatinden sonra 1 saat aerobik yapmak 460 kal harcatır. Ara öğünde maksimum 250 kaloriyi aşmamak gerekmektedir. 1 şeftali ve 10 adet badem yaklaşık 150 kaloridir. Lifli ve omega 3 ten zengin olduğu için tok tutacaktır.Midye dolma 1 adet = 30 kalYenen sayıya göre 15 dakika veya daha fazla yürüyüş yapmak gerekebilir. Doğru pişirme koşullarında pişmesi çok önemli. 3-4 adet ara öğün içim yeterli. Ağır metal içerir. Gebe, süt veren anne, çocuklar tüketmemeli.(hamburger + patates + gazlı içecek) = 600 kalori 600 kalori harcamak için, örneğin 1 saat su kayağı 550 kalori yapabilirsiniz yada 1 saat sahilde tempolu koşarak 750 kal harcayabilirsiniz. Kızartma ve fast food yerine daha sağlıklı alternatifler seçilebilinir. Örneğin; peynirli salata ve limonata gibi…Alkol (250 kal) + 2 dilim beyaz peynir (150 kal) + 1 ince dilim kavun (150 kal) = 550 kal1 saat aralıksız yüzme ile harcanabilir. 2 üçgen dilim karpuz ve 2 dilim peynir yemek daha dengeli bir alternatif olacaktır. 15 dakika yüzme veya 15 dakika suda yapılan egzersiz bu kaloriyi harcamanıza yeter.1 adet orta boy haşlanmış koçan mısır = 120 kalori Yarım saat yürüyüş veya yarım saat plaj voleybolu ile eşdeğerdir. Mısırı eğer evde haşlayıp getirseniz kumsalda iyi bir ara öğün tercihidir. 1 kase dondurma 3 top = 315 kalDondurma yerken 1 saat boyunca kumsalda yürürseniz, 390 kalori harcarsınız. 2 top dondurmayı aşmadan tüketince iyi bir ara öğün olabilir. Buzlu yoğurtlar da plajda ara öğün için iyi bir alternatiftir. 1 adet kumru (sıcak sandviç) = 940 kal2 saat yüzme veya 3 saat kesintisiz yürüyüş veya 3 saat kesintisiz plaj voleybolu veya 2 saat su kayağı yaparak bu kaloriyi harcayabiliyoruz. Tuz içeriği yüksek, nitrit, nitrattan zengin bir besin. Kan şekerini hızlı yükseltir.1 Lahmacun (150 kal) + ayran (100 kal) = 250 kalSahilde 1 saat sahilde hafif yürüyüş yaparsanız, bu aldığınız kaloriyi yakmış oluyorsunuz ya da 1 saat plaj voleybolu yapmanız bu kaloriyi harcamanıza yardımcı oluyor. Plajda yiyebileceğiniz en iyi öğle yemeği alternatiflerinden biri. Şeker hastası değilseniz...Gözleme (600 kal) + ayran (100 kal) = 700 kalori 1 saat su topu oynamak (500 kal) ve 15 dakika iskelede ip atlamak (200 kal) harcamanızı sağlar. 1,5 saat plaj voleybolu da oynayabilirsiniz. Gözlemenizi paylaşmanızı öneriyoruz. Şeker hastalığınız varsa, peynirli kepekli sandviç çok daha iyi bir alternatiftir. Kremalı frappe = 240 kal40 dakika bisiklete binmek veya yarım saat su kayağı yapmayı gerekir. Her gün değil ama haftada 1-2 kere tüketilebilir. Yüksek doymuş yağ içerir. Kalp sağlığı için risklidir. Kumpir = (450 kal) 1 saat yüzebilir, 1 saat su topu oynayabilirsiniz. Sıcak patates hızla kana karıştığı için, kan şekerini yükseltir. İçindeki işlenmiş etlerin tuz oranı da öyle. Hipertansiyon ve diyabet hastalarına sıcak havada önermiyoruz. Onun yerine 1 kase çorba ve etli salata öneriyoruz.
Çocuklarına aşı yaptırmayı reddeden ailelerin sayısı 25 bine yaklaştı. Bu durumun toplumun aşılı kesimi için de tehdit oluşturduğunu söyleyen uzmanlar, ailelerin boş inanışlarla çocuklarını tehlikeye attığını belirtiyor.Aşı karşıtlığı tartışması tüm hızıyla devam ederken, son bir yılda ülkemizde aşıyı reddedenlerin ve çocuklarına aşı yaptırmayanların sayısı da ciddi artış gösteriyor. Aşılarda alüminyum var, domuz ürünü var” türü asılsız iddialarla başlayan aşı reddi giderek artıyor. Sağlık Bakanlığı da bu durum karşısında aileleri bilinlendirmek için asi.saglik.gov.tr adresli bir internet sitesi kudu. Acıbadem Altunizade Hastanesi Sosyal Pediatri Uzmanı Doç. Dr. Selda Karaayvaz, okul çağı çocuklarında daha belirgin olmak üzere aşı yaptırmayanların sayısının 25 bine yaklaştığını belirterek “Aşılar sayesinde yılda 2 milyon çocuğun ölümü engelleniyor. Daha büyük oranda da enfeksiyonlara bağlı hastalıkların önüne geçiliyor. Anne babalar ‘Aşılar zararlıdır ya da gerekli değildir’ şeklinde bir tuzağa kesinlikle düşmemeli” diyor.Tarih de aşı reddiyle ilgili ibret verici yaşanmışlıklara işaret ediyor. Öyle ki yakın geçmişte Japonya’da boğmaca aşısı, Rusya’da karma aşı ve Fransa’da da kızamık aşısı tartışmaları nedeniyle aşı reddi artmış ya da ‘hastalık görülme oranları azaldı’ diye devlet sağlık politikaları sonucu bu aşıların yapılması sonlandırılmıştı. Ancak kısa süre sonra yaşanan ciddi salgınlar en fazla çocukları etkileyince bu ülkelerde aşılar yeniden kullanıma sunuldu. Çiçek hastalığı yeryüzünden silindiDoç. Dr. Selda Karaayvaz hem çocuklar hem toplum sağlığı açısından aşı reddinin salgın hastalıklara zemin hazırlayabileceğini belirtiyor: “Halk sağlığı uygulamaları içinde aşılar ilk sırada yer alıyor. Çiçek hastalığı tüm dünyada topyekün aşı uygulama başarısı sağlandığı için yeryüzünden silinmiştir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk felci ve kızamığın da yeryüzünden silinebilmesi için çalışmaktadır. Bu da tüm toplumların hassas bireylerinin tam aşılı olması ile sağlanabilir.”Yarı aşılı yarı aşısız toplumlar tehlikede!Doç. Dr. Selda Karaayvaz’a göre aşı kararsızlığı içinde olan anne-babalar; bu aşılar sayesinde geçmişte yaşanan bulaşıcı hastalık salgınlarının neden olduğu acı olayları bilmediklerinden çocuklarını nasıl bir tehlikeye attıklarının farkında değiller: “Yarı aşılı yarı aşısız toplumlarda mikroplar ortamda gezmeye devam ederken, aşısız çocuğu çok şiddetli hasta edip, aşılı kişilerin de hastalanmasına yol açabilmektedir. Aşıların yan etkileri gerçek hastalığın yanında son derece azdır. Aşı karşıtı görüşler hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Aşı konusu, alanda uzman olmayan, aşı çalışması yapmamış, yenilikleri takip etmemiş hiçbir kişinin yorum yapabileceği bir konu değildir. Günümüz koşulları ve teknolojisinde önlenebilir bir hastalıktan tek bir çocuğun bile hırpalanması, hastanelere yatırılması, engelli hale düşmesi ya da kaybedilmesi kabul edilemez bir durumdur.”Aşı ile önlenebilen hastalıklar- Boğmaca - Çocuk felci - Difteri - Haemophilus İnfluenzae Tip B - Hepatit A - Hepatit B - Kabakulak - Kızamık - Kızamıkçık - Pnömokokal hastalık - Subakut sklerozan panensefalit (SSPE) - Su çiceği - Tetanoz - Tüberkuloz (Verem)Aşılar otizme neden olmaz yüksek koruma sağlar- YANLIŞ: Bebeklere gereksiz yere çok erken aşı uygulanıyor. Anne sütü onları korur.- DOĞRU: Anne sütü bebeği bazı hastalıklara karşı (örneğin solunum yolu enfeksiyonları, ishal) önemli bir koruma sağlar. Bununla birlikte bu antikorlar uzun süre kalıcı değildir ve tüm hastalıklara karşı koruma sağlamaz. Çocukluk dönemi aşılama şemasına uygun olarak aşılanma, yaşamı tehdit eden hastalıklara karşı, erken dönemden itibaren koruma sağlar.- YANLIŞ: Aşılanan çocuklar aşılanmamış çocuklara kıyasla daha fazla solunum yolu ve alerjik hastalık ile karşılaşır.- DOĞRU: Aşılar, bağışıklık sistemimizi belli antijenlere tepki vermeyi öğretir. Alerjik, otoimmün ve solunum yolu hastalıkları ile arasında bağlantı olduğuna dair kanıt yoktur.- YANLIŞ: Aşıların içerisinde çocuğuma zararlı olabilecek maddeler var.- DOĞRU: Aşı içeriğinde bulunan bütün maddeler öncelikle vücuda zarar vermeyecek ama aynı zamanda da bağışıklık sistemini antikor yanıtı için uyaracak ölçüde çok azdır. Aşılar güvenli oldukları gösterildikten sonra ruhsat almaktadır.- YANLIŞ: Aşılar otizme neden olur.- DOĞRU: Kızamık-kabakulak-kızamıkçık (KKK) aşısı (veya başka bir aşı) ile otizm veya otistik bozukluklar arasında bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt yoktur. 1998 yılında, KKK aşısı ile otizm arasında olası bir ilişki olduğunu öne süren makalenin yazarının doktorluk lisansı iptal edilmiştir.- YANLIŞ: Bir çocuğa, bir kerede birden fazla aşı verilmesi zararlı olabilir ve çocuğun bağışıklık sistemine aşırı yüklenilmiş olur.- DOĞRU: Bilimsel kanıtlar, aynı anda birkaç aşı verilmesinin çocuğun üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını gösteriyor. Bir çocuk soğuk algınlığı ya da boğaz ağrısı olduğunda aşılardan çok daha fazla mikroba maruz kalır. Kombine aşılar (beşli karma, kızamık- kızamıkçık kabakulak, konjuge pnömokok aşıları) birden fazla hastalığı önlemek için oluşturulmuştur.
Modern yaşamın getirdikleri, değişen sınav sistememi çocuklar ve aileler üzerindeki baskıyı artırıyor. Çocukların başarı ve mutluluğu bulma yolları farklılaşıyor. Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş’ın önerileri anne babalar için bir rehber niteliğinde. HIZLA değişen dünyanın kuralları bize her gün yeni şeyler öğretiyor. Hiçbirimiz kendi çocuklarını anne babalarımızın bizi yetiştirdiği gibi büyütmüyor. Her şeyin bu kadar çabuk değişmesi anne babaları kafasını karıştırıyor. Doğru yaptığımızı zannettiğimiz birçok konu aslında beklemediğimiz sonuçları doğuruyor. Türkiye’de insan ve iş hayatının sorunlarını çözmek için yıllardır çaba gösteren ve bu konuda kitaplar yazan seminerler veren psikolog, akademisyen, eğitimci Prof. Dr. Acar Baltaş, geçen yıl Türk ailelerini; çocuklarını, acı, üzüntü ve hayal kırıklıklarından uzak tutarak, “Kızarak yöneten ve her şeye hakkı olan patron çocukları” gibi yetiştirdiklerini söyleyerek eleştirmişti. İki çocuk babası olan ve bugünkü anne babaların yetiştirmek istedikleri iş dünyasında isimlerinden başarıyla söz edilen yöneticilere eğitim veren Acar Baltaş’a “Çocuklarımızı nasıl yetiştirelim” diye sorduk. Verdiği cevaplar hem çocukları büyütürken hem de kendi yaşantımızda rehberlik edecek türden.Çocuklarınızı refahınıza değil hayatınıza ortak edinÇocuklarımızı nasıl yetiştirelim? Aileler çok küçük yaştan başlayarak çocuklarını refahlarına değil, hayatlarına ortak etsinler. Onları sorumluluk vererek ödüllendirsinler. Bu her yaşta çocuğun evin içinde hayata katılmak için yapmakla yükümlü olduğu ve bunun için ödüllendirilmediği etkinlikler olmalı. Ödül ancak teşekkür sınırında kalmalı.Dünyaya almak için değil vermek için de geldiler“Sorumluluk vererek ödüllendirin” diyorsunuz. Toplumdaki algı ise sorumluluk ve ödülü zıt kabul ediyor. Hayatın bütününe baktığımız zaman, haklarımız; sorumluluklarımızı karşıladığımızda sahip olmamız gereken şeyler. Sorumluluğu içermeyen bir hak olmaz. İkincisi, çocuklara kendilerini fark ettikleri andan itibaren kazandırılması gereken bir özellik var. Onları sadece almaya geldiğimiz değil, aynı zamanda vermeye geldiğimiz bir dünyaya hazırlamak. Bunu nasıl yapacağız? Eğitime önem veren aileler, çocuklarına 1-2 yaşından itibaren kitap okuyor. Okudukları kitaplarda yardımlaşma öyküleri anlatıyorlar. Aileler hikayeyi çocuklarının tamamlamasını beklemeli. Bir cümle okuyor, “Ne olmuş” diyorsunuz? çocuk kendi hayal dünyasına göre tamamlıyor. İki-üç yaşından itibaren bu eğitime geçilirse, çocuk dünyaya sadece almak için değil, vermek için de geldiğinin bilinci oluşuyor. Bu ileride okulda yardımlaşmayı, iş hayatında ekip çalışmasını ve dolayısıylada başkalarıyla birleşerek sinerji yaratmayı, kendi gücünü başkalarının gücüne katarak daha iyi başarılar elde etmeyi sağlar.İyi anne baba olmanın sırrı sabır ve şefkatNasıl iyi anne baba olunur? Basitleştirirsek iki koşulu var. Birincisi sabır. Sabır nedir? Çocuğumuzun yaptığı ve bizim onaylamadığımız bir şeye dişimizi sıkarak katlanmak değil. Tepki vermeden önce durmak, soru sorarak başlamak, sorduğumuz sorunun içinden yeni bir soru çıkartarak devam etmek ve çocuğun da derinleşmesini sağlamak. İkinci koşul ise şefkat. Sevgi kelimesini kullanmaktan kaçındım. Çünkü birçok aile, çocuğunu çok sevdiği için istediği gibi yetiştiremediğini düşünüyor. Çok sevginin zararı yok. Hastalıklı ve sağlıksız sevginin zararı var. Nedir şefkat kelimesinin arkasındaki dayanak; kayıtsız şartsız arkasında olduğumuzu hissettirmek. Ve onu kendi kimliği ve özü ile kabullenmek. Hayalinizdeki insan olması için değil, kendisi için olmasını sağlamak.Çocuğunuza aşkım, sevgilim diye hitap etmeyin Çocuklarla kurulan sağlıksız sevgiye örnek olarak onlara seslenme biçimimiz var. Ona seslenirken söylediğimiz anneciğim, babacığım gibi sözler... Bu sözlerle çocuğun kimliğini yok ediyoruz. Çocuk niye annesinin annesi veya babasının babası olmuş olsun? Saçma bir hitap şekli çıktı böyle. Bu çocuğu kendinize yapıştırır bir kere. Bir diğeri de anne ve babaların çocuklarına sevgilim ve aşkım diye hitap etmesi. Bundan daha tehlikeli ve sapıkça bir şey olamaz. Bunun arkasındaki dinamiği anlamak için derin bir psikoloji bilgisine, freudiyen bir arka plana ihtiyaç yok. Babasının veya annesinin sevgilim, aşkım dediği bir çocuğun yetişkinlik döneminde karşı cinsle nasıl sağlıklı ilişki bir kurmasını bekliyoruz. Bunun enseste kadar yolu var diyorum. Ne gerek var buna. Çocuğun bir adı var. Anne baba aylarca düşünerek kafa patlatıyor. Sonunda bir isim veriyor niye o ismi kullamıyorlar?Başarıyı üç şey sağlarHayat başarısını sağlayan şey nedir? Hayat başarısını üç şey sağlar. Birincisi elinizden gelen en iyi şey ne ise onu yapmak. Yani fazla çaba harcamadan iyi yaptığınız şey nedir? Yatkınlığın tanımı budur.İnsan o faaliyet içerisinde yorulmaz, yorulsa da dinlenir ve aynı faaliyete döner. Az çabayla sonuç almak. İkincisi terlemeyi göze almak. Zora ve zahmete katlanmak. Üçüncüsü ise insan ilişkilerini iyi yönetmek. Bu gülmek, insanlara iltifat etmek değil sadece. Onu da içine alır ama onu aşan bir şey söylüyorum. İlişki içine girdiğimiz zaman insanlara kendini iyi hissettirmek. Bunun yolu soru sormak ve dinlemekten geçer. İnsanlara anlattıklarının içinden yeni sorular sormaktan geçer. İnsanlarla ilişkiyi iyi yürütmenini yolu, insanlara kendilerini iyi hissettirmekten geçer. Bu bir bağ kurarak sağlanır. Bağ kurmak, karşınızdakinin değer verdiği bir şeye değer verdiğinizi göstermekle gerçekleşir. Başarının yolu buradan geçiyor. Az önce de söylediğim gibi mümkün olduğu kadar çocuklara sorumluluk vereceğiz ve bu sorumluluklar karşısında onları ödüllendirmeyeceğiz. İkincisi çocuğumuzu hikaye okurken tanımaya çalışacağız. Bu cümleleri ona tamamlatarak olur. Çocuğumuzla bağ kurucağız. Çocuğumuza bir şey söylemeden önce mutlaka soru sorarak başlayacağız.İşe alırken ne merak ettiğinizi soruyorlar ne bildiğinizi değilKurumsal şirketler nasıl insanlar arıyor? Bugünün dünyasının aradığı birinci özellik merak. İkinci özellik yılmazlık. Merak yeni şeyler öğrenmeyi getirir. Hepimiz sahip olduğumuz yeteneklerle başlayıp tamamlayamayacağımız bir değişim döneminde yaşıyoruz. Bizler homosapiensin son kuşaklarıyız. Yani homosapiens ve neandertaller arasındaki fark kadar, fark olacak bundan 50-70 sene sonra. Bu dünyaya ayak ayak uydurmanın tek yolu öğrenmek ve yeni beceriler kazanmak. Hayattaki başarı hikayeleriniz değil, duvara çarptığınız zaman o duvarın ötesine nasıl geçtiğiniz önemli. Dolayısıyla iş yerleri eleman alırken öğrenme isteğinize, ne sorduğunuza bakıyor. Soru sormak, cevap vermekten daha değerli. Bütün bunlar, başka insanlarla bağ kurmakla gelişebilecek özellikler.Ergenlik öncesi spor okullarına gönderinYaz tatillerinde ergenlik öncesindeki çocukları mümkünse spor okullarına gönderin. Ama denetlediğiniz okullara... Çocuğu başarıya götürecek özellikler hayat becerileri. Bunlar okulda öğrenilmiyor, hayatta öğreniliyor. Bunları öğrenebilmesi için yolunu açmak lazım. Hepimiz kendi yaşadığımız ortama göre arkadaşlarımızla ilişkimizde birçok beceri kazandık. Aynı şekilde çocuklarında bu becerileri kazanabileceği ortamlar yaratmak lazım. Çocuklar karşılıklı etkileşim içinde olmalı. Ergenlik döneminden itibaren ise yaz tatilinde çocuklar mutlaka çalışmalı. Çalıştıkları zaman hayat becerilerini kazanacak, yetişkin dilini ve insan ilişkilerinde sınırı öğrenecekler. Karar vermeyi, sonuçlarıyla karşılaşmayı öğrenecekler. Bütün bunları anne babanın koruyucu şemsiyesi altında olmadan yapacaklar. İnsanların hayatta en zenginleştikleri dönem, hayatta en çok kullandıkları beceriler; esas işlerini yapmadan önceki yaşantılarından kaynaklanır. Çocuğu ne kadar çok hayatla karşı karşıya bırakırsak o kadar sorumlulukla ödüllendirmiş oluruz.Çok oyuncağı olan çocuk yetişkin olduğunda ilişkilerinin kıymetini bilmiyor Özellikle genç anne babalara bir tavsiyem de oyuncaklar konusunda. Çocuklarınıza alacağınız oyuncaklar sınırlı olsun. Büyük renkli, şatafatlı oyuncaklar almayın. Çünkü oyuncaklar sadece onlara aaa dedirtiyor. Çocukları geliştiren yapboz türü birbirne bağlanan şeyler tercih edin. Sınır koymayan ve oyuncak almaya imkanı olan ailelerde, çocukların kullanmadıkları yüzlerce oyuncağı oluyor. Çocuklar evden her çıktıklarında bir oyuncak alma pazarlığıyla çıkıyorlar. Eğer bu pazarlık yapılmazsa dışarda 2-3 oyuncak talep ediyorlar. Anneanneler, dedeler çocukları oyuncaklarla ödüllendirmeye, bu oyuncaklarla onların sevgisini kazanmaya çalışıyorlar. Oyuncağın verdiği heyecan ambalajını açana kadar sürüyor. Bu çocuklarda, hayata ilişkilere de aynı yönden bakmayı doğuruyor. İlişki de ambalajı açana kadar değerli. Ambalajı açtıktan sonra değeri bitiyor. Elindekinin kıymetini bilmesini sağlamak önemli.
Çocuklar için yaz tatilinin neredeyse yarısı geride kaldı. Biraz daha fazla uyku, oyun, eğlence, deniz-kum biraz da spor derken dersleri unuttuk, oğlumla kış aylarında olduğu kadar kitap okuyamaz olduk. Oysa araştırmalar günde sadece 20 dakika kitap okuyan çocukların okulda daha iyi performans gösterdiğini ortaya koyuyor. Ayrıca kitap okuak ömrü uzatıyor, günümüzde pek de bulunmayan empati yeteneğini geliştiriyor. Haftada beş kez günde 20 dakika kitap okumak, yılda 87 saati kitap okumaya ayırmak anlamına geliyor. Hepimiz gibi ben de; kitap okumanın akademik ve hayat başarısı üzerindeki olumlu etkilerini gösteren birçok araştırma ve haber okumuş olsam da, hafta başında abm Yayınevi tarafından mailime gelen bir gönderi yaz tatilinde oğlumla yeniden kitap okumama başlamama neden oldu. Gerçekten kısa bir ara vermiş olsak da birlikte kitap okumayı ve üzerine konuşmayı özlemişiz...Anne babalarıyla kitap okuyan çocukların hem kelime hazineleri genişliyor, hem de olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurması kolaylaşıyor. Durum böyle olsa da araştırmalara göre 6 ile 8 yaş arasındaki çocukların yüzde 38’i, 9 ile 11 yaş arasındaki çocukların ise sadece yüzde 17’si kendileriyle birlikte kitap okuyan ebeveynlere sahip. Anne ve babaların çoğu, çocukları okuma yazmayı öğrendikten hemen sonra beraber kitap okumayı bırakıyor. Bu nedenle çocuklar, aileleriyle beraber kaliteli zaman geçirme, telaffuz ve kelime dağarcıklarını genişletme, öyküleri zihinde canlandırma ve yorumlama ile ileriki dönemlerde okuma alışkanlıklarını devam ettirme gibi olanaklardan mahrum kalıyor. Duygusal ve bilişsel zeka gelişimileri yavaşlarken ileriye dönük okuma alışkanlıkları da zayıflıyor. Çocuk kitapları yayınlayan abm Yayınevi Genel Müdürü Çağla Acar, okuma etkinliği için okulda yapılan etkinliklerin yeterli olduğu yanılgısına düşülmemesi gerektiğini belirterek Acar şu önerilerde bulunuyor: “Çocuklar yaşları büyüdükçe sayfa sayıları daha fazla olan roman, öykü ve macera gibi kendi ilgi alanlarına göre kitaplara yöneliyorlar. Ebeveynler de kitap okumanın neresinde olacağına karar veremiyor. Ancak genelde çocuk kitabı olarak bilinen birçok eser ve klasik hem çocuklara hem yetişkinlere hitap ediyor. Aile, bu tarz kitapları belirleyerek aile içinde bir kitap kulübü kurup, o kitabı bölüm bölüm birlikte okuyabilirler. Daha sonra bu bölümler hakkında olumlu veya olumsuz etkilendikleri yerleri tartışabilirler. Günlük hayatlarından örnekler vererek kitabı daha da içselleştirebilirler. Böylece çocuklar hem kendi ilgi alanları dahilindeki kitapları bireysel olarak okuma keyfini yakalarlar hem de aileleriyle birlikte kitap okuma hazzının farkına varırlar.”Eğlenirken öğrenmek isteyenlere4 etkinlik kitabıyla dünyayı keşfedinabm Yayınevi tarafından yayımlanan 4 farklı etkinlik kitabı çocukların hayal güçlerinin gelişmesi ve yaratıcılıklarının desteklenmesine yardımcı oluyor. Dev Labirent‘te pek çok hayvan, kitabın sayfaları arasındaki devasa labirentlerin içinde gizleniyor ve labirentlerden birine girdin mi, bil ki yalnızca en dikkatliler yolunu bulmayı başarabiliyor! Doğada Saklambaç: Ara, Bul ve Say!’da çöllerden kutuplara, vahşi ormanlardan okyanusların derinliklerine bulman gereken yüzlerce hayvan var! İsim Şehir Hayvan Bitki Eşya: 160’ı aşkın hayvan ve eşya, 150’yi aşkın bitki türü ise sizin tarafınızdan keşfedilmeyi, renklendirilmeyi ve tasarlanmayı bekliyor. Boya ve Tasarla: Benekleri, noktaları ve parmak izlerini kendi istediğin şeye dönüştür!Apartmandakileri tanıyor musun?Apartman dairelerinin kapı önlerindeki ipuçlarına bakarak kocaman bir hayal dünyasına doğru yolculuğa çıkabileceğinizi biliyor musunuz? Redhouse Kidz (SEV Yayıncılık) tarafından yayımlanan ve 13 dile çevrilmiş olan Komşularım kitabı hayal gücüyle renklenen bir dünyanın kapılarını aralıyor. Bu kitabı okuduktan sonra apartmanda yaşayan çocuklar yepyeni bir oyun keşfediyor! Ayrıca İngilizce öğrenmeye başlayan çocuklar, üç kitaptan oluşan Redhouse Learning Set sayesinde ilk İngilizce sözcüklerini sevimli kutup ayısı Polly eşliğinde öğreniyor. Polly ile kuzey kutbunda İngilizce öğrenmek hem kolay hem de zevkli.Çiçekli Orman’ın tekboynuzlarıhep kitap’ın yeni çocuk kitapları dizisi Çiçekli Orman’ın Tekboynuzları, dört kitabıyla birden okuyucularını bekliyor. Catherine Coe’nun kaleme aldığı Çiçekli Orman’ın Tekboynuzları dizisi çocuk okurları, Çiçekli Orman’dayken insan değil tekboynuz olan üç kuzinin sihirli maceralarına davet ediyor.