Yeme ve içme cenneti Floransa

Toskana şarap konusunda çok zengin

Haberin Devamı

Floransa’ya ilk gittiğimde yetmişli yılların ortasıydı. Sırt çantasıyla bir trenden inip öbür trene binerek Londra’dan Napoli’ye gidiyordum. Floransa’ya vardığımızda daha saat sabahın beşiydi. Bologna’da trene binip kompartmanımı sıkış sıkış hale getiren yolcular yüzünden gözüme uyku girmemiş, bütün gece dimdik duran vücudum karşımda oturan yolcuların uzattıkları bacakların arasında kaybolan bacaklarımı hissetmeye çalışıyordu. İstasyondan çıkınca karşıma çıkan küçük bir çim alan yorgun vücuduma yatak gibi gelmiş olmalıydı ki, sırt çantamı dev bir yastık gibi başımın altına koyup uzandım. Bir iki saat sonra trenle işlerine gelen insanların gürültüsü çoğalmaya başladı. Tam uyanıyordum ki, belime bir tekme yedim. Gözlerimi açtım, sabah güneşinden yüzlerini göremediğim, ama sivri kasketlerinin silütetlerinden polis olduklarını anladığım iki adam İtalyanca bir şeyler söylüyorlardı, daha doğrusu bağırıyorlardı. İtalyanca bilmem, ama kızgın seslerinden “Kalk, burası otel değil” gibi bir şeyler söylediklerini anlamam uzun sürmedi.
Sırtınızda bir sırt çantası ile şehirden şehire gezen bir üniversite talebesiyseniz, yediğiniz yemekler de genellikle sandviçlerle ya da İtalya’da iseniz “panini” ile sınırlı olur. Benim de öyle olmuştu. Etiketinde bira içen pos bıyıklı bir adam olan Moretti ile biraların en güzel isimlisi Nastro Azzuro ile tanışmam da o seyahatte olmuştu. Ondan sonra Floransa’ya birkaç defa daha gittim ve yeme içme konusunda o ilk seyahatin intikamını almak için çok fırsatım oldu.

En etkiliyici et mabedi Trattoria Sostenza

Floransa yeme içme konusunda bir cennet. İsterseniz mahzeninde yarım milyon şişe şarap bulunan 3 Michelin yıldızlı Enoteca Pinciorri’ye gidin, isterseniz şehrin yıldız şefi Fabio Picchi’nin Via dei Macci’deki Cibreo’suna... Harika yemekler yersiniz. Fabio burada o kadar başarılı olmuş ki, Cibreo’nun yanına Trattoria Cibreo diye bir yer daha açmış. Basit dekor, tahta masalar, muhteşem yemekler, asıl restoranın yarı fiyatları, ama rezervasyon yok, kapıda kuyruk var. Beklemek isterseniz ve de sizde potansiyel görürlerse hemen sokağın karşısındaki Caffe Cibreo’ya alıyorlar, kuyruk yerine içki içerek vakit geçiriyorsunuz.
Ama bir de 19. yüzyılın sonlarından kalma Trattoria Sostenza var ki, orada yemek yemek ömre bedel. Via della Porcellana’da (ya İtalyanca neden bu kadar güzel ki!) küçücük bir kapı. Beyaz fayans duvarlar, 20-30 kişiyi oturtacak kadar yer olan tahta masalar. Girişte küçük bir servis barı, salonun sonunda bir avluya bakan açık bir mutfak. Mönü bir kağıda el yazısı ile yazılmış. Tereyağlı makarna, et soslu makarna gibi yemekler arasından harika bir prosciutto’yı başlangıç olarak seçtim. Ana yemek için mutfağa bir göz attık: Küçük bir kömür ızgarasında dev steak’ler, bir etobur için muhteşem bir manzara! Burası Brooklyn’deki Peter Luger’den sonra gördüğüm en etkileyici et mabedi! Peter Luger’de
T-Bone steak’in en etkileyici kısmına Porterhouse Steak, Floransa’da ise Bistecca alla Fiorentina diyorlar... Dünyanın en güzel isimli yemeği!

Toskana şarap konusunda çok zengin

Sostenza’daki Fiorentina’yı anlatmak zor, tam kıvamında pişmiş, kesince suyu tabağınıza akıyor, her lokmanızı ısırışınızda damağınızda lezzet patlamaları oluyor. Yanında Toskana’nın ünlü fasulyeleri geliyor. Toskana şarap konusunda da çok zengin, burası Chianti’nin yurdu. Biz bir Tignanello söyledik, Fiorentina’mıza eşlik etsin diye... Ertesi gün şarap dükkanında 45 Euro ödeyeceğimiz şaraba restoranda sadece 80 Euro ödedik.
Floransa’nın da bütün İtalyan şehrileri gibi harika meydanları var. Piazza della Signoria’da güzel bir kafe bulup oturunca bir baktım ki, Moretti birasının bile Grand Cru birası çıkmış. Bir de Estrella’nın El Bulli için özel yaptığı biradan içtik. Sonrasında ise Negroni içmemizi önerdim. Bilen biri edasıyla garsona siparişlerimizi verdim ve hemen ekledim, “Negroni’lere soda koymayın, sodayı ayrı getirin, isteyen Negroni’sine eklesin.” Garsonun cevabı hemen geldi: “I am Italian! Don’t tell me how to make Negroni!” (Ben İtalyan’ım, bana Negroni’nin nasıl yapılacağını anlatma!) Yüzündeki ifade aksanı kadar muhteşemdi. Bir insan hem kızıp, hem de bu kadar iyi gülümseyebilir mi diye düşündüm. Sonra aklıma 35 yıl önce burada Floransa’da belime yediğim tekme geldi. Bu şehirde azar işitmek benim kaderim galiba...

DİĞER YENİ YAZILAR