Cafe Pushkin’e ilk gidişim çok soğuk bir Moskova gecesinde diz boyu kar ile kaplı kaldırımlarda uzun bir yürüyüşten sonra olmuştu. Tverskaya’dan yukarıya doğru yürüdükten sonra büyük bir meydana çıkmış, sola dönünce Cafe Pushkin karşımıza çıkmıştı. Tarihi binanın camlarından dışarıya sıcak bir ışık sızıyordu. İçeriye girdik, Cafe Pushkin tıklım tıklım doluydu, kalabalığın arasından karşımızdaki bara doğru ilerledik. Yüksek tavanların, zengin ahşap duvarların arasında görkemli bir bar; aslında bardan çok eski, asırlık eczanelere benziyordu, raflarda içki şişeleri yerine eski kaplar, kutular.
Benim Ruski Standard ile tanışmam böyle oldu. Cafe Pushkin’de o akşam Gwyneth Paltrow da vardı, onunla tanışamadım, ama Ruski Standard Yeni Rusya’nın “in” içkisiydi ve o gece Cafe Pushkin’de neredeyse herkesin elindeki küçücük, ama buz gibi kadehlerde o votka vardı. Ve o buz gibi votkalarla içimizi ısıttığımız soğuk Moskova gecesinden sonra bana dünyada votka içmek için en ideal yer neresi diye sorarsanız, Cafe Pushkin derim.
Rengi, kokusu ve tadı olmayan viski olarak anıldı
Votka içmenin başka ideal bir şekli ise Rusya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında karlarla kaplı çatısından buz sarkıtlarının aktığı sanki Doktor Jivago filminden fırlamış bir evin önünde olabilir. Doğrusunu isterseniz bu ikinci sahne aslında votkanın tarihine daha uygun olur, çünkü votkanın başlangıcı hiç de öyle saraylarda, lüks bar ve restoranlarda olmamış. Bir köylü içkisi olan votkanın makus talihini yenip içki dünyasında yükselmesi kolay olmamış. Patates, buğday, çavdar ve neredeyse ne bulursanız ondan damıtabileceğiniz bu basit içkinin ilk olarak Polonya’dan çıktığı söylense de votka artık bütün Rusların ve Slav akrabalarının milli içkisi. Uluslararası üne kavuşması ise bir Rusun Amerika‘ya kaçmak zorunda kalması ile olmuş.
Piotr Arsenyeviç Smirnoff, Rus çarlarının votkasını damıtıyormuş. Ancak 1917 yılında bu önemli müşterisini kaybetmiş. Çar II. Nikolay ailesiyle birlikte katledileceği Yekaterinburg yoluna giderken işi babasından devralmış olan Vladimir Smirnoff İstanbul’a kaçmış. Sonra Amerika’ya gitmiş ve orada votka damıtmaya devam etmiş.
Amerika votka için iyi bir yeni vatan olmuş. Amerikalılar ilk başta “rengi, kokusu ve tadı olmayan viski“ diye küçümsedikleri bu içkiyi kokteyllerin içinde kullanmaya başlayınca pek sevmişler. Gökdelen inşaatlarında çalışan işçiler portakal suyuyla votkayı karıştırmak için tornavida kullanınca ilk votkalı kokteyllerden Screwdriver, yani “tornavida” ortaya çıkmış. Ellili ve altmışlı yıllarda votka birçok kokteylin içinde cinin yerini almayı başarmış.
Şık şişelerde narin ve leziz tatlar
Votkanın yükselişi tabii ki kokteyllerin içinde yer almakla sınırlı kalmadı. Bir süre sonra ortaya “premium votkalar“ çıktı. Bunlar pahalı malt viskiler ve konyaklar gibi “Şu kadar yıl meşe fıçılarda yıllanmışlardır” diye övünmediler. Onun için de şık şişeleri ve İzlanda’nın filanca buzulun veya Rusya’nın kuzeyindeki filanca gölün suyuyla şu kadar kez damıtılmıştır diyerek yüksek fiyatlarını haklı çıkarmaya çalıştılar. Seksenli yıllarda
New York gibi dünya içki trend’lerinin şekil aldığı bir şehirde bara dayanıp “cool” bir tavırla “Stoli“ istemek moda iken şimdi iddialı votka markalarının sayıları çok arttı.
Artık “premium, hatta super premium votka“lar Moskova’daki Cafe Pushkin örneğinde olduğu gibi dünyanın en önemli metropollerinin “havalı” barlarında “havalı” müşteriler tarafından buz gibi kadehlerde içiliyorlar. Bu akıma tabii ki dünyada moda olan her şeyi yakından takip eden ülkemiz de İstanbul’dan başlayarak kapıldı. İlk önce basit, ama dizayn harikası şişesiyle Absolut, sonra arkasına aldığı 007 rüzgarıyla Finlandia, daha sonra da iyi votka Kuzey veya Doğu Avrupa’dan çıkar inancını yıkan Fransız votkası Grey Goose pek havalı oldular. Şimdilerde ise onlara Polonya’dan Belvedere, Rusya’dan Ruski Standard, Kauffman ile Beluga, Hollanda’dan Ketel One ve gene Fransa’dan Ciroc katıldılar. Absolut Elyx, Smirnoff bakır imbiklerde küçük partiler halinde damıtılan Black ve Stolichnaya da Elit adlı yeni premium votkaları ile bu rekabete katıldılar. Şık şişelerde narin, leziz votkalar. Hani Moskova kadar olmasa da soğuklar bastırdı, Cafe Pushkin’deki yazarınız misali içinizi ısıtmak istersiniz diye düşündüm.
Votkanın içki tarihindeki yükselişi
Haberin Devamı