Fiyortları, okyanus havasını solumanın mümkün olduğu yemyeşil kıyıları ile İskoçya’yı keşfedin...
Bu sayfalarda İskoçya’yı son yazdığımda İstanbul’dan Edinburgh’a uçtuktan sonra bir araba kiralayıp kuzeye Spey nehrinin yemyeşil tepeler arasından geniş kavisler çizerek aktığı vadisine, Speyside’a gitmenizi önermiştim. Bu nehir somonu ile ünlüdür, ama daha önemlisi kıyılarına serpiştirilmiş onlarca damıtımevi ile İskoç viskisinin kalbidir. Ama buraları defalarca yazdım, onun için isterseniz bu hafta yolumuza devam edelim. Spey nehrinin denize dökülmesinden 10 km kadar önce Kuzey İskoçya’nın en önemli kasabalarından Elgin’e varırsınız. Elgin’de 13. yüzyılda yapıldıktan kısa bir süre sonra kilise tarafından afaroz edilmesine kızan bir asilzade tarafından yakılıp yıkılan görkemli katedralin harabelerini ziyaret etmelisiniz. Katedralin yakınındaki Johnstons of Elgin İskoçya’nın en ünlü yün üreticisi, dükkanları yün kazaklardan kaşkola, ekose battaniyelere kadar alışverişiniz için ideal bir adres.
Elgin’den Kuzey İskoçya’nın en büyük kenti İnverness bir saat kadar sürüyor. Yolda Forres diye bir kasabaya rastlayacaksınız, içinden geçmeyi ihmal etmeyin derim. Forres çiçeklerle süslü bir kasaba ve her yıl Britanya’daki köy ve kasabalar arasında yapılan “Britain in bloom” sokak ve meydanları çiçeklerle süsleme yarışmasında ön sıralarda yer alıyor.
Sprey Nehri’nin denize döküldüğü topraklar.
Meşhur Talisker’in yuvası
İnverness kelimesi “Ness nehrinin ağzı” anlamına geliyor. Ness denilince de akla ilk olarak ünlü Loch Ness canavarı geliyor. Loch Ness, İnverness’ten İskoçya’nın batı sahillerine doğru uzanan ince uzun ve çok derin bir göl. Kıyılarındaki bir uçurum üstünde duran Urquhart kalesinin harabelerinden göle ve baktığınızda canavarı görme şansının pek olmayacaktır, ama “acaba gerçekten var mı, bu suların altında mı” sorusu bile İskoçya’nın bulutlarla kaplı semalarının altında tüylerinizin ürpermesi için yeterli olacaktır.
İskoçya’nın batı sahilleri fiyortlar ve önüne dizilmiş adalar ile çok güzel bir coğrafyaya sahiptir. Yolunuzu biraz uzatıp volkanik kayaların, sarp dağların adeta denizden fışkırdığı Skye adasına giderseniz rengarenk evleriyle İskoçya’nın en güzel köylerinden biri olan Portree’de kalabilirsiniz. Skye adası bir de malt viski dünyasının devlerinden Talisker’in yuvasıdır. Bir koyun kıyısında tam denizin kenarında kurulmuş olan Talisker damıtımevinin viskileri okyanusun kokusunu ve tadını taşırlar. Skye adasına gidiş ve dönüşte önünden geçeceğiniz Eilean Donan şatosu ise İskoçya’da belki de Edinburgh kalesinden sonra en çok fotoğrafı çekilen, posteri basılan yapıdır.
Yemyeşil kıyılardan Glasgow’a
Loch Ness’ten Glasgow’a, oradan da Edinburgh’a dönmek için iki alternatifiniz var. Sahildeki Ballachulish Köyünden Glen Coe vadisine saparsanız karşınıza dünyada görebileceğiniz en görkemli vadilerden birisi çıkar. Yüzyıllar önce volkanların ve buzulların şekillendirdiği sarp dağlar arasında yemyeşil bu vadi 1692 yılında İskoçya’nın en önemli aşiretlerinden Macdonald’ların düşmanları tarafından katledilmelerine sahne olmuş. Glen Coe’dan yolunuz size Loch Lomond’un yemyeşil kıyılarından Glasgow’a çıkartacak. Yolunuza sahilden devam etmek isterseniz karşınıza çok şirin bir kasaba olan Oban çıkacak. Kasabanın tam ortasındaki Oban damıtımevi aynı adı taşıyan lezzetli bir malt viski üretir. Ama bu sahiller zaten viski sahili. Daha güneydeki Islay adası Laphroaig, Lagavulin, Bunnahabhain gibi adları söylenmesi kadar alışık olmayanlar için içilmesi de zor olan malt viskileri ile ünlü. Ama onlar da İskoçya’nın sahilleri gibi bir tadılınca hep aranıyor.