İSKOÇYA’NIN başkenti Edinburgh dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir. Bize göre Avrupa’nın tam diğer ucundadır ve daha bir kaç yıl öncesine kadar İskoçya’ya uçak ile gitmek bile neredeyse bütün günümüzü alırdı. Neyse ki Türk Hava Yolları artık İstanbul’dan bu harika şehire non-stop uçuyor ve bu uçuş da sadece 4 saat sürüyor.
Edinburgh’u gezmeyi dönüşe bırakıp havalimanından bir araba kiralayıp yola koyuluyorsanız İskoçya’nın kuzeyine, dağlık Highland bölgesine yapacağınız yolculuk sizi neredeyse her virajdan sonra karşınıza çıkacak muhteşem manzaralarla süslenmiş bir yola sürükler. Forth Nehri’nin Haliç’i Firth of Forth’un üstündeki asma köprüden geçerken sağınızda dünyanın en görkemli köprülerinden birini görürsünüz. Turuncuya boyalı demir yolu köprüsü 1890 yılında yapılmış zamanın mühendislik harikalarından birisidir.
Forth Köprüsü’nü geçtikten iki saat kadar sonra cennet gibi bir vadide kurulmuş olan Pitlochry Kasabası’na varırsınız. İskoçya’nın kuzeyi sarp dağların arasındaki vadilerin bazılarını doldurmuş olan göllerle süslüdür. İskoçlar bunlara “loch” derler ve İskoçya’nın en güzel “loch”larından birisi de Pitlochry’ye 15 dakika mesafedeki Loch Tummel’dir. İskoçya’yı çok seven Kraliçe Victoria burayı pek severmiş ve virajlı bir yol ile çıkılıp önünüze dünyanın en dinlendirici, en güzel manzaralarından birisini sunan tepeye de belki de bu yüzden “Queen’s view” yani “Kraliçe’nin manzarası” deniliyor. Burada oturup vaktiyle Kraliçe Victoria’nın yaptığı gibi çayınızın keyfini çıkarabilirsiniz.
Highland bölgesinin asıl kapısı Pitlochry’nin biraz kuzeyindeki Drumochter geçididir. Burada Pitlochry Vadisi’nin yemyeşil yamaçları yerlerini sarp dağların hakim olduğu vahşi bir tabiata bırakırlar. Drumochter Geçidi’ni geçince önünüze akmakta olan Spey Nehri’nin geniş vadisi çıkar. Bu vadi İskoçya’nın viski üretiminin kalbidir. Malt viski dünyasının en prestijli markalarının damıtımevleri Spey Nehri’nin vadisine serpiştirilmişdir. Yani burası “viski ülkesi”dir.
En güzel görünen damıtımevi
Drumochter Geçidi’nden hemen sonra yolun solundaki tepelerin düzlüğe dönüştüğü yerde kurulu Dalwhinnie Damıtımevi İskoçya’nın en yüksek damıtımevi olduğu gibi aynı zamanda en güzel görünenidir. Buralarda çoğu zaman hava bulutlu olur, ama renkleri koyu gri, hatta siyah ile karbeyazı arasında değişen bulutlar, şansınız varsa, gökyüzünü sadece kısmen kaplarlar; o zaman ufka yakın duran güneşin ışığını alttan alıp sadece İskoçya’da görebileceğiniz dramatik bir tabloyu tamamlarlar.
Spey Nehri somonu ile de ünlü
Yol biraz sonra Inverness ve Elgin olarak ikiye ayrılır. Elgin’e sapıp bir saat kadar sonra ünlü damıtım evlerinin yanından geçip Spey Nehri kıyısındaki Aberlour’a varırsınız. Spey viskisi olduğu kadar somonu ile de meşhur bir nehir. Aberlour’da bir gününü mutlaka kalçalarınıza kadar Spey Nehri’nin serin sularının içinde durup somon avlamaya (çalışmaya) ayırmalısınız. Aberlour’daki Dowans ile3 kilometre ötede aynı ismi taşıyan köydeki Craigellachie bölgenin en güzel otelleri.
18. yüzyılda buralardaki evlerin kapılarının hemen içinde, portmantonun yanında bir karaf içinde viski ve birkaç bardak bulundurulurmuş; postacı başta olmak üzere evin kapısını çalanlar içlerini ısıtabilsinler diye. Geçtiğimiz yüzyılın başlarına kadar İskoçya’da hanımefendiler dahil sabah evden çıkmadan önce büyük bir yudum viski içmek gibi bir adet olmuş olmasına şaşmamak gerekir.
Aberlour’a yarım saat mesafedeki Elgin bölgenin en önemli kasabalarından. İskoçya’nın en prestijli markalarından Johnstons burada. Elgin’in bir de katedrali ünlü. 1224 yılında yapılmış. Piskopos tarafından afaroz edilmesine kızan bir asilzade tarafından yakılıp yıkılmış. Ama bu haliyle bile çok etkileyici bir harabe... Deniz Elgin’e 10 km mesafede.Kıyıdaki Lossiemouth’un gözalabildiğine uzanan plajları hava biraz daha sıcak olsaydı Avrupa’nın en gözde plajları arasında olurdu. Ama heyhat, burası Avrupa’nın en kuzeyi, ve önünüzde uzanan Moray Körfezi’nin kurşuni sularına baktığınızda biliyorsunuz ki ileride artık sadece Kuzey Kutbu var.