Şarapseverler artık içtikleri şarapların üzümleriyle, bağlarıyla o kadar ilgilenir oldular ki bizdeki ünlü “Üzümü ye, bağını sorma” deyişi artık şarap dünyası için pek geçerli değil. Ancak gelin görün ki, Şiraz’ın kökeni, İran’da aynı adı taşıyan bir şehir bulunmasına rağmen kesin olarak bilinmiyor. Gerçi Ömer Hayyam’ın ülkesinde bir zamanlar çok iyi şaraplık üzümler olduğu kesin, ama Şiraz onların arasında mıydı, tam olarak bilemiyoruz. Çünkü Hayyam, Rubayiler’inde şaraptan çok bahsetmiş, ama Şiraz mı, Merlot’mu, Cabernet Sauvignon mu içiyormuş, belirtmemiş. Nereden bilsin ki, günün birinde üzüm türlerinin şarapseverlerde saplantı haline geleceğini!
Ancak kökeni neresi olursa olsun, Şiraz, göçebe kavimler gibi dolaştıktan sonra sonunda kendine Fransa’yı, Rhone nehrinin kıyılarını yurt bellemiş, orada gelişip çok güzel şaraplar vermeye başlamış. Her ne kadar gününümüzde Şiraz denilince akla ilk önce damakta baharlı kırmızı meyve aromaları ile patlayan güçlü Avustralya Şiraz’ları geliyorsa da, Şiraz’ın “anayurdu” Syrah adı ile bilindiği Rhone nehrinin kıyılarıdır.
Orada Avustralyalılar kadar bağırmayan, daha karmaşık, ilk yudumdan muhteşem lezzetleriyle adeta vücudunuzu saran zarif şaraplar bulabilirsiniz. Efsanevi şarap üreticisi Guigal’in Kuzey Rhone bölgesindeki Cote Rotie’de yaptığı tek bağ şarapları La Mouline, La Landonne ve bizim için oldukça ilginç bir isimi olan La Turque, bırakın Kuzey Rhone bölgesini veya Fransa’yı, dünyanın bile en iyi şarapları arasında kabul ediliyorlar. Üretimi çok sınırlı olan bu şarapları müzayedeler dışında bulmak çok zor. Müzayedelerde ise fiyatları yüzlerce doları bulabiliyor. Aynı şey tabii ki, bundan
50 yıl kadar önce Max Schubert adında bir şarap ustasının yarattığı ve Avustralya şaraplarına bir anda ciddiyet kazandıran ve belki de Şiraz’ı şöhrete kavuşturan Grange için de geçerli.
TÜRK ŞİRAZLARI DA ARTMAYA BAŞLADI
Şiraz’ın bizim için ilginç yönü, çok kimseye göre bizim yemeklerimizle en iyi uyum sağlayan şarapların başında gelmesi. Ancak ülkemizde Şiraz bağlarının dikilmesi oldukça yeni, sadece on yıl kadar önce oldu. Pamukkale Şiraz benim ilk tattığım Türk Şiraz’ı idi ve sevdiğim bir üzümün şarabını bulmanın memnuniyetinden mi bilemeyeceğim, çok hoşuma gitmişti. Sonra diğer üreticilerimizin Şiraz’ları sırayla piyasaya çıkmaya başladılar. Ama ne yazık ki çoğununki “Biz de yapmış olalım” şarapları oldular. Ve doğrusu geçen sene Gülor Şiraz (biraz Cabernet Sauvignon desteği ile) ortaya çıkıncaya kadar, ülkemize ithal edilen Avustralya’dan Oxford Landing veya Şili’den Valdivieso gibi orta karar, ama fiyat kalite performansları iyi Şiraz’lar bize pek Türk Şiraz’ı aratmadılar. Şimdi Doluca’nın DLC serisinin Şiraz’ı da çıktı. DLC Şiraz diğer DLC şarapları gibi meyvemsi, kolay içimli, pek karmaşık olmayan ve rahatlığıyla neredeyse şarabı sevmeyen birine şarabı sevdirebilecek bir şarap.
Ama asıl haber Doluca’nın yabancı kökenli üzümlerle yerli üzümlerimizin birlikteliği ile öne çıkan Karma serisinde Şiraz ile Boğazkere’nin kupajının hazırlığı içinde olduğu. İki nevi şahsına münhasır şarabın birlikteliğini işlemek ustalık gerektirecek. Karma Şiraz-Boğazkere için 2007 sonlarına kadar beklememiz gerekecek, ama Karma Merlot-Boğazkere kadar iyi olacaksa, bekleyelim derim.
Şiraz üzümünün şarap yolculuğu
Çok kimse itiraz etse de Şiraz’ın İran kökenli bir üzüm olduğu iddia edilir
Haberin Devamı