Sevgili karım telefonda “Bugün arkadaşlarım bana gelecekler, ne şarap açayım” diye sorduğunda başıma gelecekleri tahmin edememiştim. Eve geldiğimde masanın üstünde duran şişeyi gördüğümde karın boşluğumdan göğsüme doğru bir ağrının yükseldiğini itiraf etmeliyim. Onlarca şişe şarabın arasından çekip aldıkları şarap Kavaklıdere Kalecik Karası idi. Hem de şarap dolabımda 1989, 90, 91 diye yatan şişelerin en önemlisi, efsane Kalecik Karası’nın ilk rekoltesi olan 1989. Lale’nin sevgili arkadaşlarından birisi “Ay, çok güzel bir şarapmış” gibi bir şeyler söyledi. “Tabii ki çok güzel” diye mırıldandım kızgın bir sesle, “Türkiye’nin şarap tarihini içiyorsunuz.” Gusto dergisi 10’uncu yılını kutladığı Haziran 2011 sayısında Türkiye’de içki sektöründe son 10 yılda yaşanan gelişmelere geniş yer ayırmış. Restoranlarımız, barlarımız son 10 yılda ne gibi gelişmeler göstermişler, rakı başta olmak üzere sert alkollü içkiler ve şarapta 10 yıl öncesine göre ne durumdayız derginin sayfalarındaki çeşitli sohbetlerde ele alınmış. İçkiler arasında son 10 yılda en büyük gelişmeyi gösteren şüphesiz şarap. İthalat kapılarının açılmasıyla biraz pahalı da olsalar bir çok iyi şarap ülkemize girdi. Yerli şaraplar ise çok büyük bir gelişme göstererek dünya standartlarını yakalamaya başladılar. Gusto’nun bu ay ki sayısında şarap dünyamızı zenginleştiren bu gelişmeler üç önemli üreticimizin patronları ile şarap ithalatı denilince ilk akla gelen isim olan Adco Gıda’nın sahiplerinden Figen Mays tarafından masaya yatırılmış.
Daha çok değil, 10-15 yıl önce şarap istediğimiz zaman sadece “kırmızı” veya “beyaz” derdik. Evet, belki tek tük marka tercihlerimiz vardı, ama şarap kırmızı veya beyaz olarak istenirdi, yapıldıkları üzümlerden filan da kimsenin yoktu. Hatta üreticiler bile etiketlerin üzerine “kırmızı şaraplık üzümlerden imal edilmiştir” gibi anlamsız yazılar yazarlardı. Ta ki Kavaklıdere, Kalecik Karası ile o özenli sakladığım şişenin etiketinin üzerine şarabın yapıldığı üzümün de ismini yazıncaya kadar. Sonra Kalecik Karası’nı 1995 rekolteleriyle Kavaklıdere Öküzgözü ve Boğazkere izledi. Bir yıl sonra da Sarafin sayesinde Cabernet Sauvignon, Merlot, Chardonnay gibi “asil” üzümlerle tanıştık. Yanılmıyorsam ilk Şiraz şarabımızı da o yıllarda Pamukkale piyasaya sürdü. Ve 10 yılda öyle bir noktaya gelindi ki Doluca’dan Sibel Kutman Oral’ın dediği gibi “Önceleri üzümün esamesi okunmazken, şimdi ise üzüm markanın önüne geçti.”
En çok Şili şaraplarını beğeniyoruz
Aslında Kavaklıdere’den Ali Başman’ın da dediği gibi, şarap dünyamızın bu kadar zenginleşmesinde Özal döneminden sonra dışa açılmamızın, zenginlerin yurt dışında daha çok gezip, görmeye başlamalarının rolü çok büyük: “Restoranlarımızın kalitesi, tipi de değişti. Bütün bunlar bizleri de kamçıladı. Biz de dünyayı daha yakından inceledik, onlar gibi şaraplar yapmak istedik.” Kavaklıdere’nin Pendore başta olmak üzere son yıllardaki şaraplarına bakınca bu konuda oldukça başarılı olduklarını söylemek mümkün. İthal şaraplara gelince, Figen Mays 1994 yılında sadece turistik tesisiler için özel izinlerle başlayıp 2003 yılında tamamen serbest bırakılan şarap ithalatında artık taşların yerine oturmaya başladığını düşünüyor: “Artık şarapseverler çok daha seçici. Beğendiklerini, özellikle de fiyat kalite dengesi uygun şarapları alıyorlar.” Millet olarak en beğendiğimiz şaraplar ise Şili şarapları, hatta Türkiye dünyada ithal şarapta Şili şaraplarının pazar lideri olduğu tek ülke. Şili’yi Fransız şarapları, onları da İtalyan şarapları izliyor.
Sibel Kutman Oral, İtalyan şaraplarının dünyadaki başarısını “Her ülkede İtalyan restoranları var, sosu da, peyniri de, şarabı da bu sayede dünyaya açılıyor” diyerek açıklıyor. Şarabımızın yemeklerimizle uyumu üzerinde daha fazla durulması gerektiği vurgulandıktan sonra Ali Başman “Bunları şimdi konuşuyor, düşünüyorsak, bir süre sonra da yapacağız demektir” diyor.
Gerçekten de dünyadaki İtalyan lokantalarının Chianti başta olmak üzere İtalyan şaraplarının, Meksika lokantalarının da Corona ve Dos Equis gibi Meksika biralarının tanınmalarına yaptıkları katkı düşünülecek olursa, zengin mutfağımız ile giderek zenginleşen şaraplarımızın eşleşmeleri üzerine biraz daha çaba sarf etmemiz gerektiği ortada.
Gusto’ya nice 10 yıllara derken, içki ve gastronomi dünyamızın son 10 yılından hoş anektodlarla dolu Haziran sayısına bir göz atmanızı öneririm.
Şarapta, üzüm cinsi markanın önüne geçti
En çok Şili şaraplarını beğeniyoruz
Haberin Devamı