Karşımızda Erciyes Dağı zirvesi heybetli bir şekilde yükseliyor. Yarattıkları toz bulutlarının ardından kaybolan yılkı atları müthiş bir manzara yaratıyor. Sanki kovboy filminden bir sahne gibi...
İlk önce uzaktan çıkardıkları toz bulutu göründü. Sonra önümüzde uzanan yemyeşil ovada hızla bize yaklaşmaya başladılar, artık toz bulutunun içinden gelen nal sesleri, hatta atların homurtuları kulaklarımıza gelmeye başlamıştı. Üstünde durduğumuz hafif yükselti ile ovanın arasında akan nehrin üstündeki köprüye geldiklerinde yavaşladılar, toz bulutu dağıldı, yüzlerce at nefeslenmek için önümüzde durdu. Karşımızda zirvesi hala karla kaplı heybetli bir dağ yükseliyordu. Köprünün kenarında duran kırmızı klasik Land Rover olmasa sanki bir kovboy filminin bir sahnesini canlı seyrediyorduk.
Tuale saçılmış renkler gibi...
Ama bulunduğumuz yer Amerika’nın vahşi batısı değildi. Karşımızda yükselen dağ Erciyes, köprünün başında soluklanmaya devam eden atlar da Kayseri’nin efsanevi yılkı atlarıydı. Köprünün başında biraz durduktan sonra birkaç köpek havladı, ya da bize öyle geldi, atlar köprüyü yavaş adımlarla geçtiler ve önümüzde toplanmaya başladılar. Sanki son at da köprüyü geçtikten sonra hızlandılar ve önümüzden neredeyse dört nala, tekrar tozu dumana katarak geçtiler. Yarattıkları toz bulutunun arasında kah görünüyor, kah kayboluyorlardı. Al, doru, kır, yağız renkleri bir tuale saçılmış renkler gibi gözümüzü okşuyordu. Toz bulutu dağıldığında yılkı atları ortadan kaybolmuş, karşımızda bütün haşmetiyle yükselen Erciyes dağı tekrar kendini göstermişti. Unutulmayacak bir manzaraydı!
Yılkı atları geleneksel olarak yaz ayları boyunca köylülerce, çiftçilerce çalıştırıldıktan sonra kış aylarında başlarının çaresine baksınlar diye doğaya salınırlar. Bu Orta Asya’dan beri sürdürülen bir gelenektir. Yaz gelince ihtiyacı olan köylüler tabiatta dolaşan atlardan bazılarını yakalayıp tekrar yaz boyunca kullanır. Ancak bulunduğumuz Kayseri’nin hemen yanıbaşındaki Hürmetçi köyünde onlara bir ağıl hazırlanmış. Yılkı atları kış aylarında da sanki at sırtında doğmuş rahatlığındaki genç “kovboylar” tarafından her gün düzlüklerde koşturulup sonra bir araya toplanıyor ve bakılıyorlar.
Yaz gelince ihtiyacı olan köylüler, atlardan bazılarını yakalayıp tekrar kullanırlar.
Kayseri’de yılkı atlarını bu kadar yakından görmek, fotoğraflarını çekmek aslında güzel bir sürpriz olmuştu. Kırmızı Land Rover’in sahibi Nuri Çorbacıoğlu bir fotoğrafçı öğretmen ve doğada fotoğraf çekme seyahatleri planlıyor. Biz onunla Kapadokya’da birkaç gün geçirmiş, gece objektifi açık bırakılan bir kamera ile gökkubede dönen yıldızları fotoğraflamayı denemiştik. Yılkı atlarını görmek fikri de dönüşte havalimanına giderken Nuri Çorbacıoğlu’ndan çıkmış, bu muhteşem manzara da Sultan Sazlığı’nın 21 bin hektara yayılan sadece iki metre derinlikteki sularında sallar ile sazlıkların arasında dolaşarak başladığımız Kapadokya seyahatimiz için unutulmaz bir final olmuştu.