Salvador de Bahia'da kendimizi sokağa attığımızda rengarenk bir kalabalıkla karşılaştık. Pastel renklerde boyanmış evlerle dolu bu rengarenk koloniyal şehrin sokalarında kırmızı-beyaz giyinmiş binlerce insan yiyor, içiyor, sürekli çalan samba ve Bahia'ya özgü samba-reggae müziğinin eşliğinde dans ediyordu. Aralarına karışıp otelimizin bulunduğu dar sokaktan aşağıya doğru yürümeye başladık, birkaç dakika içinde küçük bir meydana ulaştık. Kırmızı-beyazın Santa Barbara'nın da renkleri olduğunu da, festivalle karşılaşacağımızı da bilmediğimiz için hazırlıksız gelmiştik, ama bu eğlenmemize engel değildi. Salvador de Bahia ne de olda Brezilya'nın en eğlenceli şehriydi.
Brezilya'nın ilk başkenti olan Salvador 1530 yılında kurulmuş ve Rio de Janeiro'nun başkent olduğu 1763 yılına kadar da bu dev ülkenin yönetildiği yer olmuş. Salvador vaktiyle köle ticaretinin merkeziymiş, hatta Afrika'nın batı sahilerinden Brezilya'ya getirilen 5 milyon kadar kölenin 2 milyon kadarı ülkeye buradan giriş yapmış ve kahve plantasyonlarında ve Minas Gerais'in madenlerinde çalışmak üzere köle pazarlarında satılmışlar. Bahia hâlâ Afro-Brezilya kültürünün hakim olduğu bir şehir. Kölelerin Afrika'dan getirdikleri dövüş sanatı Capoeira dünyaya buradan yayılmış. En iyi Capoeira okulları hâlâ burada.
Salvador'un Brezilya'nın bir Portekiz sömürgesi olduğu bu dönemden kalma eski şehri seksenli yıllarda çok başarılı bir restorasyondan geçirilmiş ve şimdi bir UNECSO Dünya Kültür Mirası olarak koruma altında. Şeker gibi pastel renklere boyanmış evlerin dizili olduğu daracık sokaklar barok kiliselerle süslenmiş genişçe caddeler ve küçük meydanlara açılıyorlar. Salvador'daki kiliselerin arasında Nossa Senhora do Rosario dos Pretos rengarenk evlerin arasından yükselen çivit mavisi kuleleriyle belki de en güzeli.
Dışarıdan fazla dikkat çekmeyen ama içeride birkaç yüz kilo altın kullanılarak yapılmış altarı ve muhteşem bir işçilikle işlenmiş duvarları ve tavanlarıyla Sao Francisco'de kilisesi mutlaka görülmeli. Sao Francisco'nun Lizbon'dan getirilmiş mavi fayanslarla yapılmış tablolarla çepeçevre sarılı avlusu da rüya gibi.
Sao Francisco kilisesinin hemen yanındaki sokağa saparsanız karşınıza şehrin belki de en iyi lokantası olan Maria Mata Mouro ve onun biraz aşağısındaki Uaua deniz mahsülleriyle fasulyeli yemeklerin hakim olduğu Bahia mutfağını tatmak için ideal. Uaua bir evin ikinci katında ve tavanda tembel tembel dönen pervaneler ve baklonlarına açılan pancurlarıyla sizi yüz yıl öncesinin Salvador'unun büyülü dünyasına taşımayı başarıyor.
Meydandan limana asansörle inmek
Salvador etrafı bembeyaz kumsallarla kaplı bir yarımadanın ucunda kurulmuş. Pelourinho, yani eski şehir bir tepenin üzerinde kurulmuş. Belediye binasının bulunduğu meydandan görkemli bir asansör ile limana iniliyor. Asansörün adı da var, Lacerda ve 1872 kurulmuş. Lacerda ilk 50 yılını buharlı bir makineyle geçirmiş. Şimdi elektrikli, ama 72 metrelik kısa yolculukta hâlâ yapıldığı zamanın mühendislik harikalığını hissettiriyor. Limana indiğinizde sizi eski hal binası Mercado Modelo karşılıyor. Eski bina küçük bir alışveriş merkezine dönüştürülmüş. Sevgili eşim Lale ve arkadaşlarımız Ayşe ile Gül hemen Mercado'nun yüksek tavanlar altındaki dar avlularında kayboldular. Bir saat kadar sonra ellerinde torbalar ile tekrar karşımıza çıkacaklardı.
Biz ise üst kattaki eski limana hakim balkona oturup birer Bohemia birası söyledik. Biralar vasat, ama manzara ve atmosfer inanılmazdı. Kendimizi biraz zorlayınca eski zamanlara gidip limana köleleri taşıyan gemilerin girişini, kalabalık içinde itiş kakış köle pazarlarını, gemileri bekleyen tüccarları hayal etmeyi başardık. Sonra ben nedense şehrin takımı Esporte Clube Bahia'nın 1988 Brasileiro lig şampiyon olduğunu, bu yıl ise küme düşmekten son hafta kurtulduğunu, şehrin ikinci takımı Vitoria'nın ise bu sezon tekrar birinci lige çıkması sayesinde 2014 Dünya Kupası için yeniden yapılmakta olan Fonte Nova stadında 10 yıldır ilk defa gene bir "Ba-Vi" derbisi oynanacağını anlatmaya çalıştım, ama arkadaşlarımın ilgisini çekmemiş olmalı ki onlar kendi aralarında başka şeyler konuşmaya devam ettiler.
Otelimize döndüğümüzde dışarıdaki kalabalığın tam aksine sonsuz bir sükunet ve huzur ile karşılaştık. Convento do Carmo 500 yıllık bir manastır, kalın taş duvarlarınn arasındaki avluya küçük bir havuz yerleştirmiş, şehrin renklerinden, kalabalığından, gürültüsünden kaçmak için yaratılmış bir sığınak. Brezilya'dayız, tabii ki barda oturup birer caipirinha söylüyoruz. Brezilya'da geçirdiğim bir hafta bu muhteşem kokteyle şimdiye kadar haksızlık yaptığımı gösteriyor.
Brezilya'da caipirinha ile yeniden tanışıyor ve çok memnun oluyorum. Ama caipirinha yazısı için baharı beklemeniz gerekecek, çünkü ben bu yazıyı yazarken İstanbul'da kar yağıyor ve hem güneşli havalar, hem de Salvador de Bahia binlerce kilometre uzaktalar. Pencereden dışarıya baktıkça da üşüyorum.
Nasıl gidilir?
THY İstanbul-Sao Paulo uçuşu 12 ile 13 saat arası sürüyor, ama hiçbir yere uğramıyor ve yeni comfort class ile biletinizi önceden alırsanız hem makul fiyatlı, hem de çok rahat. Sao Paulo-Salvador ise 2 buçuk saat sürüyor ve her gün birkaç sefer var. Bir haftalık Brezilya seyahatinde Rio de Janeiro ile Iguaçu şelalelerini Salvador ile birleştirebilirsiniz.
Pastel tonlu cennet Salvador
Haberin Devamı