Trakya’da bağ bozumu mevsiminde yerel üreticilerin şaraplarını tatmanın tam zamanı.
Tekirdağ’ın çıkışında İpsala’ya doğru uzanan yol ile Marmara Denizi’nin mavi sularının arasındaki yemyeşil tepelerin birinin üstünde kurulu Barbaros Bağ Evi. Etrafını Barbare bağları sarmış, uzakta bulutların arasından sızan güneşin ışıklarının aydınlattığı Marmara adası. Bağ evinin çok büyük bir balkonu, onun da bir tarafında güzel bir yeşillik alan var. Burada kır düğünleri yapmak ve Barbaros Bağ Evi’nde kalıp etrafınızı saran tabiatın sunduğu güzelliklerden yararlanmak bu aralar pek bir revaçta! Ama bizim ziyaret nedenimiz bu sefer ne bir kır düğünü, ne de bağların nimetlerinden faydalanmaktı. Gerçi itiraf etmeliyim ki, ikinci yazdığım, yani buraya kadar gelip bağların nimetlerinden faydalanmadık demem tam olarak doğru değil.
Bağda mangal keyfi
Barbaros Bağ Evi’nin yanındaki çayırlıkta uzun masalar dizilmiş, bir kenara da beş tane kocaman mangal kurulmuştu. Trakya Lezzet Şenliği etkinliklerinin en önemlilerinden birisi olan Trakya köfteleri tadımı güneşin batmasıyla beraber başlayacaktı. Bölgenin il ve ilçelerinden Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Uzunköprü ve Keşan’ın ünlü köftecileri meşe odununun dumanları arasındaki mangallarının başına geçtiler. Edirne Köfteci Osman, Kırklareli Ahmetbey Köftecisi, Uzunköprü kendi adını taşıyan Uzunköprü Köftecisi, Keşan Yenimuhacir Özen, ev sahibi Tekirdağ ise Sardunya Köfte tarafından temsil ediliyordu. Önümüzdeki manzara yazarınız gibi köfte hayranı olan birisi için cennet gibiydi. Şenliği yapan Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat misafirlerle birlikte mangalların başına geçti. Konuşma değil, köfte yemek zamanıydı, başkan da sağ olsun nutuklarla, konuşmalarla vakit geçirmeden bizi bu lezzet deryasının içine bekletmeden salıverdi.
Trakya etinin lezzeti
Köftenin kitabını yazmış olan sevgili arkadaşım Osman Serim, Trakya ve Anadolu’da 300 kadar köfte çeşiti olduğunu söyler. Gerçi bunların birçoğunun tadı birbirine çok yakındır. Örneğin Trakya Lezzet Şenliği’nde tattığımız köftelerin Keşan dışındakilerin hepsi 2-3 yaşındaki danaların kaburga ve üst kol etlerinden kimyon, soğan, tuz ve birkaç baharatın karışımı ile yoğrulmuş köftelerdi. Çoğu dededen kalma mesleklerini devam ettiren ustaların köfteleri yiyebileceğiniz köftelerin en iyilerindendiler. Keşan’ın ünlü satır eti ise kıvırcık süt kuzularının etinin elle kıyılmasıyla yapılıyor. Satır etin eşsiz lezzetini bir kenara koyarsak, kendimi en çok Fazıl Usta’nın Kırklareli köftesi yaptığı mangalın dumanları arasında buldum.
Eşşiz şaraplar...
Kendimizi bağların ortasında, bir de et yerken bulunca, bağ evinin terasına çıkan merdivenlerin yanındaki bir masaya dizili olan Trakya şarapların yanına gitmemiz de çok sürmedi. Barbare’nin zaten bağlarının ortasındaydık. Arkasında batan güneşin kızıllığının hâlâ sürdüğü tepelerle aramızda kalan vadide bulunan Umurbey ve Tekirdağ’ın yakınlarındaki Barel ile Chateau Nuzun’un şaraplarını tatmamak ise haksızlık olurdu. Trakya galiba Cabernet Sauvignon’u çok seviyor. Dört üreticinin de kâh Merlot, kâh Şiraz ile şişenin içinde mutlu bir beraberlik oluşturmuş olan Cabernet Sauvignon şarapları köfte ile bile damaklarımızı şenlendirdiler. Belki de bağ bozumu vakti olduğu için tesir altında kalıyorum diye düşündüm; öyle ya, köfte ile canımın normalde soğuk bir bira çekmesi gerekirdi. Sonra, ağzımda köfte, elimde kadeh ile tam “bununla bir steak ne güzel olurdu” diye düşünecektim ki, kendimi bu sefer de Uzunköprü Köftecisi’nin mangalının önünde buldum. Mustafa Alsat Usta bir yandan köfteleri çevirirken köfte hakkında duyduğum en bilge sözlerden birisini söylüyordu: “Köfte asla bozulmaz, bozulursa köfteci bozulur!”