Kristof Kolomb’un Atlas Okyanusu’nun uçsuz bucaksız sularında devamlı batıya giderek Hindistan’a varmayı ümit ettiği, ama karşısına çıkan Amerika kıtasına toslayarak kazara da olsa yeni bir kıtayı keşfettiği 15’inci yüzyılın son yıllarıydı. Portekizli kaşif Vasco da Gama, Kristof Kolomb’un aksine Afrika kıyılarını takip edip kıtanın en güneyindeki Ümit Burnu’nun fırtınalı sularını geçmeyi başarıp Hindistan sahillerine varmıştı. Portekizliler, başka milletler Amerika’yı paylaşma kavgasına tutulmuşken, kısa sürede Afrika sahillerindeki Angola ve Mozambik’i kolonileştirmiş, Umman’dan Hindistan sahillerine çok sayıda kale ve yerleşimler inşa ederek Hint Okyanusu’nun kontrolünü ve baharat ticaretini uzun yıllar ellerinde tutmayı başarmışlardı. Hatta İngilizlerin Çin ile olan ticarette kullanmak için Hong Kong’u kurmaya karar vermelerinden yüzyıllar önce hemen karşısında sayılabilecek Macao’yu kurmuşlardı.
Portekiz küçük bir ülke ve tabii ki böyle bir koloniyal imparatorluğu sürdürmeleri mümkün olmadı. Ama her gittikleri yerde kültürleri, lisanları ve hatta dinleriyle derin izler bıraktılar. Bugün hâlâ Macao’da olsun Hindistan sahillerindeki eski şehirlerinde olsun, Portekizlilerin buralarda yaşadıkları yıllardan izler, kalıntılar bulursunuz. Bu kültürü ve artık unutulmaya yüz tutmuş bir dönemi görmek için gidebileceğiniz en iyi yerlerden biri aynı zamandan bizim buralardan bir kış ortası deniz kaçamağı için ideal olan Goa’dır.
Portekizlilerin bıraktığı görkemli eserler
Goa’yı anlatmadan önce size kısaca bu uzak diyara gitmenin ne kadar kolay olduğunu anlatayım. Perşembe akşamı işten çıkıp akşam 7 uçağıyla Bombay’a, oradan da sabah 7 uçağıyla bir saatlik mesafedeki Goa’ya uçuyorsunuz. Sabah saat 10 gibi kilometrelerce uzanan bir kumsalda güneşlenip denize giriyorsunuz. Hani broşürlerde gördüğünüz resimler vardır ya, kumsal, palmiyeler, masmavi bir gökyüzü, işte tam o manzara. Hava bu aralar sürekli güneşli ve 30 derece civarında. Bu nimetlerden Pazar akşamüstüne kadar yararlandıktan sonra akşam uçağıyla Bombay’a, oradan da İstanbul’a uçuyorsunuz. Pazartesi sabahı saat 10’da evinizdesiniz, hatta öğleden sonra isterseniz, daha doğrusu mecbursanız işe bile gidebilirsiniz.
Ama Goa kesinlikle sadece deniz ve kumsallardan ibaret değil. Portekizliler ilk kurdukları şehri sıtma yüzünden 18’inci yüzyılın ortalarında terk etmek mecburiyetinde kalmışlar. Ama arkalarında çok görkemli eserler bırakarak. Eski Goa’da kontrolsüz şekilde büyüyen bir bitki örtüsünün ve zamana karşı direnmeyi başaramamış binaların harabelerinin arasında Avrupa’nın önemli şehirlerinde göremeyeceğiniz kadar görkemli katedraller var. Bunlardan Bom Jesus en önemlisi ve hâlâ ibadete açık.
Panaji kumsalının ortasındaki barlar
Portekizliler eski Goa’yı terkedince 10 kilometre aşağıda, denize daha yakın bir noktada şimdiki başkent Panaji’yi kurmuşlar. Buranın dar sokaklarının bazılarında dolaşırken hayalinizi biraz zorlarsanız kendinizi mimarisiyle, mavi beyaz fayansları ve atmosferiyle 200 yıl öncesinin bir Portekiz kolonisinde bulabilirsiniz. Ama dediğim gibi hayal gücünüzü biraz zorlamanız gerekecek, çünkü Goa 1961’den beri Hindistan’ın, Portekizliler artık yoklar ve Portekizceyi bilenler ise birkaç yaşlı Hintli ile sınırlı. Deniz ve tarih dedik, kaldı yeme içme. Tahmin edebileceğiniz gibi Goa başta deniz mahsülleri olmak üzere tam bir yeme içme cenneti. Kuzey Goa’da Portekizlilerden kalma kumsalın üzerine inşa edilmiş bir kalenin içinde kurulu olan Taj Vivanta bölgenin en ilginç otellerinden. Kumsalın üzerindeki restoranı muhtemelen Goa’nın en iyi restoranı. Güney Goa’daki Park Hyatt ile Hindistan’ın en iyi otellerinden Leela bu cennet gibi bölgede kalınabilecek diğer oteller. Ama Goa’da plajda geçireceğiniz en keyifli anlar kumsalın orasında kurulu kendini bar zanneden teneke barakaların önündeki plastik sandalyelerde Kingfisher birası içmek. Mayo ile 30 derece güneşte denize karşı, hem de kışın ortasında...
Kış ortasında Goa’da güneşlenme vakti
Haberin Devamı