Toskana’nın güneyindeki Umbria bölgesi İtalya’nın en güzel köşelerinden birisidir. Umbria, İtalya’nın kalbi gibidir. Sicilya’ya doğru uzanan çizme şeklindeki yarımadanın neredeyse tam ortasında, Apenin dağlarının aralarında sıkışmış olan platolar, nehirler ve göllerle beslenen çok verimli topraklara sahiptir. En büyük şehri Perugia’nın güneyinden geçen Tiber Nehri daha sonra Roma’nın içinden akarak Akdeniz’e dökülür. Doğuya doğru yükselen tepelerin üzerlerine serpiştirilmiş köylerde daracık sokaklar küçücük meydanlara açılırlar. Meydanın bir köşesinde üzerinde “Bar” yazan, ama bardan çok bir kahvehaneye benzeyen bir dükkan bulunur. Önünde birkaç kişi siestanın bitmesini, “bar”ın açılmasını bekler. Buralar zamanın durduğu yerlerdir.
Bu bereketli topraklar iyi şaraplar verir. Umbiria ve şarap denilince akla ilk önce Orvieto gelir, ama bu haftaki konumuz ta Romalılar, hatta Etrüskler zamanından beri bilinen Orvieto’nun şarapları değil, şarap dünyasının en iyi saklanan sırlarından biri, çok az tanınan, az bulunan, ama içenin de kolay kolay unutamadığı Sagrantino.
Sagrantino’nun vatanı Perugia’nın güneyindeki Montefalco’dur. Bir ara ortadan kaybolma riski ile karşılaşan bu üzümü tekrar yaşatan Marco Caprai adında bir adam. İyi bir şarabın üzümünün ille de Cabernet Sauvignon, Merlot ve Shiraz gibi dünyaca tanınan veya Sangiovese veya Nebbiolo gibi gene dünyaca tanınan yerel üzümler olmaması gerektiğini ispatlayan Caprai bu kaybolmaya yüz tutan üzümü neredeyse baştan yaratıp ortaya nefis şaraplar çıkarmış.
Kadehten yükselen kokusuyla cezbediyor
Geçen hafta Akaretler’deki W otelinin Frederic’s restoranında Marco Caprai’nin de katıldığı bir yemek verildi. Bu harika şarabı ülkemize getiren Adco’nun sahibi Randy Mays’in daha yemek öncesi içkilerimizi yudumlarken bile gözleri parlıyor, “Sangrantino’ya bayılacaksın” diyor, başka bir şey demiyordu. Yemeği İtalya’dan yayılan slow food’un ünlü aşçılarından Salvatore Denaro hazırlamıştı. Nohut çorbası ve kum midyesi-enginarlı spagettiye Montefalco Rosso 2006 eşlik etti. Yüzde 70 Sangiovese ile yüzde 15’er Merlot ve Sagrantino kupajı olan Montefalco Rosso bu üzümle ilk tanışma için ideal olan dolgun, lezzetli ve makul fiyatlı bir şarap.
Ana yemek ançuez soslu kuzu ise çok lezzetli, yanında yudumladığımız Sagrantino di Montefalco 25 anni (o da 2006 idi) ise muhteşemdi. Sagrantino tanenleri en kuvvetli şaraplardan biridir. Ama tanenleri daha damağınızda hissetmeden kadehinizden yükselen koku sizi cezbediyor... Hani bazen şarap tadımlarında “kırmızı orman meyveleri”nden bahsedilir ya, Sagrantino di Mantefalco 25 anni kadehine burnunuzu yaklaştırdığınızda bu “meyveler” adeta “biz buradayız” diye haykırıyorlar. Kokusu bu kadar güzel bir şaraba az rastladığımı kendime itiraf ettikten sonra rengine bakıyorum. Aslında ilk renge, sonra kokuya bakılır diyeceksiniz, ama dedim ya bu şarap kadehe konduğu anda burnumu kendisine doğru çekti. Rengi beklediğim kadar değilse de çok koyu bir kırmızıydı. Tadına gelince, alışılması gereken bir şarap, çok yoğun tanenler damağınızı hemen sıvıyor, aradan kurtulabilen şarap kadar koyu kırmızı meyvelere tatlı baharlar ve topraksı bir tat eşlik ediyor. Çok iyi şaraplarla ilgili acı bir gerçek ne yazık ki pahalı olmaları! İlk olarak kuruluşlarının 25 yılı şerefine yaptıkları için “25 anni” adını verdikleri Caprai’nin bu en prestijli şarabının şişesi 200 TL civarında olacakmış. Ama Robert Parker’den bile çok övgü ve 92 ile 94 arası not alan bir şaraptan bahsettiğimizi de unutmamalı ve ülkemizde gördüğümüz için memnun olmalıyız.
Sıra tatlıya geldiğinde aklımızda tatlıdan çok yanında verilen Sagrantino Passito kaldı. Neredeyse bir Porto şarabını andıran lezzeti, çok dengeli tatlılığı ile çok zarif bir şarap. Üzümün vahşi tanenleri terbiye edilmiş, her yudumu keyif veren bir şarap, güzel bir akşam yemeğini taçlandırmak için ideal. Yemek demişken, unutmadan ekliyeyim, Şef Salvatore Denaro yemeklerini 16 Mart’a kadar Frederic’s’de pişirmeye devam edecek.
Kaybolmaya yüz tutmuş üzümün canlanması Sagrantino
Kadehten yükselen kokusuyla cezbediyor
Haberin Devamı