Pub’ı dolduran Manchester United taraftarları kızgındı. Takımları ilk 15 dakikasında 2-0 öne geçtikleri maçta 3-2 geriye düşmüş, sonra Galatasaray ile zar zor 3-3 berabere kalmışlardı. Biz bu kızgınlıktan nasibimizi almamaya çalışırken, Türk olduğumuzu anladılar; tahminimizin aksine aramızda hoş bir sohbet başladı, pub’ın kapanma saatine kadar bira içmeye devam ettik.
Şimdi, bir Galatasaraylı olarak çok hoşuma gitmese de (eminim Ali Bey de eski günleri anıyordur) sıra Fenerbahçe’de. Sarı kanaryalar bu hafta Londra’ya gidiyor. Chelsea’yi eleyebildikleri takdirde (bu yazı yazılırken ilk maçın sonucu belli değildi) yarı finalde karşılaşacakları formsuz Arsenal ile istikrarsız Liverpool’un ikisi de aşılabilecek engeller, yani Moskova’daki final çok yakın olur. Ama bunlar spor sayfasının ve o sayfada yazanların konuları, bizim konumuz ise maç İngiltere’de olunca İngiltere’nin futbolla birlikte olmazsa olmazları, bira ve pub’lar.
Londra’nın bir pub cenneti olduğunu yazmaya gerek yok. İngiltere’nin başkentinde bir zamanlar her dört evden birisinde cin damıtılıyormuş. Sonra devletin de özendirmesiyle bu “cin evleri”nin yerini bira, daha doğrusu ale içilen pub’lar almış.
Londra’nın merkezinde mutlaka görülmesi gereken iki tarihi pub görkemli bir eski banka binasından pub’a çevrilmiş olan Old Bank of England (194 Fleet Street) ile Cittie of Yorke (22 High Holborn). Öğlen yemeğini bir pub’da yemek isterseniz Wellington (352 Strand) ideal. Tabağınızı kaplayan dev bir Yorkshire Puding içindeki et sote ve yanında bir bardak ale, İngiliz mutfağı ile ilgili fikirlerinizi değiştirebilir.
Bira dünyası sadece “sarışın” değil
Biralara gelince, Londra’nın birası Fuller’s London Pride. Ama bar tezgahlarındaki seramik pompalardan akan Abbot Ale, Harvey’s Sussex Bitter, şirin bir sahil kasabası Southwold’un birası Adnams ile Theakston Old Peculier ve Shepherd Neame gibi kült biralara rastlarsanız, kafanızı çevirmeyin. İlle de ale mi içeceğiz diyorsanız, pub’larda tabii ki alışık olduğunuz sarışın lager biralardan da, şarap da içebilirsiniz. Şarap için birçok yerde rastlayabileceğiniz ve onlarca şarabın kadehte verildiği All Bar One pub’larını tercih edebilirsiniz. Çin mahallesinin kenarındaki De Hems Dutch Cafè ise, Avrupa’da çok az yerde bulabileceğiniz Belçika (manastır) biralarını tatmak için çok iyi bir bar. Bira dünyasının birkaç “sarışın”dan ibaret olmayıp, aslında ne kadar zengin olduğunu orada bir Westmalle, Maredsous ve Duvel tadarak görebilirsiniz.
Chelsea tarafında ise, Kings Road’daki Trafalgar her daim dolu bir pub. Maç öncesi veya sonrası karnınızı doyurmanız için yolun karşısındaki salaş İtalyan lokantası Made in Italy’de muhteşem pizzalar var, o kadar bira arasında karnınız acıktığında iyi bir alternatif olabilir. Gene Kings Road’daki Chutney Mary, Londra’nın en iyi Hint lokantalarından biri. Orada içeceğiniz bira ise muhtemelen Hint birası Kingfisher olacaktır. Bu biranın (bizimkilere benzeyen) tadı sayesinde yurda dönüş yolculuğunuz Chutney Mary’de başlayabilir. Zaten Fenerbahçe imkansızı başarıp Moskova’daki Şampiyonlar Ligi finaline kalırsa oraya gidecek olan taraftarların içecekleri bira da pek yabancı olmayacak: Efes Pilsen, Moskova barlarında en havalı biraların başında geliyor.
Kanaryalar için Londra bira rehberi
On yıl kadar önce soğuk bir Manchester gecesiydi. Ali Sirmen ile Old Trafford stadının hemen yanındaki pub’dan içeriye ürkerek girmiş, birbirimizle pek konuşmamaya dikkat ederek bakışlarımızla anlaştığımız biralardan birer tane almıştık
Haberin Devamı