Yetmişli yıllarda Talimhane’de bir Çin lokantası vardı. Caddeden birkaç merdivenle inilen basık tavanlı küçük bir lokanta. Öyle bir adı filan yoktu, sadece Çin Lokantası. Zaten o yıllarda Elmadağ’daki gene sadece ülkenin ismini taşıyan “İtalyan Lokantası” ile vaktiyle Rus devriminden kaçan Rusların açtıkları ve hala varlıklarını sürdüren bir iki Rus lokantası dışında İstanbul’da pek yabancı ülkelerin mutfaklarını temsil eden pek restoran yoktu.
Elmadağ’daki Çin Lokantası talebelik yıllarımda bile çok sevdiğim bir restorandı. Yeşil biberli dana eti, tatlı ekşi soslu tavuk gibi Çin yemekleriyle ilk orada tanıştık. Yemekten sonra yeşil çay içildiğini orada gördük. Hatta şef restoranın yöneticisi Yakar bey’in misafirlerini uğurlarken dudaklarından dökülen “şei-şei”in (xiexie) Çince “teşekkür ederim” anlamına geldiğini de orada öğrendik.
İstanbul nedense Çin lokantalarını hep sevdi. Gümüşsuyu’nda şehirdeki Çinlilerin pek rağbet ettikleri birkaç Çin lokantası dışında Dragon yıllarca bu zengin mutfağın ülkemizdeki temsilcisi olmaya devam ediyor. Çin mutfağının İstanbul’daki en yeni temsilcisi ünlü Uzakdoğu kökenli otel zinciri Shangri La’nın içindeki Shang Palace ise adı kadar iddialı!
Shang Palace insanın kalbine dokunuyor
Shang Palace bir otelin içinde olmanın rahatlığıyla ferah bir mekan, tipik Çin lokantalarının aksine dekorasyonunda bol miktarda kırmızı renk, fenerler ve ejderhalar kullanılmamış. Zangin bir şarap listesi var, yakında someliyeleri Atakan Esgel’in dediğine göre Uzakdoğu yemekleriyle uyumu çok iyi olduğu için yakında geniş bir bira listesi de hazırlayacaklarmış. Mutfak Olivier Pistre kontrolünde Çinli şef Tony Sum’a emanet. Noodle, yani Çin usulü erişte isterseniz hemen masanızın yanında bir Çinli şef belirip önündeki hamur yumaklarını büyük bir maharetle upuzun eriştelere çeviriyor.
Shang Palace’in yıldızı İstanbul’da yiyebileceğiniz en iyi diyebileceğim Pekin ördeği. Masanızda kıtır derisi üstünde bırakılarak servis ediliyor. Fransa’dan ithal ediliyormuş, çok ördek meraklısı değilseniz bile mutlaka tadın derim, çünkü çok hafif ve çok lezzetli. Ördek seviyorsanız ise, yemeniz zaten şart. Bütün mönüyü burada sayacak değilim, ama başlangıç niyetine yediğimiz yağda kızartılmış kadayıfa sarılı karides ile zencefilli somon olağanüstüydü. Çin lokantalarında yemekler masanın ortasındaki bir cam tablada döndükleri için, istediğiniz kadar yemeği, hatta arkadaşlarının kendileri için sipariş ettikleri yemekleri bile tadabiliyorsunuz.
Bir de hangi Çin lokantasına giderseniz gidin dim-sum yemeyi ihmal etmeyin. Bu içlerinee sebze, et veya karides doldurulup buharda kaynatılmış zar kalınlığındaki hamur bohçaları ağzınızda lezzet patlamaları yapacaktır. Eskiden Çin’de dim-sum’ı yemek öncesi yerlermiş, kelime anlamı da “kalbe dokunuş” imiş, hani yemek damağınıza dokunmadan bunlar hafiften bir kalbinize dokunsunlar dercesince!
Kung Fu hareketleri eşliğinde yeşil çay servisi
Çin yemeğinden sonra yeşil çay içmek adettendir, hatta diyebilirim ki Çin dışında Çin’de olduğundan bile daha adettendir. Shang Palace da çay servisi bizim Maraş dövme dondurmacılarını kıskandıracak bir maharetle yapılıyor. Kanton mutfağının farklı bir geleneğiymiş, çayınız bu iş için altı yaşından beri özel eğitim almış olan bir Kung Fu Tea Master tarafından uzun bir ağzı olan bir ibrik/çaydanlıktan Kung Fu hareketleri eşliğinde neredeyse bir metre uzaktaki fincanınıza dökülüyor.