ao Paulo 19. yüzyıla kadar çok bereketli, yemyeşil bir platoda, kahve plantasyonlarının arasındaki küçük bir kasabaydı. Bulunduğu yemyeşil, çok bereketli plato 900 metre yükseklikte, ama denize sadece 70 km. mesafedeydi. Kahvenin süratle zenginleştirdiği Sao Paulo 20. yüzyılın ortalarına kadar hızla büyüyüp şehirleşmesine rağmen pek tanınmıyordu. Hatta daha sonraki yıllarda kahve Sao Paulo'nun kahve ihracatının yapıldığı limanı olacak olan Santos bile ünlü futbolcu Pele'nin takımının şehri olarak Sao Paulo'dan daha çok tanınıyordu.
O yıllarda Brezilya denilince akla ilk cennet gibi konumuyla Rio de Janeiro geliyordu. Brezilya 1960 yılında oldukça radikal bir kararla ülkenin ortasında ıssız bir yerde yeni bir başkent kurmaya karar verdi. Geçen yıl Aralık ayında hayatını kaybeden dünyaca ünlü mimar Oscar Niemayer önderliğinde ultra modern bir şehir kuruldu. Başkentliğini kaybeden Rio de Janeiro kısa bir süre sonra bir darbe daha yedi ve ülkenin finans merkezi olma özelliğini de Sao Paulo'ya kaptırdı. Zamanla güzelliğini değilse de eski ışıltısını kaybetti. 20 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en büyük ve en önemli şehirlerinden biri haline gelen Sao Paulo'nun yıldızı yükselmeye başlamıştı.
Sao Paulo'nun ana alışveriş caddesi olan Rua Oscar Freire sağlı sollu butiklerin, cafe ve restoranların sıralandığı çok şık bir cadde. Burada dolaşırken gözümüze çarpan Chef Rouge kaldırıma atılmış masaları ve Parizyen dekoruyla çok keyifli bir brasserie idi. Le Marais Bistro da şehrin önde gelen restoranlarından; burada da şef Gerson Campelo bir camekanın arkasında görünen mutfağında sanatını icra ediyor. Ama Sao Paulo'nun gastronomi sahnesinin yıldızı Alex Atala'nın restoranı DOM. Latince "Deo optimo maximo" yani "Tanrı en büyüktür"ün kısaltılmışı olan DOM dünyanın en iyi restoranları arasında yer alıyor. Geçen yıl çok prestijli "Best 50 Restaurants of the World" listesinde ‘Dünyanın 4. En İyi Restoranı’ olmayı başarmış. Atala'nın yeni açtığı ikinci restoranı olan Dalva e Dito ise tek kelimeyle harika. Çok yüksek tavanlı mekan çok sade döşenmiş, yere kadar cam mutfak ve olağanüstü yemekler. Dalva e Dito'da da mönüde ana tema geleneksel Brezilya yemeklerin modern dünyaya uygun yorumlanması ve Alex Atala bunu dünya restoranlarına örnek bir başarıyla yapıyor.
efsane kahvesİnİ İçİn!
Sao Paulo 20 milyonluk bir şehir olarak birkaç merkezden oluşuyor, ama şehrin eski çekirdeğini oluşturan merkezi operası, koloniyal mimariye sahip binaları ile eski günleri Güney Amerika'nın Sucre, Cuzco ve Salvador gibi mücevher şehirleri kadar değilse de güzel yansıtıyor. Türk Hava Yolları İstanbul'dan Sao Paulo'ya non-stop uçuyor, bu da bu şehri herhangi bir Güney Amerika seyahati için bir iki gün geçirmeye değer güzel bir başlangıç noktası yapıyor. Sao Paulo, Rua Oscar Freire gibi caddeleri ve JK Iguatemi gibi görkemli AVM'leri ile bir yeme içme olduğu kadar alışveriş cenneti.
Sao Paulo'ya gitmişken mutlaka yapmanız gereken diğer iki şey ise bir maça gitmek ve efsanevi Brezilya kahvesini içmek. Şehrin en büyük stadı Rio'daki ünlü Maracana ile rekabet eden Morumbi. Ama asıl gidilmesi gereken stat geçen yıl Copa Libertadores'i (Güney Amerika Şampiyonlar Ligi) kazanan kült kulüp Corinthians'ın Pacaembu stadı. Küçük bir stadı dolduran ateşli bir seyirci kitlesi ve Brezilya futbolu, daha ne isteyebilirsiniz ki? Kahve mi? Evet, o sona kaldı, ama Brezilya'dan tabii ki bir Cafe do Brazil içmeden dönülmez, onu da Sao Paulo'da en iyi Rua Oscar Freire'deki Santo Grao'da yapıyorlar. Brezilya kahvesinin hatırının ne kadar sürdüğünü bilmiyoruz, ama tadı İstanbul'a dönünceye kadar damağınızda kalıyor.
Küçük köylü içkisi: Caipirinha
‘Bir ülkenin kokteyli olur mu?’ diye soruyorsanız, evet olur. Caipirinha, Sao Paulo'nun kahve plantasyonlarında yaratılıp oradan bütün Brezilya'ya yayılmıştır. "Küçük köylü içkisi" anlamına gelir ve yıllarca köylüler ve maden işçileri tarafından içilmiştir. Caipirinha'nın dünyaya açılması son 30 yılda oldu. Caipirinha'da Brezilyalılar’ın şeker kamışı suyundan damıtılan ve bir nevi rom olan cachaça adlı içki kullanılır. Kesilmiş birkaç limon veya lime parçası bir bardağa atılır, bir çay kaşığı kadar toz şeker ilave edilip limonla birlikte bardağın dibinde ezilir. 5 cl kadar cachaça eklendikten sonra bardak kırılmış buz ile doldurulup yukarıdan aşağıya doğru kuvvetlice karıştırılır. Limon yeteri kadar renk verdiği için iki kısa kamış dışında süsü gerekmez. Bahar ve yaz aylarının en serinletici kokteyllerinden Caipirinha'nız hazırdır.
Güzel mi derseniz, bana değil, Brezilyalılar#a sorun derim. Ülkenin yıllık cachaça tüketimi 2 milyar litre. Biz ise milli içkimiz rakıyı yılda 40 milyon litre kadar içiyoruz.
Issız adanın modern başkenti
Haberin Devamı