Küçük bir çocukken bazı yaz tatillerimizde İmroz’a giderdik. Homeros’un İlyada destanında adı geçen İmroz’un daha “Gökçeada” olmadığı yıllardı. Benim annem İmrozludur. Doğduğu köy, adanın kuzey sahilinden dimdik yükselen Aya Dimitri dağınının adanın iç kısmına bakan yamaçlarında kurulu olan Tepeköy, eski ismiyle Ağridia’dır. Tepeköy’e on beş dakika mesefedeki İspilya’da hemen dibinden buz gibi bir suyun adeta fışkırdığı dev bir çınar ağacı vardı. Eniştem Angeli Hacudi çok keyifli bir adamdı, bazen hepimizi İspilya’ya götürüp kuzu çevirirdi. Kuzu ateşin üstünde yavaşça dönerken Thio Angeli, dağın eteklerinden topladığı kekikleri yağa bandırıp kuzunun üstüne sürerdi. O kekikle kuzunun kokusu, ateşin çıtırdaması, yaprakların, suyun sesi, karşımızda denizden adeta fırlayan Ege’nin en yüksek adası Samothraki ile birlikte çocuk yaşta hafızama çıkmamak üzere kazınmıştı.
Onun için geçenlerde sevgili arkadaşlarımız Ülker ve Mehmet Yaşin “bu sefer de siz bizim tarafa gelin, size Gökçeada kuzusu yedirelim” diyince hiç düşünmeden soluğu Dragos’ta aldım. Adadan kuzu çıkarılması yıllar boyunca yasaktı, ben de zaten son yirmi yılda ‘Gökçeada’ya sadece iki defa gitmiştim. Ülker ile Mehmet’in bizi kuzu yemek için davet ettikleri restoran bir balık lokantasıydı: Parga Balık. Maltepe sahilinde, eski Süreyya Plajı’nın olduğu yerde önünde bir bahçe olan üç katlı taş bir bina. Mehmet Yaşin neredeyse haftada bir orada balık yiyormuş. Restoranın sahibi Cem Köroğlu tam bir balıkla yatıp, balıkla kalkıyor denebilir.
Dört saatte odun ateşinde pişiyor
Çoğu sabah erkenden kalkıp balıkçı arkadaşlarıyla balığa çıkıyor, kendi yakaladığı balığı restoranın girişindeki tezgaha koyuyor. Mehmet’in dediğine göre canı istavrit çekerse Cem Köroğlu’na söylüyormuş, o da ertesi sabah çıkıp istavrit yakalıyormuş ve bunu neredeyse her tanıdığı müşteri için yapıyormuş.
Biz o akşam balık yemedik, ama Parga’nın mezelerinden iyi bir balık lokantası olduğu apaçık ortadaydı. Girişte tezgahın yanında asılı olan kalkanları, hele içerdeki odun fırınını görünce, en kısa zamanda tekrar gelip yemek üzere not ettikten sonra kuzuya konsantre oldum. Çocukluk hasretim İmroz kuzularını neden bir balık lokantasında yediğimize gelince, Cem Köroğlu balık avlamak için gittikleri Gökçeada’dan dönerken bir kaç tane kuzuyu yanında getirmiş. Benim çocukluk hikayelerime aşina olan Mehmet Yaşin de, sağolsun, bize haber vermiş.
Kuzu biz Parga Balık’a geldiğimizde dört saattir fırında, odun ateşinde yavaş yavaş pişiyordu. Masaya geldiğinde suyunu altındaki tabağa neredeyse bütün bir ekmeği bandıracak kıvamda bırakmış, etler kemikten tuttuğun anda kendini bırakacak yumuşaklığa gelmişlerdi. Ağzımda suyunu, tadını bırakıp eriyen etin lezzeti ise beni çocukluğumun İmroz’una götürmeye fazlasıyla yetti. Aslında kesinlikle yanına güzel bir kırmızı hakkediyordu, ama biz masamızdaki mezelerin cazibesine kapılıp rakılarımızı yudumlamaya başlamıştık bile. İşin içine rakı girince ortaya tabii ki memleket meseleri de çıkıyor.
Artık kasabalara, köyler tekrar eski isimleri verilmeye başlandığına göre, Gökçeada da gene İmroz olacak mı acaba? Bilmem, ama sanki Homeros memnun olurdu gibi...
Parga Balık: Turgut Özal Cad 211, Süreyya Plajı, Maltepe. Tel: 0216-3835556