Boğaz’ı süsleyen o güzelim gemiler, lise yıllarımızda bizi bir kıtadan diğer kıtaya yorulmadan taşıyan o emektarlar gidecek, yerlerini modern dizaynlara sahip, güzel şehrimizin silüetine yakışmayan garip görünüşlü gemiler alacak diye korkmuştum. Neyse ki halka soruldu, halk da eski gemilerimize en benzeyenini seçti. Gerçi hala gördükçe tam olmamış diye içim burkuluyorsa da beterin beteri var deyip avunuyorum.
Karalar arasına girmiş denize sahip şehirlerin ayrılmaz parçasıdır şehir hatları gemileri. En güzel örnekleri İstanbul'un yanı sıra Sydney limanı ile Hong Kong'da halkı bir yakadan öbürüne taşıyan gemilerdir. Bu şehirlerde iskelelerin yanına oturup karşıdan karşıya geçen gemilerin iskeleye yanaşmalarını seyretmek, işe giden veya evlerine dönen insan seline dalmak çok keyifli olur.
Onun için birkaç hafta önce Hong Kong'a girmeden ünlü Star Ferry'nin şehir hatları gemileriyle Hong Kong adası ile anakaradaki Tsim Sha Tsui arasında gidip gelmeyi hayal etmeye başladım. Star Ferry'nin gemileri hala İngilizlerden kalma, eski, geleneksel bir dizayna sahip. Kimse de değiştirilmelerini düşünmüyor gibi. Karşıdan karşıya geçmek beş-on dakika, ama iki yakada yükselen gökdelenler ve adeta onların yüksekliğine ulaşmaya çalışan tepeler arasındaki bu kısa yolculuk gece olsun, gündüz olsun, dünyada yapabileceğiniz en keyifli yolculukların başında. Hong Kong'da bir de eski bir finüküler ile Peak, yani adanın tepesine çıkıp altınızdaki gökdelenlerin arasından Victoria Harbour'u ve boğazın ötesinde kızıl Çin'e uzanan Kowloon’u seyredin. Kalan zamanı alışveriş ve yeme içmeye ayırabilirsiniz.
Rigatoni eşliğinde gökdelenleri izlemek için bile değer
Yeme içme demişken, Tsim Sha Tsui'de Star Ferry iskelesinin hemen yanındaki Al Molo'yu denemelisiniz. New York'da biri iki, biri ise bir Michelin yıldızlı İtalyan restoranı olan Amerikalı şef Michael White'ın restoranı harika. Eşsiz bir rigatoni eşliğinde iskeleye yanaşan gemileri ve Victoria Harbour'un karşısındaki gökdelenleri seyretmek, buradan kalkıp sırf bunun için Hong Kong'a gitmeye değer diyebilirim. Bu arada manzara aynı olmayabilir, ama aynı Michael White Zorlu Center'de açılan Morini'ye de ortak ve İstanbul'da bize sunduğu yemekler de aynı lezzetteydiler.
Bu son seyahatimde karşılaştığım hoş bir sürpriz de daha önce ihmal etmiş olduğum Macau oldu. Macau kuruluşu Hong Kong'dan 300 yıl öncesine uzanan bir Portekiz sömürgesiydi. Portekizliler 1567 yılından beri ticareti Afrika kıyılarındaki Angola ile Mozambik, Hindistan'daki Goa ve Macau sayesinde yüzyıllarca kontrol etmişler. Macau, İngilizlerin Hong Kong'u Çin'e vermelerinden iki yıl sonra 1999 yılında Çin'in olmuş. Hong Kong hâlâ İngiliz hakimiyetinin izlerini taşıyorsa Macau onun iki üç katı koloniyal Portekiz döneminin izlerini taşıyor.
Zamana direnmiş bir mahalle
Macau'ya Hong Kong'dan hızlı feribotlarla bir saatte varılıyor. Karşınıza çıkan gökdelenlerle kaplı bir gökyüzü ilk başta hayal kırıklığı oluyor, ama şehrin koloniyal dönemden kalma merkezi tam bir hazine. Ana meydan Largo do Senado sanki Çin'de değil, Güney Amerika'da koloniyal döneminden zamana karşı direnmiş bir mahalleye benziyor. Santo Agostino kilisesi ile artık sadece harabeleri kalmış Sao Paulo katedrali Portekiz, Brezilya veya ille Asya'da kalacaksak eski Goa'dakiler kadar görkemli.
Macau'da artık pek Portekizce konuşulmuyor ama cadde ve sokak isimleri hala Portekizce, mutfakta da bu Akdeniz ülkesinin etkilerini görmek mümkün. Koloniyal dönemden kalma sokaklarda dolaşıp bir Portekiz restoranı ararken merdivenlerle çıkılan bir sokağın başında karşımıza çıkan Escada'da Super Bock gibi tadından çok adının gülümsememize neden olduğu bir Portekiz birası eşliğinde harika yemekler yedik. Jamon Iberico ve masada flambe yapılan Chorizo ile beyaz şarap soslu midyeler İspanya veya Portekiz'de en iyi restoranlarda yiyebİleceğiniz kıvam ve lezzetteydi. Macau bir kumarhaneler şehri, yemekten sonra Las Vegas'ı aratmayan kumarhaneler arasından geçip limana döndük. Bunların arasında 51 bin metre kare oyun alanı ile dünyanın en büyük kumarhanelerinden biri olan The Venetian ile mahzeninde 380 bin şişe şarap bulunan Grand Lisboa oteldeki Don Alfonso restoran dikkat çekenler. Ama Hong Kong ve Macau'dan biri İtalyan, diğeri Portekiz olmak üzere bula bula iki tane Akdeniz lokantası mı buldun diye sorarsanız, evet, bu sefer en keyif aldıklarım onlar oldu. Zaten bu yazı da yemekten çok Hong Kong'un şehir hatları gemileriyle ilgili bir yazı olarak yazıldı.
İki yaka arasında 10 dakikalık keyif
Birkaç sene önce İstanbul'daki şehir hatları gemilerinin değiştirileceği söylendiğinde çok üzülmüştüm.
Haberin Devamı